Endişe kelimesi Farsçada düşünmek anlamında kullanılmaktadır. Düşünmek beraberinde endişe etmeyi getirir. Düşünen kişi aynı zamanda endişe eden kişidir. Endişede gelecek kaygısı vardır. Hayvanlar yaşadığı andaki durumlarına göre refleks gösterirler. İnsanlarda geleceğe yönelik kaygı oluşur. Türkçede ise düşünmek, tüş-mek kökünden gelmektedir. Düşmek, bir konfor alanını kaybetmek, yere çakılmak anlamlarını içerir. Düşen insan, arayışlar içine girer, bir şeyin içine dalar, bu nedenle düşünen insana düşüncelere dalmış denilmektedir. İnsan derde, aşka, belaya düşer. Bütün bu düşmelerin sonunda ise sıkıntı, dert, tasa vardır.
Düşünmek maya gibidir. Düşünen adam mayalanan adamdır. Sütün içindeki bir damla maya, sütü yoğurda dönüştüreceği gibi, düşünen insan da bir bilgi yığınından başka bir oluşum, başka durum meydana getirebilir.
Bilgiler insanlarda depolanmıştır. Bilginin insanda temellük etmesi için onun düşünce ile mayalanması gerekmektedir.
Levaziye (Lavoisier), dünya nizamında hiçbir şeyin yoktan var olmayacağı ve var olanın da yok olamayacağı kanunu iddia etmiştir. Var olanların birbirleri ile bütünleşip ayrışmasından binlerce yeni nesneye ulaşmak mümkün olmaktadır.
Bugün doğada tek başına bağımsız olarak bulunan maddelerden hareketle yeni bir nesne oluşturma da ancak düşünen beyinler vasıtası ile oluşmaktadır. Bir arabanın elde edilmesi için doğada var olan birbirinden bağımsız yaklaşık 40 bin parçanın birbirleri ile intizamlı bir şekilde bütünleştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır ki bu da ancak akıl ve düşüncenin bir arada olması ile mümkün olmaktadır. Uçakların oluşturulmasında bu sayının 200 bine çıktığı bilinmektedir.
İnsanlara düşünmeyi öğretmek, bilginin zihinde mayalanarak başka bir şekle dönüşmesini öğretmektir. Eskiler nakil akîl değildir demişlerdir. Çünkü nakil kitapta bulunur, kitaptan nakli alan ve ezberleyen kişi, nakli taşımış olmaktadır. Nakli zihninde başka bir yapıya dönüştüren, ondan yeni şekiller üreten kişi, mayalanan, başkasının aklı yerine kendi aklını kullanan kişi olmaktadır.
Okullar bir nakil, ezber aracından çıkarılarak düşüncenin yurduna dönüştürüldüğünde öğrencilere yeniliklerin anahtarı verilmiş olunur.
Dünya düşünen ve dolayısı ile üreten kişilerin elinde başka bir şekle bürünür. Bademin ilk hâline yiyen kişilerin zehirlendiği bilinmektedir. Bademin bugünkü hâle gelmesi için binlerce yıl evrim geçirmesi ve insanların onları aşılayarak ondaki zehri yok etmesi ile yenilebilir hâle gelmiştir. Aynı şekilde buğdayın bugünkü hâline gelmesi için insanların onunla yüzlerce yıl uğraştığı, yüzlerce aşılama yaptığı bilinmektedir.
Kâinattaki bütün buluşlar düşüncenin eseridir. Bugün bizim “Safkan İngiliz Atı” diye baktığımız at türü İngiliz topraklarında var olan bir hayvan türü değildir. İngilizler Türk ve Arap atlarını çiftleştirerek İngiliz at türünü elde etmiş ve onunla birçok zafer kazanmışlardır.
Hollandalılar dağlardaki binlerce vahşi çiçek türlerini birbirleri ile aşılayarak ve evcilleştirerek onları bahçe bitkisine dönüştürmüş, daha sonra da onları bütün dünyaya satarak milyarlarca dolar elde etmiştir.
Bizler, olaylara, sağa sola bakarak onlara hayranlık duyan bir nesil yetiştirmekteyiz. Hâlbuki aptallar hayran olur, akıllı olan, aklını kullanan, olayların sebepler dairesini çözebilen kişiler, hayranlık duydukları durumların mantığını kavradıklarında takdir duygularını ifade etseler bile kesinlikle onun karşısında edilgen bir yapıda bulunmazlar. Onlar bu durumu anlamaya, onu tahlil etmeye çalışır, onun benzerini, hatta daha iyisini üretmeye gayret gösterirler.
Bizim, düşünen, düşünmeyi öğrenen, hayran olmaktan çıkarak gayret gösteren bir nesil için onlara düşünmenin gücünü öğretmemiz gerekmektedir.
Düşünmek maya gibidir. Düşünen adam mayalanan adamdır. Sütün içindeki bir damla maya, sütü yoğurda dönüştüreceği gibi, düşünen insan da bir bilgi yığınından başka bir oluşum, başka durum meydana getirebilir.
Bilgiler insanlarda depolanmıştır. Bilginin insanda temellük etmesi için onun düşünce ile mayalanması gerekmektedir.
Levaziye (Lavoisier), dünya nizamında hiçbir şeyin yoktan var olmayacağı ve var olanın da yok olamayacağı kanunu iddia etmiştir. Var olanların birbirleri ile bütünleşip ayrışmasından binlerce yeni nesneye ulaşmak mümkün olmaktadır.
Bugün doğada tek başına bağımsız olarak bulunan maddelerden hareketle yeni bir nesne oluşturma da ancak düşünen beyinler vasıtası ile oluşmaktadır. Bir arabanın elde edilmesi için doğada var olan birbirinden bağımsız yaklaşık 40 bin parçanın birbirleri ile intizamlı bir şekilde bütünleştirilmesine ihtiyaç duyulmaktadır ki bu da ancak akıl ve düşüncenin bir arada olması ile mümkün olmaktadır. Uçakların oluşturulmasında bu sayının 200 bine çıktığı bilinmektedir.
İnsanlara düşünmeyi öğretmek, bilginin zihinde mayalanarak başka bir şekle dönüşmesini öğretmektir. Eskiler nakil akîl değildir demişlerdir. Çünkü nakil kitapta bulunur, kitaptan nakli alan ve ezberleyen kişi, nakli taşımış olmaktadır. Nakli zihninde başka bir yapıya dönüştüren, ondan yeni şekiller üreten kişi, mayalanan, başkasının aklı yerine kendi aklını kullanan kişi olmaktadır.
Okullar bir nakil, ezber aracından çıkarılarak düşüncenin yurduna dönüştürüldüğünde öğrencilere yeniliklerin anahtarı verilmiş olunur.
Dünya düşünen ve dolayısı ile üreten kişilerin elinde başka bir şekle bürünür. Bademin ilk hâline yiyen kişilerin zehirlendiği bilinmektedir. Bademin bugünkü hâle gelmesi için binlerce yıl evrim geçirmesi ve insanların onları aşılayarak ondaki zehri yok etmesi ile yenilebilir hâle gelmiştir. Aynı şekilde buğdayın bugünkü hâline gelmesi için insanların onunla yüzlerce yıl uğraştığı, yüzlerce aşılama yaptığı bilinmektedir.
Kâinattaki bütün buluşlar düşüncenin eseridir. Bugün bizim “Safkan İngiliz Atı” diye baktığımız at türü İngiliz topraklarında var olan bir hayvan türü değildir. İngilizler Türk ve Arap atlarını çiftleştirerek İngiliz at türünü elde etmiş ve onunla birçok zafer kazanmışlardır.
Hollandalılar dağlardaki binlerce vahşi çiçek türlerini birbirleri ile aşılayarak ve evcilleştirerek onları bahçe bitkisine dönüştürmüş, daha sonra da onları bütün dünyaya satarak milyarlarca dolar elde etmiştir.
Bizler, olaylara, sağa sola bakarak onlara hayranlık duyan bir nesil yetiştirmekteyiz. Hâlbuki aptallar hayran olur, akıllı olan, aklını kullanan, olayların sebepler dairesini çözebilen kişiler, hayranlık duydukları durumların mantığını kavradıklarında takdir duygularını ifade etseler bile kesinlikle onun karşısında edilgen bir yapıda bulunmazlar. Onlar bu durumu anlamaya, onu tahlil etmeye çalışır, onun benzerini, hatta daha iyisini üretmeye gayret gösterirler.
Bizim, düşünen, düşünmeyi öğrenen, hayran olmaktan çıkarak gayret gösteren bir nesil için onlara düşünmenin gücünü öğretmemiz gerekmektedir.