Camii mimarimizdeki savrulmalar nerede duracak?
Geleneksel bir cami mimarimiz var, merkezi bir kubbe etrafında oluşmuş, büyüklü, küçüklü, çeşitli yapılar. Geleneksel camilerimizdeki temel yapı malzemesi taştır. Taş, hem mabedin ömrünün uzunluğuyla ilgilidir, hem soğuk sıcak etkisini dengede tutmaktadır, hem nakışlanabilmekte ve hem de estetik unsurlara imkân vermektedir.
Yeni dönem camilerimizde ise taş artık fazla kullanılmamakta. Taşın yerini betonarme bina tekniği almış durumda.
Klasik cami mimarimizde boya fazla kullanılmıyordu. En fazla caminin iç tasarımında ve levhalarda olabildiğince sade bir biçimde yer almışken yeni camilerimizde boyanın her çeşidi kullanılıyor. O derece ki, caminin dış kubbeleri artık kurşun levhalarla değil, renkli saçlarla kaplanıyor. Altın rengine boyanmış saçlardan tutun da yeşil renklere boyamış saçlara kadar boya, camilerin içinde dışında arz-ı endam ediyor.
Klasik cami mimarımızın piri Mimar Sinan’dır ve onun hiçbir eserinde tamamlayıcı bir unsur olarak renk gözükmemektedir.
Camilere minare yapılmasının da, tabiri caizse, bir ‘raconu’ vardır. Mesela Selatin Camileri birden çok minareye sahipken köy, mahalle ve semt camilerinde, sadece bir minare yer alırdı. Şimdiyse, köylere yapılan yeni camilerde bile çift minare boy göstermektedir! (Mesela Çiftlik Köyü Camisi)
Klasik camilerimizde, kubbe ve şerefeli minare, bir bütünün parçasıyken, şimdilerde kubbesiz büyük hacimli camiler, kalem şeklinde, kafes şeklinde, kare sütun şeklinde minareler, klasik klise yan duvarlarını anımsatan cephe duvarları görüyoruz.
Yine klasik camilerimizde minberin, kürsünün sabit bir yeri varken, son zamanlarda bunlarda da değişimler ortaya çıktı. Dağ Mahallesi caddesi başlangıcında yer alan Hüseyin ve Sıdıka Güllüce Camisinde (fotoğrafta görüldüğü üzere) kürsü ve minber yer almamakta, bunun yerine kıble duvarına, mihrabın her iki yanına, duvarın içine iki loca (merdivenli boşluk) ile hatibe yer açılmış durumda. Tuhaf bir uygulama; hiçbir örneği yok.
Anlaşılan mimarlarımız yenilik adına klasik cami mimarimizi tahrip etmeye devam edecekler. Mesela inşaatı halen sürmekte olan, Şükrüpaşa’daki Gülzar-ı Hacegân Camisi de bir diğer örnektir. Arap kültürüne özenilerek yapılan mimari tarz ve dış cephe özellikleri dikkat çekicidir.
Erzurum’da yeni yapılan camilerin hemen hepsinde az ya da çok klasik üsluptan sapmalar gözlenmektedir.
Türkiye genelinde ise sorun derinleşerek büyüyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı cami mimarimizdeki bu savrulmalara neden sesiz kalıyor, bunu anlamak da zorlanıyoruz.
Bu başıboşluğun ortaya çıkardığı yeni tip cami stoku iyiye işaret değildir!
İnsanlar, ‘meşreplerine / mezheplerine’ göre, hatta keyifleri nasıl istiyorsa o şekilde, cami mimarileri üretmeye başladılar!
Bu savrulma, Müslümanların birbirini ötekileştirmesi tehlikesine de işaret eden yahut zamirinde ayrımcılık barındıran bir uygulama olarak da görülebilir.
(Not: Fotoğraflardaki camiler Erzurum’da yapılan yeni tip cami örnekleridir.)
OLTU TAŞILI EBRU BEĞENİLDİ
Erzurum’da yaşayan Ebru sanatçısı Mehmet Kotan, ebru uygulamalarına bir maden olan Oltu Taşı’nı da, öğütüp boyalara ilave ederek ürettiği yeni tarz ebrularıyla dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Kotan, Oltu Taşılı ebru uygulamalarını şöyle anlattı:
“Sanatla uğraşan hemen hemen çoğu insan, yaptığı tüm işlerde yeni bir heyecan ve arayış içerisindedir.
Her heyecan yeni bir sayfadır.
Dağda taşta gördüğüm her renk toprak bana heyecan vermiştir. Tecrübe edip denemişimdir.
Mutluluğumda olmuştur hayal kırıklığımda...
Ama aklımda hep bir soru ve düşünce vardı: Oltu Taşını ebrû da boya olarak kullanabilir miyim ?
Gerekli miydi bilmiyorum, ama bunu ilk tecrübe eden olmak istedim.
İstedim çünkü bir Oltulu olarak kehribarın ebrû halini de görmek, Oltu Taşının Ebrû gibi bir kadim sanatta yaşamasını, hayat bulmasını istiyordum.
Zor bir çalışmanın ardından, heyecanla tecrübe ettim.
Tespihte simsiyah olan o güzelim Oltu taşı, kâğıtta muhteşem bir kahverengiye dönüştü.
Oltu Taşının başta tespih olmak üzere birçok ziyneti vardı. Elhamdülillah; artık ebrûsu da var.” (Oltu taşı kullanılarak yapılan ebru çalışmalarından önekler)
Erzurum’un yıldızı parlıyor!
DAG, Türkiye Uzay Ajansı’nın bir parçası oldu
Türkiye, birçok konudaki öncülüğünün yan sıra 2023 uzaya çıkma hedefiyle de İslam dünyasına çağ atlatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin milli çabalarla uzaya çıkma kararlılığını açıkladı ve pek çok müjde verdi. Hele, “Yüz yıllar boyunca yeryüzünde adaletin, ahlakın ve barışın öncülüğünü yapan medeniyetimizin gökyüzündeki yolculuğuna kapı aralıyoruz” ifadesi bize çok anlamlı geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Milli Uzay Tanıtım Programında Palandöken’in zirvesindeki DAG (Doğu Anadolu Gözlemevi)’ni Türkiye’nin bütünleşmiş hale getirilen uzay çalışmalarının bir parçası olarak ilan etmesi, şehrimiz ve üniversitelerimiz adına sevindiricidir. 2022’da tam olarak faaliyete geçecek olan DAG, Türkiye'nin en büyük optik ve ilk kızılötesi teleskopuna sahip olarak, Türkiye’nin uzay çalışmalarına da destek sunacak. Türkiye, kuşkusuz yeni gözlemevleri de kuracaktır. Palandöken Dağı, sahip olduğu özellikler ve kurulan alt yapı sistemleri nedeniyle, yeni gözlevelerine de ev sahipliği yapabilecektir. S
UYARILAR
Allah Kuran’da menfi tecessüsü (merak) ve gıybeti (dedikodu) kardeşinin etini yemek şeklinde tiksinti veren çirkin bir fiil olarak açıkladı.
*
Zan Kuranî kavramlardan biridir. Zan, bilgiye dayanmayan fikirdir. Zannetmelerimizin büyük bölümü günahtır. Biz bu günahı çok işliyoruz!
ŞİİR / GÖZLER AĞLAMADI!
Köylü akın etti şehirler doldu
Arayanlar nice imkânlar buldu
Herkes ustalaştı kazları yoldu
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
İçler viran oldu dışlarsa abat
Bahçeler yok oldu evlerse kat kat
Her şey mubah oldu, her şeyi al sat
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Ne söylersen söyle bu zaman böyle
Anayla babayla pazarlık eyle
Fukara nedecen otur kalk beyle
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Kovuldu hayattan iman cenneti
Cezbetti kulları tamu şöhreti
Tat verdi insana insanın eti
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Talât şu zaman ahir zamandır
Gaflet tarlasında amel samandır
Tutun Yaradan’a rüzgâr yamandır
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Geleneksel bir cami mimarimiz var, merkezi bir kubbe etrafında oluşmuş, büyüklü, küçüklü, çeşitli yapılar. Geleneksel camilerimizdeki temel yapı malzemesi taştır. Taş, hem mabedin ömrünün uzunluğuyla ilgilidir, hem soğuk sıcak etkisini dengede tutmaktadır, hem nakışlanabilmekte ve hem de estetik unsurlara imkân vermektedir.
Yeni dönem camilerimizde ise taş artık fazla kullanılmamakta. Taşın yerini betonarme bina tekniği almış durumda.
Klasik cami mimarimizde boya fazla kullanılmıyordu. En fazla caminin iç tasarımında ve levhalarda olabildiğince sade bir biçimde yer almışken yeni camilerimizde boyanın her çeşidi kullanılıyor. O derece ki, caminin dış kubbeleri artık kurşun levhalarla değil, renkli saçlarla kaplanıyor. Altın rengine boyanmış saçlardan tutun da yeşil renklere boyamış saçlara kadar boya, camilerin içinde dışında arz-ı endam ediyor.
Klasik cami mimarımızın piri Mimar Sinan’dır ve onun hiçbir eserinde tamamlayıcı bir unsur olarak renk gözükmemektedir.
Camilere minare yapılmasının da, tabiri caizse, bir ‘raconu’ vardır. Mesela Selatin Camileri birden çok minareye sahipken köy, mahalle ve semt camilerinde, sadece bir minare yer alırdı. Şimdiyse, köylere yapılan yeni camilerde bile çift minare boy göstermektedir! (Mesela Çiftlik Köyü Camisi)
Klasik camilerimizde, kubbe ve şerefeli minare, bir bütünün parçasıyken, şimdilerde kubbesiz büyük hacimli camiler, kalem şeklinde, kafes şeklinde, kare sütun şeklinde minareler, klasik klise yan duvarlarını anımsatan cephe duvarları görüyoruz.
Yine klasik camilerimizde minberin, kürsünün sabit bir yeri varken, son zamanlarda bunlarda da değişimler ortaya çıktı. Dağ Mahallesi caddesi başlangıcında yer alan Hüseyin ve Sıdıka Güllüce Camisinde (fotoğrafta görüldüğü üzere) kürsü ve minber yer almamakta, bunun yerine kıble duvarına, mihrabın her iki yanına, duvarın içine iki loca (merdivenli boşluk) ile hatibe yer açılmış durumda. Tuhaf bir uygulama; hiçbir örneği yok.
Anlaşılan mimarlarımız yenilik adına klasik cami mimarimizi tahrip etmeye devam edecekler. Mesela inşaatı halen sürmekte olan, Şükrüpaşa’daki Gülzar-ı Hacegân Camisi de bir diğer örnektir. Arap kültürüne özenilerek yapılan mimari tarz ve dış cephe özellikleri dikkat çekicidir.
Erzurum’da yeni yapılan camilerin hemen hepsinde az ya da çok klasik üsluptan sapmalar gözlenmektedir.
Türkiye genelinde ise sorun derinleşerek büyüyor.
Diyanet İşleri Başkanlığı cami mimarimizdeki bu savrulmalara neden sesiz kalıyor, bunu anlamak da zorlanıyoruz.
Bu başıboşluğun ortaya çıkardığı yeni tip cami stoku iyiye işaret değildir!
İnsanlar, ‘meşreplerine / mezheplerine’ göre, hatta keyifleri nasıl istiyorsa o şekilde, cami mimarileri üretmeye başladılar!
Bu savrulma, Müslümanların birbirini ötekileştirmesi tehlikesine de işaret eden yahut zamirinde ayrımcılık barındıran bir uygulama olarak da görülebilir.
(Not: Fotoğraflardaki camiler Erzurum’da yapılan yeni tip cami örnekleridir.)
OLTU TAŞILI EBRU BEĞENİLDİ
Erzurum’da yaşayan Ebru sanatçısı Mehmet Kotan, ebru uygulamalarına bir maden olan Oltu Taşı’nı da, öğütüp boyalara ilave ederek ürettiği yeni tarz ebrularıyla dikkatleri üzerine çekmeye başladı. Kotan, Oltu Taşılı ebru uygulamalarını şöyle anlattı:
“Sanatla uğraşan hemen hemen çoğu insan, yaptığı tüm işlerde yeni bir heyecan ve arayış içerisindedir.
Her heyecan yeni bir sayfadır.
Dağda taşta gördüğüm her renk toprak bana heyecan vermiştir. Tecrübe edip denemişimdir.
Mutluluğumda olmuştur hayal kırıklığımda...
Ama aklımda hep bir soru ve düşünce vardı: Oltu Taşını ebrû da boya olarak kullanabilir miyim ?
Gerekli miydi bilmiyorum, ama bunu ilk tecrübe eden olmak istedim.
İstedim çünkü bir Oltulu olarak kehribarın ebrû halini de görmek, Oltu Taşının Ebrû gibi bir kadim sanatta yaşamasını, hayat bulmasını istiyordum.
Zor bir çalışmanın ardından, heyecanla tecrübe ettim.
Tespihte simsiyah olan o güzelim Oltu taşı, kâğıtta muhteşem bir kahverengiye dönüştü.
Oltu Taşının başta tespih olmak üzere birçok ziyneti vardı. Elhamdülillah; artık ebrûsu da var.” (Oltu taşı kullanılarak yapılan ebru çalışmalarından önekler)
Erzurum’un yıldızı parlıyor!
DAG, Türkiye Uzay Ajansı’nın bir parçası oldu
Türkiye, birçok konudaki öncülüğünün yan sıra 2023 uzaya çıkma hedefiyle de İslam dünyasına çağ atlatıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin milli çabalarla uzaya çıkma kararlılığını açıkladı ve pek çok müjde verdi. Hele, “Yüz yıllar boyunca yeryüzünde adaletin, ahlakın ve barışın öncülüğünü yapan medeniyetimizin gökyüzündeki yolculuğuna kapı aralıyoruz” ifadesi bize çok anlamlı geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Milli Uzay Tanıtım Programında Palandöken’in zirvesindeki DAG (Doğu Anadolu Gözlemevi)’ni Türkiye’nin bütünleşmiş hale getirilen uzay çalışmalarının bir parçası olarak ilan etmesi, şehrimiz ve üniversitelerimiz adına sevindiricidir. 2022’da tam olarak faaliyete geçecek olan DAG, Türkiye'nin en büyük optik ve ilk kızılötesi teleskopuna sahip olarak, Türkiye’nin uzay çalışmalarına da destek sunacak. Türkiye, kuşkusuz yeni gözlemevleri de kuracaktır. Palandöken Dağı, sahip olduğu özellikler ve kurulan alt yapı sistemleri nedeniyle, yeni gözlevelerine de ev sahipliği yapabilecektir. S
UYARILAR
Allah Kuran’da menfi tecessüsü (merak) ve gıybeti (dedikodu) kardeşinin etini yemek şeklinde tiksinti veren çirkin bir fiil olarak açıkladı.
*
Zan Kuranî kavramlardan biridir. Zan, bilgiye dayanmayan fikirdir. Zannetmelerimizin büyük bölümü günahtır. Biz bu günahı çok işliyoruz!
ŞİİR / GÖZLER AĞLAMADI!
Köylü akın etti şehirler doldu
Arayanlar nice imkânlar buldu
Herkes ustalaştı kazları yoldu
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
İçler viran oldu dışlarsa abat
Bahçeler yok oldu evlerse kat kat
Her şey mubah oldu, her şeyi al sat
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Ne söylersen söyle bu zaman böyle
Anayla babayla pazarlık eyle
Fukara nedecen otur kalk beyle
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Kovuldu hayattan iman cenneti
Cezbetti kulları tamu şöhreti
Tat verdi insana insanın eti
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu
Talât şu zaman ahir zamandır
Gaflet tarlasında amel samandır
Tutun Yaradan’a rüzgâr yamandır
İnsan insana kurt oldu uludu
Gözler ağlamadı kalpler kurudu