“De ki: Herkes, karakter ve inancına göre hareket eder. O halde kimin doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir” (İsrâ 84)
Ayete geçen ‘şâkile’ kelimesinin sözlük anlamı şöyledir: Üslup, yol, metot, mezhep, niyet, cibillet, yaratılış, huy, tıynet, seciye, hilkat, tabiat, karakter.
İnsanlar inançları ve irfanları oranında Allahü Teâlâ’yı bilip ibadet eder ve bu bağlamda bir sorumluluk hissi taşır. Bu ayet-i kerimede Rabbimiz, çok önemli bir fıtrat ve sosyoloji prensibini ifade buyurmaktadır.
Şöyle ki: Fıtrat, yaratılıştan sahip olduğumuz ruhsal ve fiziki özellikleri ifade eder. Her varlık Yaratıcıyı bilecek bir kabiliyette yaratılmıştır. Bunun kanıtı, insan, hayvan, bitki ve güneş gibi varlıkların bir amacı yerine getirecek şekilde hareket etmeleridir. Güneşin bir fıtratı olduğu gibi insanın da bir fıtratı vardır. Her ikisi de birer varlık olarak fıtratları üzere ‘varoluşlarını’ gerçekleştirirler. Güneşin fıtratı ısı ve ışık yaymak, insan gözünün fıtratı görmek, kulağın fıtratı işitmek vb.dir.
İnsan karmaşık bir varlıktır: Mesela her insanda görmek, işitmek, tat almak, tutmak, yürümek, yiyip içmek gibi haller ortakken, kabiliyet, akıl ve zekâ bakımından farklılıklar görülmektedir. Kimi insanın güzel sesi vardır, kiminin güzel sesi yoktur; kimi insanın eli sanatlara yatkındır, örneğin güzel resimler yapabilir, kiminin ise bu konuda bir yeteneği yoktur.
Her varlık ötekiyle, daha doğrusu, kâinatla işbirliği yaparak fıtratındakini aşikâr edebilir. Tabiatla işbirliği yapmayan midesini neyle doyuracaktır; güneşle işbirliği yapmayan göz neyi görecektir?.. İnsanın fıtratı ve yetenekleri sosyal çevrenin etkisinde biçim kazandığından, insan muhitinin bir yansımasıdır, denilebilir. Nitekim bir hadiste Efendimiz, şu uyarıyı yapmıştır: “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar; ama anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”
Sonuç: Her insan fıtraten Müslümandır; her insan iyinin tohumunu ruhunda taşır. Ne var ki, insan, çoğunlukla, fıtratındaki baskın hislerin ve sosyal çevrenin etkisinde hareket eder. Öyle ise, insanların yargılanmasını onları Yaratan Rabbimize bırakmak gerekir. İnsanların içinde bulundukları koşulları Yaratan, kimin hidayet ve kimin delalet üzere olduğuna karar verecek, Zât-ı İlahi’dir. Din, güzel ahlaktır; Allah’ın emir ve yasaklarına göre yaşamaktır, yoksa insanları yargılamak değildir.
Ayete geçen ‘şâkile’ kelimesinin sözlük anlamı şöyledir: Üslup, yol, metot, mezhep, niyet, cibillet, yaratılış, huy, tıynet, seciye, hilkat, tabiat, karakter.
İnsanlar inançları ve irfanları oranında Allahü Teâlâ’yı bilip ibadet eder ve bu bağlamda bir sorumluluk hissi taşır. Bu ayet-i kerimede Rabbimiz, çok önemli bir fıtrat ve sosyoloji prensibini ifade buyurmaktadır.
Şöyle ki: Fıtrat, yaratılıştan sahip olduğumuz ruhsal ve fiziki özellikleri ifade eder. Her varlık Yaratıcıyı bilecek bir kabiliyette yaratılmıştır. Bunun kanıtı, insan, hayvan, bitki ve güneş gibi varlıkların bir amacı yerine getirecek şekilde hareket etmeleridir. Güneşin bir fıtratı olduğu gibi insanın da bir fıtratı vardır. Her ikisi de birer varlık olarak fıtratları üzere ‘varoluşlarını’ gerçekleştirirler. Güneşin fıtratı ısı ve ışık yaymak, insan gözünün fıtratı görmek, kulağın fıtratı işitmek vb.dir.
İnsan karmaşık bir varlıktır: Mesela her insanda görmek, işitmek, tat almak, tutmak, yürümek, yiyip içmek gibi haller ortakken, kabiliyet, akıl ve zekâ bakımından farklılıklar görülmektedir. Kimi insanın güzel sesi vardır, kiminin güzel sesi yoktur; kimi insanın eli sanatlara yatkındır, örneğin güzel resimler yapabilir, kiminin ise bu konuda bir yeteneği yoktur.
Her varlık ötekiyle, daha doğrusu, kâinatla işbirliği yaparak fıtratındakini aşikâr edebilir. Tabiatla işbirliği yapmayan midesini neyle doyuracaktır; güneşle işbirliği yapmayan göz neyi görecektir?.. İnsanın fıtratı ve yetenekleri sosyal çevrenin etkisinde biçim kazandığından, insan muhitinin bir yansımasıdır, denilebilir. Nitekim bir hadiste Efendimiz, şu uyarıyı yapmıştır: “Her doğan İslam fıtratı üzere doğar; ama anne-babası onu Hristiyan, Yahudi veya Mecusi yapar.”
Sonuç: Her insan fıtraten Müslümandır; her insan iyinin tohumunu ruhunda taşır. Ne var ki, insan, çoğunlukla, fıtratındaki baskın hislerin ve sosyal çevrenin etkisinde hareket eder. Öyle ise, insanların yargılanmasını onları Yaratan Rabbimize bırakmak gerekir. İnsanların içinde bulundukları koşulları Yaratan, kimin hidayet ve kimin delalet üzere olduğuna karar verecek, Zât-ı İlahi’dir. Din, güzel ahlaktır; Allah’ın emir ve yasaklarına göre yaşamaktır, yoksa insanları yargılamak değildir.