'Akmıyor, yuvarlanan bilyelere benziyor zaman,
Gece, gündüzün devamı değil...'
diyor Tezer Özlü (1943-1986)...
★★
Eğer gece, gündüzün devamı değilse ki bence de değil, o başka şey, bu başka; o zaman birbirine ulanan, yumuşak geçişle birbirine eklenen ama aslında birbirinin tam olarak devamı da sayamayacağımız daha başka neler var, bir düşünelim:
Geçmiş ve bugün…
Bugün ve gelecek…
İyilik ve kötülük…
Doğru ve yanlış…
Gerçek ve yalan…
Düğün ve cenaze…
Sevgi ve nefret…
Coşku ve matem…
Ve tabii kuşaklar; anne, baba ve çocuk ve ardışık soylar; X, Y, Z, Alfa, Beta, Gama kuşakları ve henüz var olmamış şeyler…
Daha yüz tane, bin tane geçişik ikili sayabiliriz; fakat bu sonuncusu (anne-baba-çocuk), hayatın bütünlüğüyle ve gerçekliğiyle doğrudan ilgili. En çok da bu işte, düşünebileceğiniz bütün diğer düzgün kontrastla ilgili. Kuşaklar ve dolayısıyla gelenekler, dil, kültür, alışkanlıklar; sokak, mahalle, kasaba, şehir, ülke, dünya; bunların hepsi bir sonraki parçasına karışa karışa, halefiyle geçişik biçimde büyüyor, ilerliyor, değişiyor, yer değiştiriyor ve sonuçta ‘öncekinin yerini alıyor’ ya da ‘ötekini kurgulayarak aslında kendi yankısını oluşturuyor’…
Hemen her gün karşımıza hem de aynı gün içinde bile defalarca çıkan örneklerle; keskin olmayan, ani olmayan, yıkıcı ve kırıcı olmayan, doğal, harikulade bir dengeyle, iç içe geçmiş aşamalarla, kontrastlı geçişin türlü durumları bunlar.
Hem de neredeyse kusursuz sayılabilecek durumlar…
Aksi mümkün mü?
Olabilir mi?..
Mesela ‘İşte tam şu salisede gece bitti!’ deyip işaretleme yapabiliyor muyuz?
Bakın daha sokak lambalarını tartışıyoruz. Erken kapattık, geç açtık diye. Neye göre, ışığa mı? Çizgi tam nerede?..
‘Çocukluğumun bittiği gün’ diyerek belli bir günün belli bir saatinin altını çok kesin çizebiliyor muyuz mesela?
Belki yıkıldığımız bir günü işaretliyoruzdur ama o da çok mantıklı değil ki... En azından biyokimyasal ve psikolojik açılardan çok zor öyle kesin bir bitiş saptamak. Psikolojik açıdan da nedensellik, bir tür geçiş tayfı yaratıyor…
★★
Her neyse…
Tezer Özlü, sevgili ozan, ne güzel demiş değil mi?
Gece, gündüzün devamı değil ve geçiş, kontrast, denge, ulama…
Siz artık ne derseniz işte o; muhteşem, kusursuz, muazzam biçimde uyumluyor bizi. İrili ufaklı her türlü geçişi katlanılabilir yapıyor insan soyu için…
Harika olan, hayranlık uyandıran da galiba en önce o. Hayat, bıçak kadar ya da cam kırığı gibi keskin değil aslında. Biz her zaman öyle olduğunu düşünmesek de...
O yumuşak, selim bir şey, habis değil.
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Pusula yazıları arşivinden bugüne uyarlama.
Gece, gündüzün devamı değil...'
diyor Tezer Özlü (1943-1986)...
★★
Eğer gece, gündüzün devamı değilse ki bence de değil, o başka şey, bu başka; o zaman birbirine ulanan, yumuşak geçişle birbirine eklenen ama aslında birbirinin tam olarak devamı da sayamayacağımız daha başka neler var, bir düşünelim:
Geçmiş ve bugün…
Bugün ve gelecek…
İyilik ve kötülük…
Doğru ve yanlış…
Gerçek ve yalan…
Düğün ve cenaze…
Sevgi ve nefret…
Coşku ve matem…
Ve tabii kuşaklar; anne, baba ve çocuk ve ardışık soylar; X, Y, Z, Alfa, Beta, Gama kuşakları ve henüz var olmamış şeyler…
Daha yüz tane, bin tane geçişik ikili sayabiliriz; fakat bu sonuncusu (anne-baba-çocuk), hayatın bütünlüğüyle ve gerçekliğiyle doğrudan ilgili. En çok da bu işte, düşünebileceğiniz bütün diğer düzgün kontrastla ilgili. Kuşaklar ve dolayısıyla gelenekler, dil, kültür, alışkanlıklar; sokak, mahalle, kasaba, şehir, ülke, dünya; bunların hepsi bir sonraki parçasına karışa karışa, halefiyle geçişik biçimde büyüyor, ilerliyor, değişiyor, yer değiştiriyor ve sonuçta ‘öncekinin yerini alıyor’ ya da ‘ötekini kurgulayarak aslında kendi yankısını oluşturuyor’…
Hemen her gün karşımıza hem de aynı gün içinde bile defalarca çıkan örneklerle; keskin olmayan, ani olmayan, yıkıcı ve kırıcı olmayan, doğal, harikulade bir dengeyle, iç içe geçmiş aşamalarla, kontrastlı geçişin türlü durumları bunlar.
Hem de neredeyse kusursuz sayılabilecek durumlar…
Aksi mümkün mü?
Olabilir mi?..
Mesela ‘İşte tam şu salisede gece bitti!’ deyip işaretleme yapabiliyor muyuz?
Bakın daha sokak lambalarını tartışıyoruz. Erken kapattık, geç açtık diye. Neye göre, ışığa mı? Çizgi tam nerede?..
‘Çocukluğumun bittiği gün’ diyerek belli bir günün belli bir saatinin altını çok kesin çizebiliyor muyuz mesela?
Belki yıkıldığımız bir günü işaretliyoruzdur ama o da çok mantıklı değil ki... En azından biyokimyasal ve psikolojik açılardan çok zor öyle kesin bir bitiş saptamak. Psikolojik açıdan da nedensellik, bir tür geçiş tayfı yaratıyor…
★★
Her neyse…
Tezer Özlü, sevgili ozan, ne güzel demiş değil mi?
Gece, gündüzün devamı değil ve geçiş, kontrast, denge, ulama…
Siz artık ne derseniz işte o; muhteşem, kusursuz, muazzam biçimde uyumluyor bizi. İrili ufaklı her türlü geçişi katlanılabilir yapıyor insan soyu için…
Harika olan, hayranlık uyandıran da galiba en önce o. Hayat, bıçak kadar ya da cam kırığı gibi keskin değil aslında. Biz her zaman öyle olduğunu düşünmesek de...
O yumuşak, selim bir şey, habis değil.
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Pusula yazıları arşivinden bugüne uyarlama.