Ahmet Hamdi Tanpınar, ‘Üzümcü’ isimli hikayesinde Mehmetçik’i anlatır…
İstanbul’da sokak aralarında o gür sesi ile bağıra bağıra ‘Çavuş Üzümü’ satar, cepheden dönen Mehmetçik…
Arabistan’da, Yemen’de, Galiçya’da savaşan Mehmetçik; Anadolu’da, evinde dinlenmeden, yavuklusunu göremeden, yavrusuna sarılamadan o cepheden bu cepheye vatan savunmasına koşmuştur.
Hiçbir zaman halinden şikayet etmeden, acizleşmeden…
***
1915’te Allahuekber Dağlarında zorlu kış koşullarında vatan savunması yapan Mehmetçik, yaralarını saramadan Çanakkale’ye koşar…
Akif;
“Şu boğaz harbi nedir, var mıdır dünyada eşi,
En kesif Orduların yükseliyor dördü beşi”
dediği Çanakkale Boğazı…
Türk Milletini yok etmek isteyen Avrupalı’nın ittifak ederek saldırdığı Çanakkale…
Yokluk, yoksulluk içerisinde binlerce destanın yazıldığı Çanakkale…
Her bir cephesi ve her anı ayrı bir destan olan Çanakkale…
***
Bütün gücü ile boğaza yüklenen müttefik donanma zafer kazanmak üzeredir. Türk bataryaları bu geçişi engellemekte zorlanmaktadır.
İşte tam o sırada,
İki yüz elli kiloluk mermiyi bir tutuşta sırtına alan Seyit Onbaşının Besmele ile topun namlusuna sürüşü ve koca gemilerin üstüne saldığı Çanakkale…
***
Birbirine çok yakın olan siperlerden konuşmalar işitilmekte, zaman zaman karşılıklı alış verişler de yapılmaktadır.
Çatışmanın kızıştığı anda bir Anzak vurulur ve siperlerin arasında kalır.
Yaranın acısıyla inlemekte, bağırmaktadır.
Öyle bir an gelir ki, bağırması ve inlemesi semayı kaplar …
Vurulan Anzak’ın acı içinde inlemesine gönlü dayanamayan Mehmetçik, her şeyi göze alarak siperlerden çıkıp , iki dakika önce savaştığı askeri sırıtana alarak kendi cephesine teslim ettiği Çanakkale…
***
‘Hey 15’li 15’li,
Tokat yolları taşlı...’
Türkülerin yakıldığı,
Her biri 15, 16, 17 yaşında gencecik fidanlar…
Birer Lise öğrencisi, daha çocuk…
Öyle bir an gelir ki, cephede savaşacak her yaştaki askere şiddetle ihtiyaç duyulur.
Kimse onları çağırmadan yüzlerce lise öğrencisi sınıflarını boşaltır ve cepheye koşar…
Anadolu’daki liselerin mezun vermediği ve giden fidanların bir daha dönmediği Çanakkale…
***
Cepheye mermi taşıyan kamyonların lâstiği yoktur ve İstanbul’da bir Musevi vatandaşın işyerinde satılmaktadır, lâkin alacak para yoktur…
Sipariş verilir ve lâstiklerin tesliminin sabah gün doğmadan yapılması istenir.
Sabahın alaca karanlığında lâstikler alınır ve karşılığında bin banknot verilir…
Gün ışıdığında aldığı paranın bir yüzünün banknota benzetildiği, öbür yüzünün ise kağıt olduğu görülür. Üzerinde bir yazı vardır;
“Lastiklerin bedeli Çanakkale’de şehit kanı olarak ödenmiştir”
***
Yiğitlerin harman olduğu yer Bozok Yaylası…
Yozgatlı bir yiğit…
Adı Hasan…
On sekizine daha yeni girmiş.
Dedesi, babası da cepheye gitmiş ve dönmemiş…
Duvarda sararmış resimleri asılı…
Anası Hasan’ı da cepheye gönderir, saçlarına kına yakarak…
Komutanı Hasan’a sorar ;
Hasan memlekete mektup yazar ve sorar;
Mektuba cevap gelir, ama Hasan mektubu okuyamaz, şehit düşmüştür…
Mektupta anası cevap verir, komutana:
“Komutanım biz üç şeye kına yakarız…
Gelinin eline kına yakarız; evine kocasına kurban olsun diye…
Koçun boynuzlarına kına yakarız Allah’a kurban edilsin diye…
Askere giden evladımızın saçına kına yakarız Vatana kurban olsun diye…”
İki yüz elli bin vatan evladını vatana kurban ettiğimiz Çanakkale…
….
Ve
“Bedr’in aslanlarının ancak bu kadar şanlı” olduğu Çanakkale…
***
Evet, Arabistan’da, Yemen’de, Galiçya’da, Kore’de, ve daha dünyanın bilmem hangi memleketinde savaşan Mehmetçik; Anadolu’da, evinde dinlenmeden, yavuklusunu göremeden, yavrusuna sarılamadan o cepheden bu cepheye koştu durdu ; hiçbir zaman halinden şikayet etmeden, acizleşmeden…
***
Dünyanın dört kıtasında Mehmetçik’in şehit mezarı var.
Geçtiğimiz Cuma günü 18 Mart’tı...
Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanıldığı gün...
Coğrafyayı vatan yapma uğrunda kanlarını döken, canlarını veren binlerce vatan evladını minnetle ve rahmetle anıyoruz.
Ruhları şad olsun…
İstanbul’da sokak aralarında o gür sesi ile bağıra bağıra ‘Çavuş Üzümü’ satar, cepheden dönen Mehmetçik…
Arabistan’da, Yemen’de, Galiçya’da savaşan Mehmetçik; Anadolu’da, evinde dinlenmeden, yavuklusunu göremeden, yavrusuna sarılamadan o cepheden bu cepheye vatan savunmasına koşmuştur.
Hiçbir zaman halinden şikayet etmeden, acizleşmeden…
***
1915’te Allahuekber Dağlarında zorlu kış koşullarında vatan savunması yapan Mehmetçik, yaralarını saramadan Çanakkale’ye koşar…
Akif;
“Şu boğaz harbi nedir, var mıdır dünyada eşi,
En kesif Orduların yükseliyor dördü beşi”
dediği Çanakkale Boğazı…
Türk Milletini yok etmek isteyen Avrupalı’nın ittifak ederek saldırdığı Çanakkale…
Yokluk, yoksulluk içerisinde binlerce destanın yazıldığı Çanakkale…
Her bir cephesi ve her anı ayrı bir destan olan Çanakkale…
***
Bütün gücü ile boğaza yüklenen müttefik donanma zafer kazanmak üzeredir. Türk bataryaları bu geçişi engellemekte zorlanmaktadır.
İşte tam o sırada,
İki yüz elli kiloluk mermiyi bir tutuşta sırtına alan Seyit Onbaşının Besmele ile topun namlusuna sürüşü ve koca gemilerin üstüne saldığı Çanakkale…
***
Birbirine çok yakın olan siperlerden konuşmalar işitilmekte, zaman zaman karşılıklı alış verişler de yapılmaktadır.
Çatışmanın kızıştığı anda bir Anzak vurulur ve siperlerin arasında kalır.
Yaranın acısıyla inlemekte, bağırmaktadır.
Öyle bir an gelir ki, bağırması ve inlemesi semayı kaplar …
Vurulan Anzak’ın acı içinde inlemesine gönlü dayanamayan Mehmetçik, her şeyi göze alarak siperlerden çıkıp , iki dakika önce savaştığı askeri sırıtana alarak kendi cephesine teslim ettiği Çanakkale…
***
‘Hey 15’li 15’li,
Tokat yolları taşlı...’
Türkülerin yakıldığı,
Her biri 15, 16, 17 yaşında gencecik fidanlar…
Birer Lise öğrencisi, daha çocuk…
Öyle bir an gelir ki, cephede savaşacak her yaştaki askere şiddetle ihtiyaç duyulur.
Kimse onları çağırmadan yüzlerce lise öğrencisi sınıflarını boşaltır ve cepheye koşar…
Anadolu’daki liselerin mezun vermediği ve giden fidanların bir daha dönmediği Çanakkale…
***
Cepheye mermi taşıyan kamyonların lâstiği yoktur ve İstanbul’da bir Musevi vatandaşın işyerinde satılmaktadır, lâkin alacak para yoktur…
Sipariş verilir ve lâstiklerin tesliminin sabah gün doğmadan yapılması istenir.
Sabahın alaca karanlığında lâstikler alınır ve karşılığında bin banknot verilir…
Gün ışıdığında aldığı paranın bir yüzünün banknota benzetildiği, öbür yüzünün ise kağıt olduğu görülür. Üzerinde bir yazı vardır;
“Lastiklerin bedeli Çanakkale’de şehit kanı olarak ödenmiştir”
***
Yiğitlerin harman olduğu yer Bozok Yaylası…
Yozgatlı bir yiğit…
Adı Hasan…
On sekizine daha yeni girmiş.
Dedesi, babası da cepheye gitmiş ve dönmemiş…
Duvarda sararmış resimleri asılı…
Anası Hasan’ı da cepheye gönderir, saçlarına kına yakarak…
Komutanı Hasan’a sorar ;
- Hiç erkek adam kına yakar mı saçına,
- Bilmem komutanım anam yaktı , der Hasan…
- Sor bakalım anana, niye yakmış…
Hasan memlekete mektup yazar ve sorar;
Mektuba cevap gelir, ama Hasan mektubu okuyamaz, şehit düşmüştür…
Mektupta anası cevap verir, komutana:
“Komutanım biz üç şeye kına yakarız…
Gelinin eline kına yakarız; evine kocasına kurban olsun diye…
Koçun boynuzlarına kına yakarız Allah’a kurban edilsin diye…
Askere giden evladımızın saçına kına yakarız Vatana kurban olsun diye…”
İki yüz elli bin vatan evladını vatana kurban ettiğimiz Çanakkale…
….
Ve
“Bedr’in aslanlarının ancak bu kadar şanlı” olduğu Çanakkale…
***
Evet, Arabistan’da, Yemen’de, Galiçya’da, Kore’de, ve daha dünyanın bilmem hangi memleketinde savaşan Mehmetçik; Anadolu’da, evinde dinlenmeden, yavuklusunu göremeden, yavrusuna sarılamadan o cepheden bu cepheye koştu durdu ; hiçbir zaman halinden şikayet etmeden, acizleşmeden…
***
Dünyanın dört kıtasında Mehmetçik’in şehit mezarı var.
Geçtiğimiz Cuma günü 18 Mart’tı...
Çanakkale Deniz Zaferi’nin kazanıldığı gün...
Coğrafyayı vatan yapma uğrunda kanlarını döken, canlarını veren binlerce vatan evladını minnetle ve rahmetle anıyoruz.
Ruhları şad olsun…