
Meksika-1986 Dünya Kupası’nın yıldızlarından Jorge Valdano, bugün 63’üncü yaşının olgunluğunu yaşıyor ve futbola o müthiş sağ ayağından çok daha sağlam bir felsefe ile dokunuyor:
‘Futbol, bilimin aksine umulmadık sonuçlara daima açıktır’ diyor Arjantinli efsane futbolcu.
Bu cümlenin simetrik okuması şu: Bilim, futbolun aksine umulmadık sonuçlara genellikle açık değildir.
Ama futbol öyle değil.
Futbolu zengin veya yoksul, köylü veya şehirli, herkes açısından adil, çekici, popüler ve dolayısıyla ilgi çekici yapan da işte bu:
Önceden hesap edilemez…
Sonucu tam olarak kestirilemez…
Kazananı-kaybedeni öngörülemez…
Sürprizlere açık…
İlk bakışta bunların hepsi insanı tedirgin eder.
Bilinmezlik…
Ya, işler yolunda gitmezse; ya başımıza kötü bir şey gelirse?
Ama ne olursa olsun, tuhaf biçimde böyle şeyleri seviyoruz.
Belki güç sahipleri ve zenginler böyle şeyleri tümüyle senarize edemiyor, en azından bu alanda özgürlüğümüzü elimizden alamıyorlar diye…
Söz gelimi Brezilya çıkıp ABD’yi devirebiliyor diye…
O yüzden belki de böyle şeyler bizi, bütün detayları önceden kestirilebilen, senaryosuna hükmedilen, garanti gözüken ve dolayısıyla duragan şeylere oranla çok daha fazla heyecanlandırıyor.
Umulmadık sonuçlara açık şeyler, bir bakıma insanın eksikliklerle dolu çilekeş hayatından bir an evvel çıkma, kaçma, kurtulma; kötü kaderi değiştirme hayalini ve o hayalin gerçeğe dönüşme olasılığını da ifade ediyor.
Bu son kısım Valdano’nun fikri değil, benim eklentim tabii…
***
Bilimin aksine futbolun değerlerini sevmek güzel; ama hiç kuşkusuz bilimin aksine davranmak insanoğlunu her seferinde hüsrana sürüklüyor.
Tıpta mesela…
Mühendislikte…
Ve ekonomide…
Pratik hayatın her anında da öyle:
Ne yazık ki böyle işte!
Böyle; çünkü okul ve üniversite sayısındaki hızlı rakamsal artışa rağmen bilim, toplum nezdinde yeterli itibara sahip değil.
Okullar, hayata dair bilgi ve görgü edinmenin değil sadece meslek edinmenin ya da başka bir deyişle üniversiteye erişmenin yolu olarak görülüyor.
Böyleyken bilimi dışlıyoruz, hatta bazen de daha ileriye gidip aşağılıyoruz.
Bunu ‘bir şey bilmeyenler’ değil, ‘her şeyi çok iyi bildiğini zannedenler’ yapıyor.
Okullar söz konusu olduğunda bile bu böyle.
Söz gelimi yerden göğe kadar haklı olarak ‘Meslek lisesi, memleket meselesi’ diyoruz ve fakat bu fikrin içini bir türlü icraatla, davranışla, ürünle dolduramıyoruz.
Ne yazık ki!
***
‘Özetleyelim’ dediğimizde yine Arjantinli Valdano’nun işaret ettiği yere dönüyoruz:
Futbol, bilimin aksine umulmadık sonuçlara daima açık ve biz futbolu bilimden çok daha fazla önemsiyoruz.
Ya da bu cümlenin simetrik okunuşu:
Biz, bilimden futbol kadar hoşlanmıyoruz.
‘Biz’ derken herhangi bir siyasal çevreyi, bir kuruluşu falan değil, bugünün Türk toplumunun, Türkiye’de yaşayan insan topluluğunun genelini kastediyorum.
Ama eğitimciyim ben ve hem işim hem de karakterim gereği bunun ‘değiştirilebilir bir durum’ olduğuna inanıyorum.
Nitekim bu durumu tersine çevirmeyi başarmış yüz aklarımız var. Onları, esin kaynaklarımızı, toplumun gelişimi için gecesini gündüzüne katan gerçek bilim insanlarımızı ve öyle insanların değerini anlayabilen, onlara fırsat sunan her görüşten, her yaştan, her kesimden gerçek bilimseverleri tenzih ediyorum.
‘Futbol, bilimin aksine umulmadık sonuçlara daima açıktır’ diyor Arjantinli efsane futbolcu.
Bu cümlenin simetrik okuması şu: Bilim, futbolun aksine umulmadık sonuçlara genellikle açık değildir.
Ama futbol öyle değil.
Futbolu zengin veya yoksul, köylü veya şehirli, herkes açısından adil, çekici, popüler ve dolayısıyla ilgi çekici yapan da işte bu:
Önceden hesap edilemez…
Sonucu tam olarak kestirilemez…
Kazananı-kaybedeni öngörülemez…
Sürprizlere açık…
İlk bakışta bunların hepsi insanı tedirgin eder.
Bilinmezlik…
Ya, işler yolunda gitmezse; ya başımıza kötü bir şey gelirse?
Ama ne olursa olsun, tuhaf biçimde böyle şeyleri seviyoruz.
Belki güç sahipleri ve zenginler böyle şeyleri tümüyle senarize edemiyor, en azından bu alanda özgürlüğümüzü elimizden alamıyorlar diye…
Söz gelimi Brezilya çıkıp ABD’yi devirebiliyor diye…
O yüzden belki de böyle şeyler bizi, bütün detayları önceden kestirilebilen, senaryosuna hükmedilen, garanti gözüken ve dolayısıyla duragan şeylere oranla çok daha fazla heyecanlandırıyor.
Umulmadık sonuçlara açık şeyler, bir bakıma insanın eksikliklerle dolu çilekeş hayatından bir an evvel çıkma, kaçma, kurtulma; kötü kaderi değiştirme hayalini ve o hayalin gerçeğe dönüşme olasılığını da ifade ediyor.
Bu son kısım Valdano’nun fikri değil, benim eklentim tabii…
***
Bilimin aksine futbolun değerlerini sevmek güzel; ama hiç kuşkusuz bilimin aksine davranmak insanoğlunu her seferinde hüsrana sürüklüyor.
Tıpta mesela…
Mühendislikte…
Ve ekonomide…
Pratik hayatın her anında da öyle:
- Mesela fizik bilgimizin zayıflığıyla ülkemizde trafik kazalarının çok yaşanması arasında derin bir bağlantı var. Trafikte fizik biliminin aksine davrandığımız her an, ölümle yüz yüze geliyoruz; ama uslanmıyoruz…
- Mesela her depremden sonra yaşadığımız trajedilerle inşaat kültürümüz, daha doğrusu o mühendislik ya da müteahhitlik alanındaki zayıflığımız ve vurdumduymazlığımız arasında gözle görünür bir bağlantı var. Sürekli konuşuyoruz, arada bir gerçeğe temas ediyoruz ama ne yazık ki onun ötesine geçemiyoruz. Mesela ‘güvenli toplanma bölgelerini’ yapılarla dolduruyoruz; uslanmıyoruz…
- Bugün tarımda kendine yetemez bir ülke durumunda oluşumuzun hem ziraat mühendisliği alanındaki hem de ekonomi yönetimi alanındaki zayıflıklarımızla, ihmallerimizle apaçık ilişkisi var. Üstelik sokaktaki her yüz kişiden birinin ziraat mühendisi, birinin de iktisatçı veya işletmeci olmasına rağmen böyleyiz; bir türlü uslanmıyoruz…
- Ve mesela bir biçimde istihdam edilmeyi bekleyen yüz binlerce işsiz üniversite mezununun ‘var olmasıyla’, ülkemizde eğitim politikalarını belirleyen kimselerde on yıllardır net biçimde gözlemlenen ‘bilimsel öngörü yokluğu’ arasında apaçık bir bağlantı var. Bir çeşit ters orantı bu…
Ne yazık ki böyle işte!
Böyle; çünkü okul ve üniversite sayısındaki hızlı rakamsal artışa rağmen bilim, toplum nezdinde yeterli itibara sahip değil.
Okullar, hayata dair bilgi ve görgü edinmenin değil sadece meslek edinmenin ya da başka bir deyişle üniversiteye erişmenin yolu olarak görülüyor.
Böyleyken bilimi dışlıyoruz, hatta bazen de daha ileriye gidip aşağılıyoruz.
Bunu ‘bir şey bilmeyenler’ değil, ‘her şeyi çok iyi bildiğini zannedenler’ yapıyor.
Okullar söz konusu olduğunda bile bu böyle.
Söz gelimi yerden göğe kadar haklı olarak ‘Meslek lisesi, memleket meselesi’ diyoruz ve fakat bu fikrin içini bir türlü icraatla, davranışla, ürünle dolduramıyoruz.
Ne yazık ki!
***
‘Özetleyelim’ dediğimizde yine Arjantinli Valdano’nun işaret ettiği yere dönüyoruz:
Futbol, bilimin aksine umulmadık sonuçlara daima açık ve biz futbolu bilimden çok daha fazla önemsiyoruz.
Ya da bu cümlenin simetrik okunuşu:
Biz, bilimden futbol kadar hoşlanmıyoruz.
‘Biz’ derken herhangi bir siyasal çevreyi, bir kuruluşu falan değil, bugünün Türk toplumunun, Türkiye’de yaşayan insan topluluğunun genelini kastediyorum.
Ama eğitimciyim ben ve hem işim hem de karakterim gereği bunun ‘değiştirilebilir bir durum’ olduğuna inanıyorum.
Nitekim bu durumu tersine çevirmeyi başarmış yüz aklarımız var. Onları, esin kaynaklarımızı, toplumun gelişimi için gecesini gündüzüne katan gerçek bilim insanlarımızı ve öyle insanların değerini anlayabilen, onlara fırsat sunan her görüşten, her yaştan, her kesimden gerçek bilimseverleri tenzih ediyorum.