Ruh bedenin her yerinde; ruhun bedendeki zatı gizli eylemleri açık.
Eskiler derdi: Gönül kocalmaz!.. Ben, yaşlıyım; bu sözün anlamını hazlarımın canlılığından, fakat hazlarımı yerine getirmekte zorlanan bedenimden biliyorum.
Ruh, beden gibi bir cisim olmadığından eskimiz, parçalanmaz, yaşlanmaz...
Bedendeki hayat ruhun hayatı; ruh, bedende olgunlaşmakta.
Akıl, bedenin değil, ruhun büyük bir özelliği. Doğum (ruhun bedeni terk etmesi) gerçekleşip ruh bedenden çıkınca, ruh yine akıl sahibidir; görür, işitir, konuşur, düşünür, anımsar, acıyı ve hazzı hisseder.
Rüyada olup biten şeyleri hatırlayınız!
Beden ruhun giysisi, doğum gerçekleşip ruh bedeni terk edince, ruh çıplak kalmaz. Nasıl ki şeffaf varlık olan meleğin kendine özgü bir bedeni var; doğum yapmış ruh da kendini bir beden içinde algılar.
Cinler de şeffaf varlıklar, her şeffaf varlık kendini, ötekinden ayıran bir beden içinde idrak eder. Yani doğum yapan (Allah’ın ‘dön’ emrine itaat edip kullandığı bedeni terk eden) ruh, meleklere karışıp melek olmaz, şeytanlara, cinlere karışıp şeytan ve cinlerden de gözükmez. O, şeffaf bedeninde kendini yine insan bilir.
Bedenlerin hayatı ruhun hayatı; ruhsuz beden ölü beden; toprak, hava, su, ateş... Bedenin tabiata ait her yapısı dağılmakta ve aslına dönmekte: Toprak toprağa…
Ruh beden evinin hükümeti; bedeni o yönetmekte. Nefsin tabiata tutkun yanı ruhu duyusal hazlara çekmekte, ruhun aşkın hâli nefsi tabiata karşı uyarmakta ve böylece terbiye etmek istemekte.
Bilimsel bilgi ruhun nefis bilgisini besler; manevi bilgiyse nefsi daha üst bir forum doğru eğitir.
Rabbimiz, Kuran’da, ruhun eğitim yoluyla elde edebileceği mertebeleri da bildirdi ki, o mertebelere doğru ruhsal bir eğitim gerçekleştirilebilsin.
Bir beden kullanan her ruh, duygu, düşünce, tutum ve davranışına bakıp ruhunun hangi eğitim mertebesinde olduğunu anlar.
Kur’an-ı Kerim’de sayılan, ruhun birinci bedeni, nefs-i emmare bedeni: Bu bedende yaşayan ruh, afralı tafralı, öfkeli, şehvetli, kıskanç, cimri, kindar, intikam duygusu dolu, basit olaylar karşında şiddet eğilimli, mal, para ve makam hırsı dolu. Ruhun, bedendeki bu mertebesi kitlelerin hayat mertebesi durumunda. Modern hayat bir nefs-i emmare hayatı.
Kişi iman edip Kuran imkânından faydalanmaya başladığında beden artık ruhun nefs-i levvame bedenidir: Ruh, bu mertebede nefsini kınar. Allah Teâlâ’ya karşı farkındalık kazanır, iyilik ve kötülük arasında hareket eder, yaptığı yanlış nedeniyle kendini kınar. Bu bedende, eleştirel düşünmeye başlamış ve hayat tecrübesi artmış ruh yaşar.
Ruhun yükseldiği üçüncü beden, nefs-i mülhime bedeni: Farkında olarak, samimi kulluk yapmak suretiyle Rabbine yaklaşan ve Rabbin kendisine yaklaştığı insanın yaşadığı ruh mertebesi.
Dördüncü beden, nefs-i mutmaine bedeni: Hak Teâlâ’ya teslim olmuş ruhlar bu bedende. Bu beden sakinlerinin Allah’a tevekkülü tamdır. İncelik, cömertlik, yumuşaklık, güler yüzlülük, tatlı dillilik, kusur bağışlamak, her durumda hamdı ve şükrü içselleştirmek bu ruhun mertebesi.
Beşinci beden, nefs-i radiyye bedeni: Halik, ister cemal ister celal sıfatlarının tecellilerine muhatap kılsın, bu bedenin ruhları, Allah Teâlâ’nın, fizik bedendeki bütün işlerinden hoşnuttur.
Altıncı beden, nefs-i mardiyye bedeni: Allah Teâlâ’nın razı olduğu ruhların mertebesi. Bu bedenin ruhları, Yaratıcıya karşı kusurlu bir davranışta bulunmamak için özel bir çaba içindedir. Ayette ifade edildiği üzere, Allah Teâlâ da, bu bedendeki ruhların, işiten kulağı, gören gözü, konuşan lisanı, yürüyen ayağıdır.
Yedinci beden, nefs-i kâmile bedeni: Saflaşmış, âdeta bedeni terk edip salt ruh kesilmiş insanların yaşadığı mertebe. Bu seviyede çok az insan bulunur. İlimleriyle amel eden velilerin mertebesidir. Peygamberlerden sonra Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki kâmil halifesi bu ruhlardır.
Eskiler derdi: Gönül kocalmaz!.. Ben, yaşlıyım; bu sözün anlamını hazlarımın canlılığından, fakat hazlarımı yerine getirmekte zorlanan bedenimden biliyorum.
Ruh, beden gibi bir cisim olmadığından eskimiz, parçalanmaz, yaşlanmaz...
Bedendeki hayat ruhun hayatı; ruh, bedende olgunlaşmakta.
Akıl, bedenin değil, ruhun büyük bir özelliği. Doğum (ruhun bedeni terk etmesi) gerçekleşip ruh bedenden çıkınca, ruh yine akıl sahibidir; görür, işitir, konuşur, düşünür, anımsar, acıyı ve hazzı hisseder.
Rüyada olup biten şeyleri hatırlayınız!
Beden ruhun giysisi, doğum gerçekleşip ruh bedeni terk edince, ruh çıplak kalmaz. Nasıl ki şeffaf varlık olan meleğin kendine özgü bir bedeni var; doğum yapmış ruh da kendini bir beden içinde algılar.
Cinler de şeffaf varlıklar, her şeffaf varlık kendini, ötekinden ayıran bir beden içinde idrak eder. Yani doğum yapan (Allah’ın ‘dön’ emrine itaat edip kullandığı bedeni terk eden) ruh, meleklere karışıp melek olmaz, şeytanlara, cinlere karışıp şeytan ve cinlerden de gözükmez. O, şeffaf bedeninde kendini yine insan bilir.
Bedenlerin hayatı ruhun hayatı; ruhsuz beden ölü beden; toprak, hava, su, ateş... Bedenin tabiata ait her yapısı dağılmakta ve aslına dönmekte: Toprak toprağa…
Ruh beden evinin hükümeti; bedeni o yönetmekte. Nefsin tabiata tutkun yanı ruhu duyusal hazlara çekmekte, ruhun aşkın hâli nefsi tabiata karşı uyarmakta ve böylece terbiye etmek istemekte.
Bilimsel bilgi ruhun nefis bilgisini besler; manevi bilgiyse nefsi daha üst bir forum doğru eğitir.
Rabbimiz, Kuran’da, ruhun eğitim yoluyla elde edebileceği mertebeleri da bildirdi ki, o mertebelere doğru ruhsal bir eğitim gerçekleştirilebilsin.
Bir beden kullanan her ruh, duygu, düşünce, tutum ve davranışına bakıp ruhunun hangi eğitim mertebesinde olduğunu anlar.
Kur’an-ı Kerim’de sayılan, ruhun birinci bedeni, nefs-i emmare bedeni: Bu bedende yaşayan ruh, afralı tafralı, öfkeli, şehvetli, kıskanç, cimri, kindar, intikam duygusu dolu, basit olaylar karşında şiddet eğilimli, mal, para ve makam hırsı dolu. Ruhun, bedendeki bu mertebesi kitlelerin hayat mertebesi durumunda. Modern hayat bir nefs-i emmare hayatı.
Kişi iman edip Kuran imkânından faydalanmaya başladığında beden artık ruhun nefs-i levvame bedenidir: Ruh, bu mertebede nefsini kınar. Allah Teâlâ’ya karşı farkındalık kazanır, iyilik ve kötülük arasında hareket eder, yaptığı yanlış nedeniyle kendini kınar. Bu bedende, eleştirel düşünmeye başlamış ve hayat tecrübesi artmış ruh yaşar.
Ruhun yükseldiği üçüncü beden, nefs-i mülhime bedeni: Farkında olarak, samimi kulluk yapmak suretiyle Rabbine yaklaşan ve Rabbin kendisine yaklaştığı insanın yaşadığı ruh mertebesi.
Dördüncü beden, nefs-i mutmaine bedeni: Hak Teâlâ’ya teslim olmuş ruhlar bu bedende. Bu beden sakinlerinin Allah’a tevekkülü tamdır. İncelik, cömertlik, yumuşaklık, güler yüzlülük, tatlı dillilik, kusur bağışlamak, her durumda hamdı ve şükrü içselleştirmek bu ruhun mertebesi.
Beşinci beden, nefs-i radiyye bedeni: Halik, ister cemal ister celal sıfatlarının tecellilerine muhatap kılsın, bu bedenin ruhları, Allah Teâlâ’nın, fizik bedendeki bütün işlerinden hoşnuttur.
Altıncı beden, nefs-i mardiyye bedeni: Allah Teâlâ’nın razı olduğu ruhların mertebesi. Bu bedenin ruhları, Yaratıcıya karşı kusurlu bir davranışta bulunmamak için özel bir çaba içindedir. Ayette ifade edildiği üzere, Allah Teâlâ da, bu bedendeki ruhların, işiten kulağı, gören gözü, konuşan lisanı, yürüyen ayağıdır.
Yedinci beden, nefs-i kâmile bedeni: Saflaşmış, âdeta bedeni terk edip salt ruh kesilmiş insanların yaşadığı mertebe. Bu seviyede çok az insan bulunur. İlimleriyle amel eden velilerin mertebesidir. Peygamberlerden sonra Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki kâmil halifesi bu ruhlardır.