Osmanlı Döneminde Anadolu’da bazı evlerin dış kapısında biri küçük, biri büyük olmak üzere iki tokmak bulunurmuş. Gelen kişiler erkek ise büyük tokmağı; bayan, çocuk veya tanıdık biri ise küçük tokmağı kullanır, böylece kapıyı açacak kişilere “namahrem” durumuna göre kendilerini ayarlama imkânı verirlermiş.
“Namahrem” kavramının bu kadar ayrıntılı ve ince düşünüldüğü bir anlayıştan, insanlara kumpaslar kuran, onların yatak odası görüntülerini kaydeden ve bunu nakite, makama çeviren bir zihniyete nasıl dönüşebildik?
DEAŞ’ın eline silah verip adam öldürmeye gönderdiği terörist ile cemaatin önünü açmak için sağlam insanlara ilaç vererek onları kalp hastası gibi gösterip meslekten ihraç ettiren kişilerin emir komuta zincirinde taşımış oldukları kültürel kodlar arasında ne fark var?
Bu eylemleri yapanlar hayatlarının görünen tarafında Osmanlı Medeniyetini yaşatan kişiler kadar “namahrem” kavramına saygı gösterirken, görünmeyen (maskesiz) yüzleri ile nasıl hissizleşip canavara dönüşebiliyorlar?
Biyolojik ve mekanik olmak üzere iki anlayış vardır. Biyolojik anlayışa göre organizması gelişmiş en büyük canlı (örneğin balina) ile en küçük canlı (örneğin pire) aynı biyolojik sistem üzerine çalışmaktadır. Mekanik telakki de en gelişmiş makine ile sıradan makinanın aynı mantık üzerine çalıştığını iddia etmektedir. İkisi de doğrudur. Aynı şekilde çok büyük bir cemaat ile sıradan bir cemaat de aynı mantık üzerinde varlıklarını sürdürmektedir. Bunların amaçları ve niyetleri farklı olsa da işleyiş şekilleri birdir.
Kültürel geçmişimizde ve insan eğitmemizde çok büyük etkisi olduğu için cemaatler hakkında konuşup yazma büyük tepkilere neden olmaktadır. Fakat susmanın, gerçekleri halının altına süpürmenin ülkenin geleceğine ne gibi katkısı olacaktır?
Havada uçan kuşu bile ajan olarak kullanma potansiyeli olan ABD, İsrail ve diğer ülkelerin bu gibi yapıları boş bırakacağının düşünülmesi çok büyük bir safdillikten başka bir şey değildir.
Bugün Türkiye’deki cemaatlerin yirmi yıl sonra başına geçmesi muhtemel kişilerin İsrail veya diğer ülkeler tarafından markaja alınmayacağının garantisini kimler verebilir? Himmet paraları ile büyüyüp gelişen bu yapıların ileride bazı devletlerin ajan havuzuna dönüşme riski çok yüksektir.
Toplumların yalan söylememek, rüşvet yememek, haksızlık etmemek, kimseye iftira atmamak, canı incitmemek, işini iyi yapmak, ülkesine ve milletine karşı sorumluluk hissetmek gibi genel; namaz kılmak, oruç tutmak, cem evine gitmek veya bir gruba dahil olmak gibi özel değerleri vardır. Yöneticiler bu değerlere saygı göstermek mecburiyetindedir. Fakat bir makama, bir yere eleman aldıklarında özel değerleri değil, genel değerleri ön plana çıkartmak zorundadır. Bunda da liyakat ve adalet ön plana çıkar.
17- 25 Aralık’tan sonra bu hükumetin Emniyette özel değerleri taşıyanlara değil, o zaman dışlanan alevi veya ülkücülere daha çok güvenmesi bu gerçeğin ispatı olmuştur.
Özel değerlerin ön plana çıktığı kültürlerde yönetimi ele geçiren kişilerin zihniyetine göre bu değerler değişir fakat milletin kaderinin değişmesi zor olur. Orada kimsenin devletine, ülkesine, adalete karşı güveni olmaz, bu durumda herkes kendince sahte özel değerler çıkartır, bu özel değerleri taşıyanlar kendilerini ayrıcalıklı hissederler.
Yöneticiler, ellerindeki imkânı özel değerlerin temsilcisi olduğunu iddia edenlere değil, liyakat ve adaleti ön planda tutarak tüm vatandaşlarına eşit şekilde dağıtmalıdır. Yaşadığımız bu kadar acı olay ve atlattığımız bu ağır badirelerden sonra biraz ders çıkartmalıyız.
Binlerce yıllık devlet geleneğimizin olduğu ile övünürken, bu geleneğin içine adalet ve liyakat anlayışını hâlâ yerleştirememiş olmamızın muhasebesini iyi yapmalıyız.
“Namahrem” kavramının bu kadar ayrıntılı ve ince düşünüldüğü bir anlayıştan, insanlara kumpaslar kuran, onların yatak odası görüntülerini kaydeden ve bunu nakite, makama çeviren bir zihniyete nasıl dönüşebildik?
DEAŞ’ın eline silah verip adam öldürmeye gönderdiği terörist ile cemaatin önünü açmak için sağlam insanlara ilaç vererek onları kalp hastası gibi gösterip meslekten ihraç ettiren kişilerin emir komuta zincirinde taşımış oldukları kültürel kodlar arasında ne fark var?
Bu eylemleri yapanlar hayatlarının görünen tarafında Osmanlı Medeniyetini yaşatan kişiler kadar “namahrem” kavramına saygı gösterirken, görünmeyen (maskesiz) yüzleri ile nasıl hissizleşip canavara dönüşebiliyorlar?
Biyolojik ve mekanik olmak üzere iki anlayış vardır. Biyolojik anlayışa göre organizması gelişmiş en büyük canlı (örneğin balina) ile en küçük canlı (örneğin pire) aynı biyolojik sistem üzerine çalışmaktadır. Mekanik telakki de en gelişmiş makine ile sıradan makinanın aynı mantık üzerine çalıştığını iddia etmektedir. İkisi de doğrudur. Aynı şekilde çok büyük bir cemaat ile sıradan bir cemaat de aynı mantık üzerinde varlıklarını sürdürmektedir. Bunların amaçları ve niyetleri farklı olsa da işleyiş şekilleri birdir.
Kültürel geçmişimizde ve insan eğitmemizde çok büyük etkisi olduğu için cemaatler hakkında konuşup yazma büyük tepkilere neden olmaktadır. Fakat susmanın, gerçekleri halının altına süpürmenin ülkenin geleceğine ne gibi katkısı olacaktır?
Havada uçan kuşu bile ajan olarak kullanma potansiyeli olan ABD, İsrail ve diğer ülkelerin bu gibi yapıları boş bırakacağının düşünülmesi çok büyük bir safdillikten başka bir şey değildir.
Bugün Türkiye’deki cemaatlerin yirmi yıl sonra başına geçmesi muhtemel kişilerin İsrail veya diğer ülkeler tarafından markaja alınmayacağının garantisini kimler verebilir? Himmet paraları ile büyüyüp gelişen bu yapıların ileride bazı devletlerin ajan havuzuna dönüşme riski çok yüksektir.
Toplumların yalan söylememek, rüşvet yememek, haksızlık etmemek, kimseye iftira atmamak, canı incitmemek, işini iyi yapmak, ülkesine ve milletine karşı sorumluluk hissetmek gibi genel; namaz kılmak, oruç tutmak, cem evine gitmek veya bir gruba dahil olmak gibi özel değerleri vardır. Yöneticiler bu değerlere saygı göstermek mecburiyetindedir. Fakat bir makama, bir yere eleman aldıklarında özel değerleri değil, genel değerleri ön plana çıkartmak zorundadır. Bunda da liyakat ve adalet ön plana çıkar.
17- 25 Aralık’tan sonra bu hükumetin Emniyette özel değerleri taşıyanlara değil, o zaman dışlanan alevi veya ülkücülere daha çok güvenmesi bu gerçeğin ispatı olmuştur.
Özel değerlerin ön plana çıktığı kültürlerde yönetimi ele geçiren kişilerin zihniyetine göre bu değerler değişir fakat milletin kaderinin değişmesi zor olur. Orada kimsenin devletine, ülkesine, adalete karşı güveni olmaz, bu durumda herkes kendince sahte özel değerler çıkartır, bu özel değerleri taşıyanlar kendilerini ayrıcalıklı hissederler.
Yöneticiler, ellerindeki imkânı özel değerlerin temsilcisi olduğunu iddia edenlere değil, liyakat ve adaleti ön planda tutarak tüm vatandaşlarına eşit şekilde dağıtmalıdır. Yaşadığımız bu kadar acı olay ve atlattığımız bu ağır badirelerden sonra biraz ders çıkartmalıyız.
Binlerce yıllık devlet geleneğimizin olduğu ile övünürken, bu geleneğin içine adalet ve liyakat anlayışını hâlâ yerleştirememiş olmamızın muhasebesini iyi yapmalıyız.