“Ben keder ve üzüntümü ancak Allah'a şikâyet ederim…”
Yusuf Suresi/86
Ya sen ey güçsüz, kimin kucağına koşarsın kederlendiğinde?
Hangi merhametliyi ararsın, hem seni teselliye gücü yeten, hem de üzüntüne galip gelecek çözümü bilen kimi tanırsın?
Kimin önünde eğilip, diz çöküp, boyun bükersin?
Kimden umarsın… çekinme söyle ey güçsüz!
Bildiklerimizi anlatma bize, ne muhtaç olduğunu bilmekten aciz değiliz…
Biliriz çünkü biz de aynı derdin koynunda uyanırız her sabah…
Ancak sen başına her gelene isyanla büyütürken göz bebeklerini, biz ‘imtihanımızı kolaylaştır ya Rabbi’ diye duaya otururuz.
Gözbebeklerimiz aksine küçülür, boynumuz bükülür ve kederimizi ancak ona çözüm muştulayacak olana arz ederiz.
Bizim derdimizi ortadan kaldır, üzüntülerimizden bizi tertemiz et demeyiz…
Biz imtihanda olan talebelerin, Muallimden imtihanın mülgasını isteyemeyeceklerini biliriz…
Ancak kolaylaştır ey öğreticilerin en âlimi deriz ve bizi gönderdiği kederlerle de olsa hatırladığı için ona şükrederiz.
Ya unutsaydı bizi ey kardeş, ne yapardık o zaman…
Hatırla ki, çocuklar mahzun olmayı çok severler, annelerinin şefkati onları sarsın diye…
Bil, bugün teessürünü isyansız Allah’a şikâyet edersen, günü geldiğinde O’da sana sebepsiz şefkatini ihsan eder…
Bundan daha kârlı bir alışverişe hiç rastlamış mıydın ey güçsüz?
Biz bütün zalimleri Allah’a şikâyet ederiz.
Önce kaysere, sonra sultana, ardından hâkime, olmazsa katile değil önce ve her daim Allah’a şekvacı oluruz.
Zulmedenlere karşı sürer mücadelemiz, onların dostu görünmekten de Sahibimize sığınırız, ancak üzüntü ve kederimizi önce ve daima O’na arz ederiz ve sadece El Vâlî olandan yardım dileniriz.
Kederleniriz elbet ey can!
Yüreğimizin tam ortasında bir keder bulutu hep asılı kalır…
Duman gibi, sis gibi keder yağdırmaya hazırdır bulutumuz…
Biz kederleniriz, öyle ki, yüzümüzde tebessüm kırıntıları tutunmaya her çabaladığında teessürümüz daha bir iştaha gelir.
Yapamadıklarımızı, güç yetiremediklerimizi, kederlerini silemediklerimizi bilir onlar kusurumuzu Rabb’lerine arz etmeden bulutlandırırız gözlerimizi…
Hem bu dünyaya oynayıp oyalanalım diye gönderilmedik ki, kederden yana hissemizi bir kenara bırakıp, şen kahkahaların, mesut cilveleşmelerin sarhoşluğuyla kâm alalım.
“Sevgiliyi anarak yaşarken biz ezelde sürekli bir sarhoşluğu
Henüz yaratılmamıştı, ne şarap hatta ne de asma çubuğu.” *İbn Farız –Kaside-i Hamriyye-
Biz sarhoşuz dedikse ey can, aşk sarhoşuyuz…
Şehvetin, üzüm suyunun, iktidar hırsının değil…
Aşk ile HU! diyebilmenin sarhoşuyuz.
Kederimiz elbet var ve olmasa en çok onu özleriz.
Kederimizi severiz ey kardeş, kederimiz bizi bir eyler…
Üzüntümüz bizi dosta yakın kılar…
Ve bütün âlemler biçare suskunlaştığında, O’nun sözleri yaralarımıza merhem olur…
…Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin; bilin ki, hakkı inkâr eden insanlardan başkası Allah'ın hayat bahşedici rahmetinden ümit kesmez. Yusuf Suresi/87
Üzüntümüze şifa, acımıza değer veren böyle lütufkâr bir Sahibimiz varken; ümitsiz olmak mı?
Ne münasebet!