Osmanlı Devleti, Sokullu Mehmet Paşa’nın 1579 yılında suikast sonucu öldürülmesiyle duraklama dönemine girmiş ve 1699 yılına kadar bu dönem devam etmiştir. Dönemin ilk padişahı III. Murat olurken son padişah ise II. Mustafa’dır. Duraklama dönemi, devletin içerde ve dışarıda birçok sorunla mücadele ettiği bir dönem olmuştur. Celali İsyanları, İran ve Avusturya ile yapılan savaşlar, devleti siyasi ve ekonomik anlamda zora sokan gelişmeler olmuştur. III. Murat, 1595 yılında ölümü üzerine tahtta III. Mehmet geçmiştir. III. Mehmet, Osmanlı tarihinde sancağa çıkararak tahtta oturan son şehzade olurken döneminin en önemli olayı ise Avusturya ile savaşlar ve Tiryaki Hasan Paşa’nın Kanije kalesinde göstermiş olduğu müdafaadır. İlk defa Kanuni Sultan Süleyman, Macaristan seferleri sonucunda topraklarımıza katılan Kanije, 1600-1699 yılları arasında eyalet merkezi olmuş, bugün ki Nagykanizsa şehridir. Kanije Kalesi, Macaristan’ın batısında Transdanubya bölgesinde tepelik bir alanda yer alan bir kaledir.
Kanije Kalesi tamamen Osmanlı Devletinin eline 1600 yılında Damat İbrahim Paşa’nın öncülüğünde yapılan bir sefer sonucunda alınmıştır. Kalenin alınması Zigetvar Kalesinin güvenliği açısından da son derece önem arz etmiştir. İçerisinde 10000 askerin kalabildiği Kanije Kalesi tekrar geri kazanmak isteyen Alman, Macar, İspanyol, Fransız, Papa, Malta şövalyelerinin saldırısı tarihe Tiryaki Hasan Paşa’nın adının yazılmasına neden olmuştur. Kahveye düşkünlüğü nedeniyle TİRYAKİ lakabıyla anılan Hasan Paşa, doğum yeri kesin olarak bilinmemekle beraber 1530 yılında doğmuş, 1611 yılında Budin’de hayata veda etmiştir. III. Murat döneminden itibaren önemli görevlere atanan Tiryaki Hasan Paşa, Bosna Beylerbeyliği görevinde bulunmuş ve Vaç seferine katılmıştır. Yenilgiyi kabullenmeyen ve cihat ve gaza anlayışıyla seferden sefere koşan Tiryaki Hasan Paşa, Avusturya ile yapılan bir savaşta ordunun yenilmesini kabullenememiş ve tek başına atını düşmanı üzerine sürmüştür. Bunu gören paşalarından biri, Tiryaki Hasan Paşa’nın önüne çıkarak:
“Paşam, siz tedbirli bir vezirsiniz. Tek başınıza düşmanın karşısına nasıl çıkarsınız? Sizin vücudunuz bu millete lazımdır.” Deyince Paşa geri durmuş; fakat hüznün sona ermemiştir.
Tiryaki Hasan Paşa ismi Kanije Müdafaasıyla özdeşlemiş bir isimdir. Damat İbrahim Paşa tarafından fethedilen kaleyi geri almak isteyen Avusturyalılar prens Ferdinand öncülüğünde kale önüne gelmiş ve kuşatma başlamıştır. Tiryaki Hasan Paşa, kuşatmanın olacağını aylar öncesinde adamları sayesinde haber almış ve kaleyi erzakla doldurmuştur. Tiryaki Hasan Paşa elinde bulundurduğu 9000 bine yakın asker ile müdafaa hazırdır; fakat karşısında 60000 ‘ine yakın düşman kuvveti vardır. O, harbin bir hile sanatı olduğunu biliyor ve düşmanı şaşırtıcı hamleler ardı ardına geliyordu. 90 yaşına dayanmış yaşlı kurt için tecrübeler yol gösterici oluyor, düşman hileleri anlamakta geç kalıyordu. Tiryaki Hasan Paşa, kaleye saldıran düşman kuvvetlerine top atışı yaptırmıyor; böylelikle kalede batarya sıkıntısının olduğu izlenimini veriyordu. Hasan Paşa, yeni sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’ya göndermiş olduğu mektupları düşmanın eline geçmesini sağlıyor ve kale hakkında yanlış bilgilerle düşmanın planlarını değiştirmesini sağlıyordu. Aslında kalede gerçek durum ile mektuplarda yazılan birbirinin tam tersi idi. Kalede düşman üzerine ani baskınlar yapılıyor ve yıpratma taktiği uygulanıyordu.
Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın Kanije Kalesi müdafilerine yardıma geleceği haberi askerler arasında moral kaynağı olurken düşmanın Budin Beylerbeyi ve kethüdasının kesik başlarını göstermesi morallerin bozulmasına neden olmuştur. Zekâsı, cesareti ve kıvrak zekâsıyla Tiryaki, askerin moralini tekrar düzeltmiş ve 1601 yılında kaleyi işgale gelenler bütün ağırlıklarını geride bırakarak geri dönmüşlerdir. Zafer yine inanların olmuş ve komutan askerleriyle yeni bir zafer yazmıştır. Zaferden sonra Tiryaki Hasan Paşa, İspanya’yı fetheden Tarık Bin Ziyad, Kudüs’ü fetheden Selahattin Eyyübi, Mohaç Meydan Muharebesini kazanan Kanuni Sultan Süleyman gibi zaferi kendisinin başarısı olarak görmemiş iki rekât namazın ardından şu tarihi sözü söylemiştir:
“"Bu nusrat-ı mücerred Hak Teâlâ'nın inayeti ve Hazret-i Resulü Ekrem'in mucizat-ı eseridir"
Tiryaki Hasan Paşa’nın kazandığı zafer, İstanbul’da padişah III. Mehmet nezdinde büyük bir önem arz etmiş ve paşanın rütbesi yükseltilmiş ve vezirlik payesi verilmiştir. Dünyalık olarak elde edilebilecek en üst makam bile Paşa’nın tevazu ve vakarından bir şey eksiltmemiştir. İhtiyar kurt kendisine vezirlik payesinin verildiği hattı hümayunu okuyunca duygulanır ve sözlerini şöyle tamamlar:
“Kanije gibi küçük bir hizmetinin ardından bize vezirlik payesi vermişler, ey gidi koca dünya Osmanlı gibi koca bir devletin vezirliği bizim gibi bir ihtiyara mı kaldı.”
Kur’an ahlakı ve peygamber sevgiyle dolu olan, inandığı gibi yaşayan, hakkı üstün tutup, haklının yanında yer alan Tiryaki Hasan Paşa, ölümün bir hakikat olduğu bilir; fakat hiçbir zaman tedbiri elden bırakmazdı. Öleceksek din ve vatan uğruna ölelim; ama cenk ederek ölelim, Korkakça değil, mertçe ve yiğitçe der, ilerlemiş yaşına aldırmadan at üstünde, kılıç elinde, Allah Allah nidaları ile çerilerin arasında karışırdı. Makam ve mevkilerin geçiciliğini anlamak isteyenlere Tiryaki Hasan Paşa’nın hayatı tiryakilik derecesinde öğretilmeli ve öğrenilmelidir.
Kanije Kalesi tamamen Osmanlı Devletinin eline 1600 yılında Damat İbrahim Paşa’nın öncülüğünde yapılan bir sefer sonucunda alınmıştır. Kalenin alınması Zigetvar Kalesinin güvenliği açısından da son derece önem arz etmiştir. İçerisinde 10000 askerin kalabildiği Kanije Kalesi tekrar geri kazanmak isteyen Alman, Macar, İspanyol, Fransız, Papa, Malta şövalyelerinin saldırısı tarihe Tiryaki Hasan Paşa’nın adının yazılmasına neden olmuştur. Kahveye düşkünlüğü nedeniyle TİRYAKİ lakabıyla anılan Hasan Paşa, doğum yeri kesin olarak bilinmemekle beraber 1530 yılında doğmuş, 1611 yılında Budin’de hayata veda etmiştir. III. Murat döneminden itibaren önemli görevlere atanan Tiryaki Hasan Paşa, Bosna Beylerbeyliği görevinde bulunmuş ve Vaç seferine katılmıştır. Yenilgiyi kabullenmeyen ve cihat ve gaza anlayışıyla seferden sefere koşan Tiryaki Hasan Paşa, Avusturya ile yapılan bir savaşta ordunun yenilmesini kabullenememiş ve tek başına atını düşmanı üzerine sürmüştür. Bunu gören paşalarından biri, Tiryaki Hasan Paşa’nın önüne çıkarak:
“Paşam, siz tedbirli bir vezirsiniz. Tek başınıza düşmanın karşısına nasıl çıkarsınız? Sizin vücudunuz bu millete lazımdır.” Deyince Paşa geri durmuş; fakat hüznün sona ermemiştir.
Tiryaki Hasan Paşa ismi Kanije Müdafaasıyla özdeşlemiş bir isimdir. Damat İbrahim Paşa tarafından fethedilen kaleyi geri almak isteyen Avusturyalılar prens Ferdinand öncülüğünde kale önüne gelmiş ve kuşatma başlamıştır. Tiryaki Hasan Paşa, kuşatmanın olacağını aylar öncesinde adamları sayesinde haber almış ve kaleyi erzakla doldurmuştur. Tiryaki Hasan Paşa elinde bulundurduğu 9000 bine yakın asker ile müdafaa hazırdır; fakat karşısında 60000 ‘ine yakın düşman kuvveti vardır. O, harbin bir hile sanatı olduğunu biliyor ve düşmanı şaşırtıcı hamleler ardı ardına geliyordu. 90 yaşına dayanmış yaşlı kurt için tecrübeler yol gösterici oluyor, düşman hileleri anlamakta geç kalıyordu. Tiryaki Hasan Paşa, kaleye saldıran düşman kuvvetlerine top atışı yaptırmıyor; böylelikle kalede batarya sıkıntısının olduğu izlenimini veriyordu. Hasan Paşa, yeni sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’ya göndermiş olduğu mektupları düşmanın eline geçmesini sağlıyor ve kale hakkında yanlış bilgilerle düşmanın planlarını değiştirmesini sağlıyordu. Aslında kalede gerçek durum ile mektuplarda yazılan birbirinin tam tersi idi. Kalede düşman üzerine ani baskınlar yapılıyor ve yıpratma taktiği uygulanıyordu.
Sadrazam Yemişçi Hasan Paşa’nın Kanije Kalesi müdafilerine yardıma geleceği haberi askerler arasında moral kaynağı olurken düşmanın Budin Beylerbeyi ve kethüdasının kesik başlarını göstermesi morallerin bozulmasına neden olmuştur. Zekâsı, cesareti ve kıvrak zekâsıyla Tiryaki, askerin moralini tekrar düzeltmiş ve 1601 yılında kaleyi işgale gelenler bütün ağırlıklarını geride bırakarak geri dönmüşlerdir. Zafer yine inanların olmuş ve komutan askerleriyle yeni bir zafer yazmıştır. Zaferden sonra Tiryaki Hasan Paşa, İspanya’yı fetheden Tarık Bin Ziyad, Kudüs’ü fetheden Selahattin Eyyübi, Mohaç Meydan Muharebesini kazanan Kanuni Sultan Süleyman gibi zaferi kendisinin başarısı olarak görmemiş iki rekât namazın ardından şu tarihi sözü söylemiştir:
“"Bu nusrat-ı mücerred Hak Teâlâ'nın inayeti ve Hazret-i Resulü Ekrem'in mucizat-ı eseridir"
Tiryaki Hasan Paşa’nın kazandığı zafer, İstanbul’da padişah III. Mehmet nezdinde büyük bir önem arz etmiş ve paşanın rütbesi yükseltilmiş ve vezirlik payesi verilmiştir. Dünyalık olarak elde edilebilecek en üst makam bile Paşa’nın tevazu ve vakarından bir şey eksiltmemiştir. İhtiyar kurt kendisine vezirlik payesinin verildiği hattı hümayunu okuyunca duygulanır ve sözlerini şöyle tamamlar:
“Kanije gibi küçük bir hizmetinin ardından bize vezirlik payesi vermişler, ey gidi koca dünya Osmanlı gibi koca bir devletin vezirliği bizim gibi bir ihtiyara mı kaldı.”
Kur’an ahlakı ve peygamber sevgiyle dolu olan, inandığı gibi yaşayan, hakkı üstün tutup, haklının yanında yer alan Tiryaki Hasan Paşa, ölümün bir hakikat olduğu bilir; fakat hiçbir zaman tedbiri elden bırakmazdı. Öleceksek din ve vatan uğruna ölelim; ama cenk ederek ölelim, Korkakça değil, mertçe ve yiğitçe der, ilerlemiş yaşına aldırmadan at üstünde, kılıç elinde, Allah Allah nidaları ile çerilerin arasında karışırdı. Makam ve mevkilerin geçiciliğini anlamak isteyenlere Tiryaki Hasan Paşa’nın hayatı tiryakilik derecesinde öğretilmeli ve öğrenilmelidir.