Evet, bu başlık günümüzün en popüler söylemlerinden. Cep telefonu olanların yoksul sayılmadığı veya dünyada cep telefonu kullanmanın lüks sayıldığı başka bir ülke herhalde yoktur. Cep telefonunun elektrik gibi, su gibi, doğalgaz gibi mecburi ihtiyaç olduğunu aslında bu soruyu soranlarda çok iyi biliyorlar. Ancak amaç başka, algı başka, mesaj başka! Neden "evinizde elektrik var mı?" diye sormuyorsunuz? Dahası önümüzdeki günlerde tost makineniz var mı? Bulaşık makinenizin sınıfı nedir? Kullandığınız televizyon kaç ekran? Kaç tane gömleğiniz var? diye sorarlarsa şaşırmayın...
Bilim, teknoloji, yapay zeka sayesinde üretim ve hizmet en üst seviyeye çıkarılmışken bırakın ülkemizde de yollar, hastaneler yapılsın bir zahmet. Bilim insanları 40 bin alçak irtifa uydusunu uzaya göndererek iç çamaşırlarımızın rengini görebiliyorken sanki biz üçüncü dünya ülkesiymişiz gibi gözler hala gençlerin kullandığı telefonda! 90'lı yıllarda bir ürünün üretimi için 20 işçi saatlerce çalışıyordu. Şimdi o ürünü bir makine dakikalar içerisinde üretiyor. (o makineleri da biz üretmiyoruz) Anlayacağınız ülkemizin 90'lı yıllarla kıyaslanması artık sıkıcı bir hal aldı.
Dolar, euro, altın aldı başını gidiyor. Tutabilene aşk olsun. En acı tablo ise döviz arttıkça birileri zenginleşiyor, yoksul daha fazla yoksullaşıyor. Kasım ayının başından geçtiğimiz haftaya kadar yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 428 milyon dolar artarak, 233 milyar 302 milyon dolara çıktı. Pazartesiden beri ise hain, spekülatör, dış güçler veya yurtiçi yerleşiklerin yüklü miktarda döviz aldığı ortadayken faiz sabit bırakılarak ellerinde ki dövizlerin patlaması sağlanamaz mıydı? Dövize yatırım yapanlar ellerini kollarını sallayarak varlıklarını katladılar. Neden döviz alanlar cezalandırılmadı da ödüllendirildi?! Ayrıca şu an ne tüketici kredilerinde, ne de borç faizlerinde hiç bir indirime gidilmedi. Ama zamlar yağmur gibi akıyor.
Haftalar önce uyarmamıza rağmen konut kredi faizleri düştüğü günün ertesi sabahı konutlara yüzde 10-15 aralığında zam yapıldı. Dün kamu bankaları konut kredilerinde tekrar indirime gitti. Sıfır konutlar için kredi faiz oranları, 1 milyon TL altı tutarlarda yüzde 1,20'ye, 1 milyon TL üzerindeki tutarlarda ise yüzde 1,29'a düşürüldü. Bu günden itibaren tüm konut satanlar ortak karar almış gibi ev fiyatlarını yeniden şekillendirilecek. Müteahhitler, mal sahipleri ve gayrimenkul şirketleri konutlarına en az yüzde 15 daha zam yapacak ve faiz indiriminin vatandaşa hiç bir faydası olmayacağını geçmiş yıllarda yaşadığımız tecrübe ile göreceğiz.
Bankaların bu yıl ki 9 aylık kârı tüm zamanların rekorunu kırarak 56 milyar liraya ulaştı. Demek ki pandemi, ekonomik kriz; sadece asgari ücretlinin, işçinin, köylünün, emeklinin gelirini etkilemiş. İşte bu süreçten kazanç sağlayanların pek çoğu ekonomi çok iyi, yoksulluk yok naraları atanlardan oluşuyor. En önemlisi 5 litrelik ayçiçek yağına 110 lira ödeyen asgari ücretlilerle yeni çıkan 20 bin liralık telefona sıraya giren yüzde 8'lik kesimin arasında ki fark her geçen gün daha fazla açılıyor. "Ülkede yoksulluk yok, doyumsuz nesil var" diyenlere, bu soğuk aylarda tonu 4 bin lira olan kömürü alamayan asgari ücretliler haklarını helal etmiyorlar.
Son zamanlarda gündemin ilk sıralarında yer alan başka bir konu ise Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT) sorununun geçiştirilmesi geliyor. Sıraya koyduk gibi bazı açıklamalar yapılsa da ben bu açıklamaları top çevirme yani günü kurtarma olduğunu düşünüyorum. Her vatandaşın ortak düşüncesi 45 yaşında emekliliğin çok erken olduğudur. Ancak aynı vatandaşlar haklı olarak şu soruyu soruyorlar. İş verenler daha genç kadro ile çalışmak istediklerinden dolayı 45 yaşından sonra devlet bana iş garantisi verebilir mi? EYT'ler içerisinde iş garantisi veriliyorsa 58 yaşında da emekli olmaya razıyım diyenlerin sayısının çok fazla olduğunu belirtmek isterim.
Bilim, teknoloji, yapay zeka sayesinde üretim ve hizmet en üst seviyeye çıkarılmışken bırakın ülkemizde de yollar, hastaneler yapılsın bir zahmet. Bilim insanları 40 bin alçak irtifa uydusunu uzaya göndererek iç çamaşırlarımızın rengini görebiliyorken sanki biz üçüncü dünya ülkesiymişiz gibi gözler hala gençlerin kullandığı telefonda! 90'lı yıllarda bir ürünün üretimi için 20 işçi saatlerce çalışıyordu. Şimdi o ürünü bir makine dakikalar içerisinde üretiyor. (o makineleri da biz üretmiyoruz) Anlayacağınız ülkemizin 90'lı yıllarla kıyaslanması artık sıkıcı bir hal aldı.
Dolar, euro, altın aldı başını gidiyor. Tutabilene aşk olsun. En acı tablo ise döviz arttıkça birileri zenginleşiyor, yoksul daha fazla yoksullaşıyor. Kasım ayının başından geçtiğimiz haftaya kadar yurt içi yerleşiklerin döviz mevduatı 428 milyon dolar artarak, 233 milyar 302 milyon dolara çıktı. Pazartesiden beri ise hain, spekülatör, dış güçler veya yurtiçi yerleşiklerin yüklü miktarda döviz aldığı ortadayken faiz sabit bırakılarak ellerinde ki dövizlerin patlaması sağlanamaz mıydı? Dövize yatırım yapanlar ellerini kollarını sallayarak varlıklarını katladılar. Neden döviz alanlar cezalandırılmadı da ödüllendirildi?! Ayrıca şu an ne tüketici kredilerinde, ne de borç faizlerinde hiç bir indirime gidilmedi. Ama zamlar yağmur gibi akıyor.
Haftalar önce uyarmamıza rağmen konut kredi faizleri düştüğü günün ertesi sabahı konutlara yüzde 10-15 aralığında zam yapıldı. Dün kamu bankaları konut kredilerinde tekrar indirime gitti. Sıfır konutlar için kredi faiz oranları, 1 milyon TL altı tutarlarda yüzde 1,20'ye, 1 milyon TL üzerindeki tutarlarda ise yüzde 1,29'a düşürüldü. Bu günden itibaren tüm konut satanlar ortak karar almış gibi ev fiyatlarını yeniden şekillendirilecek. Müteahhitler, mal sahipleri ve gayrimenkul şirketleri konutlarına en az yüzde 15 daha zam yapacak ve faiz indiriminin vatandaşa hiç bir faydası olmayacağını geçmiş yıllarda yaşadığımız tecrübe ile göreceğiz.
Bankaların bu yıl ki 9 aylık kârı tüm zamanların rekorunu kırarak 56 milyar liraya ulaştı. Demek ki pandemi, ekonomik kriz; sadece asgari ücretlinin, işçinin, köylünün, emeklinin gelirini etkilemiş. İşte bu süreçten kazanç sağlayanların pek çoğu ekonomi çok iyi, yoksulluk yok naraları atanlardan oluşuyor. En önemlisi 5 litrelik ayçiçek yağına 110 lira ödeyen asgari ücretlilerle yeni çıkan 20 bin liralık telefona sıraya giren yüzde 8'lik kesimin arasında ki fark her geçen gün daha fazla açılıyor. "Ülkede yoksulluk yok, doyumsuz nesil var" diyenlere, bu soğuk aylarda tonu 4 bin lira olan kömürü alamayan asgari ücretliler haklarını helal etmiyorlar.
Son zamanlarda gündemin ilk sıralarında yer alan başka bir konu ise Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT) sorununun geçiştirilmesi geliyor. Sıraya koyduk gibi bazı açıklamalar yapılsa da ben bu açıklamaları top çevirme yani günü kurtarma olduğunu düşünüyorum. Her vatandaşın ortak düşüncesi 45 yaşında emekliliğin çok erken olduğudur. Ancak aynı vatandaşlar haklı olarak şu soruyu soruyorlar. İş verenler daha genç kadro ile çalışmak istediklerinden dolayı 45 yaşından sonra devlet bana iş garantisi verebilir mi? EYT'ler içerisinde iş garantisi veriliyorsa 58 yaşında da emekli olmaya razıyım diyenlerin sayısının çok fazla olduğunu belirtmek isterim.