Etrafıma bakıyorum sanki aynalarla çevriliyim, kendimi görüyorum her yerde ve her insanda.
Yürüyen her insanla yürüyor, konuşuyorum konuşan her insanla, duyamıyorum onları, duyuramıyorum sesimi.
Ölenle ölüyor, ağlayanla ağlıyorum. Her yerde mutsuzluk, çaresizlik, korku, güvensizlik, umutsuzluk görüyorum.
Cesaretsiz, güvensiz, pamuk ipliğine bağlı, çıkarcı, riyakâr ilişkilerin olduğu bir dünyada yaşıyorum.
Bir yerlere, birilerine yamanmayı ve yaranmayı başarı sayan, dalkavuk, korkak, basiretsiz insanları uyarmaya çalışıyorum, kimseye faydam olmuyor.
Arkasını kollamaya çalışmaktan önünü göremeyen ve bu sebeple paranoya içindeki insanlara sesleniyorum.
Kendi ikbalini başkalarının kötülüğünde arayan, bunu hayatının gayesi haline getirenlere haykırıyorum.
Kafamı kaldırmaktan, etrafıma bakmaktan korkuyorum. Kendi gibi düşünmeyenleri, eleştirenleri düşman gibi gören, ötekileştiren insanlar üstüme üstüme geliyorlar.
Hâlbuki çocukken düşlediğim dünya bu değildi, hayat bizlere böyle anlatılmamıştı.
İnsanların ikballeri için bütün değerlerini, kutsallarını bir kenara itebileceği söylenmemişti.
Başkalarının ayıplarını arayarak, başkalarının kötülüğü üzerinden başarılı ve mutlu olma çabası hiç yoktu hesapta.
Yıllarca beraber çabaladığımız, beraber yaşadığımız insanlara bakıyorum her birimiz diğerimiz için ötekileşmişiz artık.
Araçlar amaç olmuş; para, makam, güç sahibi olmak ulaşılması gereken tek hedef haline gelmiş.
Megalomaniye kapılmış olan birileri kendini arzın merkezine koymuş, herkesin kendisine hizmet etmesini, kendisine kul, köle olmasını ister olmuş.
Nefsinin, kibrinin, şeytanın esaretindeki insanlar kendilerine methiyeler dizilsin, yaptıkları her şey onaylasın, alkışlansın diye bekler olmuş.
Her yerde ve her zaman adaletten, dürüstlükten bahsedenler güç ellerine geçince her türlü adaletsizliği, zalimliği yapar olmuş
Yalanı, yalancıyı, dalkavuğu, dedikoduyu ve başkalarının hayatına mal olsa bile iftirayı sever, yapar olmuş insanlar.
Kendilerini hatasız görenler, başkalarının hata yapmasını dört gözle bekler, ayıpları örtmek gerekirken afişe eder olmuşlar.
Elindeki bardak kırılmasın diye üzerine titreyenler, kalpleri büyük bir zevkle kırarak üzerine basıp geçiyorlar artık.
Birileri fırsat kolluyor kavga için, birilerini ezmek, üzmek, ağlatmak, yok etmek için.
Soruyorum ne istiyor insanlar, ben ne istiyorum, ne bekliyorum?
Neden korkuyoruz hayattan, birbirimizden, dünyaya yeni adımlar atmaktan?
Neden bu kadar taassup sahibi, bencil, tarafgir, kötü niyetli ve neden bu kadar peşin hükümlüyüz hayata ve insanlara karşı?
Neden kendimizi cezalandırıyor, su gibi akan zaman ve sonu gelecek bu dünya için etrafımızı, milletimizi, kendimizi eziyor, üzüyoruz?
Ölmeyecek miyiz, ölmeyecek misiniz, ölmeyecekler mi?
Yürüyen her insanla yürüyor, konuşuyorum konuşan her insanla, duyamıyorum onları, duyuramıyorum sesimi.
Ölenle ölüyor, ağlayanla ağlıyorum. Her yerde mutsuzluk, çaresizlik, korku, güvensizlik, umutsuzluk görüyorum.
Cesaretsiz, güvensiz, pamuk ipliğine bağlı, çıkarcı, riyakâr ilişkilerin olduğu bir dünyada yaşıyorum.
Bir yerlere, birilerine yamanmayı ve yaranmayı başarı sayan, dalkavuk, korkak, basiretsiz insanları uyarmaya çalışıyorum, kimseye faydam olmuyor.
Arkasını kollamaya çalışmaktan önünü göremeyen ve bu sebeple paranoya içindeki insanlara sesleniyorum.
Kendi ikbalini başkalarının kötülüğünde arayan, bunu hayatının gayesi haline getirenlere haykırıyorum.
Kafamı kaldırmaktan, etrafıma bakmaktan korkuyorum. Kendi gibi düşünmeyenleri, eleştirenleri düşman gibi gören, ötekileştiren insanlar üstüme üstüme geliyorlar.
Hâlbuki çocukken düşlediğim dünya bu değildi, hayat bizlere böyle anlatılmamıştı.
İnsanların ikballeri için bütün değerlerini, kutsallarını bir kenara itebileceği söylenmemişti.
Başkalarının ayıplarını arayarak, başkalarının kötülüğü üzerinden başarılı ve mutlu olma çabası hiç yoktu hesapta.
Yıllarca beraber çabaladığımız, beraber yaşadığımız insanlara bakıyorum her birimiz diğerimiz için ötekileşmişiz artık.
Araçlar amaç olmuş; para, makam, güç sahibi olmak ulaşılması gereken tek hedef haline gelmiş.
Megalomaniye kapılmış olan birileri kendini arzın merkezine koymuş, herkesin kendisine hizmet etmesini, kendisine kul, köle olmasını ister olmuş.
Nefsinin, kibrinin, şeytanın esaretindeki insanlar kendilerine methiyeler dizilsin, yaptıkları her şey onaylasın, alkışlansın diye bekler olmuş.
Her yerde ve her zaman adaletten, dürüstlükten bahsedenler güç ellerine geçince her türlü adaletsizliği, zalimliği yapar olmuş
Yalanı, yalancıyı, dalkavuğu, dedikoduyu ve başkalarının hayatına mal olsa bile iftirayı sever, yapar olmuş insanlar.
Kendilerini hatasız görenler, başkalarının hata yapmasını dört gözle bekler, ayıpları örtmek gerekirken afişe eder olmuşlar.
Elindeki bardak kırılmasın diye üzerine titreyenler, kalpleri büyük bir zevkle kırarak üzerine basıp geçiyorlar artık.
Birileri fırsat kolluyor kavga için, birilerini ezmek, üzmek, ağlatmak, yok etmek için.
Soruyorum ne istiyor insanlar, ben ne istiyorum, ne bekliyorum?
Neden korkuyoruz hayattan, birbirimizden, dünyaya yeni adımlar atmaktan?
Neden bu kadar taassup sahibi, bencil, tarafgir, kötü niyetli ve neden bu kadar peşin hükümlüyüz hayata ve insanlara karşı?
Neden kendimizi cezalandırıyor, su gibi akan zaman ve sonu gelecek bu dünya için etrafımızı, milletimizi, kendimizi eziyor, üzüyoruz?
Ölmeyecek miyiz, ölmeyecek misiniz, ölmeyecekler mi?