Tam da bahar mevsiminin sonlarına denk gelen ve bir yağmur sonrasında devam eden yolculuğumuzda, karşımızdaki Gürcistan arazisinin güzelliği bazen Bursa bazen de Karadeniz taraflarını hatırlatıyordu. Ahılelek’ı geçtikten sonra yol üzerindeki Martuni, Ninotsminda, Gamdzani, Poka ve Paravani yerleşim alanlarına uğruyorsunuz. Saghamo ve Paravani Gölleri ise eşsiz bir doğa güzelliği sunuyor size. Nardevani, Asureri, Koda ve Marneuli’den sonra Gürcistan yolculuğumuz Kırmızı Köprü’de, Azerbaycan topraklarına ayak basmamızla sona erdi. Vatan topraklarına gelmiş olmanın mutluluğu ile yüzlerimize yansıyan tebessüm ve Azerbaycan’a kavuşmanın yüreklerimizdeki heyecanı görülmeye değerdi. Şimdi yol hikâyemizdeki ilk durağımız, Azerbaycan’ın tarihi başkenti, Türk kültür ve sanat dünyasının merkezlerinden Gence oluyordu.
Erzurum İçin Şehit Olan Seyidov ve Kardaş Kömeği
Kırmızı Köprü’den Azerbaycan topraklarına ayak basarken, pasaport işlemlerimizi yapan yiğit Azerbaycan askerlerinin her biri, 1918’de Ermeni zulmü altındaki Erzurum halkının yardımına koşan 22 yaşında yiğit delikanlı Genceli Seyidov’un ruhunu taşıyordu hiç şüphesiz. “İki devlet, tek millet” diye seslendiğimiz Azerbaycan’da; tek yürek olduğumuzu da sıcakkanlılıkları, samimiyetleri, sevgileri ve saygılarıyla gösteriyordu Azerbaycan askerleri.
Kırmızı Köprü’den Şıhlı’ya oradan da Yukarı Salahlı, Ağstafa, Kuşkara ve nihayetinde Gence’ye varan 3 saatlik yol boyunca; aklımdan “Kardaş Kömeği” fikri ile bu yolları aşıp Erzurum’a gelen ve Ermeni tehditlerine karşı kendilerini siper eden Genceli Seyidov ve arkadaşlarının kahramanlıkları gelip geçti. Rahmet olsun “Şarktaki büyük Türkistan, Kafkasya ve Azerbaycan buradaki kardaşlarına sahiptirler. Erzurum’da Türk kardaşlarıma ve bana bir hareketiniz olursa bu sizin başınıza gelen felakettir. Güneşin doğduğu tarafa bakın oradan yüz milyon İslâm tarafından sadaya karşı perişan olursunuz” diyen yiğitlere. Rahmet olsun Azerbaycan’dan gelerek Erzurum’un Çamurlu Sokağı’nda Ermeni eşkıyaları tarafından hunharca şehit edilen Genceli Seyidov ve arkadaşlarına. Biz al bayrağın, vatanın ve namusun bekçileriyiz. Feda edeni de feda edileni de unutmamamız lazım. Onun için Azerbaycan, Gence ve Bakü bizim kıymetlimizdir.
Genceli Nizami’nin Memleketine Bir Gece Vakti Vardık
Azerbaycan gezimizin ilk durağı olan Gence’ye bir gece vakti vardık. Işıl ışıl caddeleri, pırıl pırıl meydanları ve güzellikleriyle insanı kendisine hayran bırakan Gence… Gence’nin her bir tarafından Nizâmî-i Gencevî’den izler, heykeller, tarihi mekânlar ve sözlere rastlamak mümkün.
Türk dünyasının en büyük şairlerinden biri olan Nizami, 1141'de Gence'de doğdu. Asıl adı Cemaleddin Ebu Muhammed İlyas bin Yusuf'tur. Dünyada Nizami kendi eserlerinde özellikle memleketi Gence'ye olan sevgisini dile getirmiştir. İlk kez Leylâ ile Mecnun'u mesnevi şeklinde yazanlardandır. Hemse ya da Beş mücevher onun en bilindik eseridir. Sabah saatlerinde gözümüzü açtığımız Gence’nin havasını içimize teneffüs etmek ve bu Türk beldesini yaşamak için kısa bir yürüyüş yaptık. Geniş ve tertemiz meydanları, gözün aldığı yere kadar uzanan caddeleri, Rus mimarisinin izlerini taşıyan muhteşem binaları ve yeşilliği bizi kendine hayran bırakan Gence… Gence’yi anlatmaya Şuşa gezisinden sonra devam edeceğim.
Türk Dünyasının Kültür Başkenti Şuşa’ya Giderken
Gence’deki sabah kahvaltımızdan sonra yolculuğumuzun bundan sonraki bölümü Karabağ zaferinin de sembol ismi Şuşa’ydı. Gence’den 172 km uzaklıktaki Şuşa’ya girmek için özel izin alınması gerekiyor. Bu anlamda nasipliydik. Ermeni işgalinden kurtulan bölgedeki imar çalışmaları ve özellikle mayın temizliği nedeniyle özel izin veriliyor. Gerekli kontrollerden sonra ayak bastığımız Karabağ’da özellikle Ermenilerin sınır güvenliği için kilometrelerce araziye diktikleri direkler ve bunların arasına çektikleri dikenli teller dikkat çekici idi. 30 yıl önce Ermeniler tarafından işgal edilen toprakları aracımızın camından izlerken; virane olan, terk edilen köylerin 30 yıllık hüznünü hissettik.
Üzüm bağları, uçsuz bucaksız tarlalar, Karadeniz dağlarını anımsatan orman alanları ve bir yandan da yeniden inşa edilen yollar, köprüler ve viyadükler… Şuşa’ya doğru ilerlerken devam eden imar ve inşaat çalışmalarının hepsinde Türkiye’den gelen firmaların imzalarını görmek bizi şaşırtmadı. Askeri bölge ilan edilen bölgede zaman zaman askerlerin kontrol noktalarında kimlik ve pasaport kontrolünden geçiyorsunuz. Kontrol noktalarında Türkiye’den geldiğimiz öğrenen askerlerin ve polislerin içten yaklaşımları, bizi her defasında mutlu ediyordu, gururlandırıyordu.
Karabağ’ın Atan Kalbi Şuşa’da Olmak Güzel
Zafer Yolu’ndan ilerleyerek ve dağları aşarak sonunda ayak bastığımız Şuşa, tarihsel olarak Azerbaycan'ın kültürel ve sosyo-politik hayatının önemli merkezlerinden biri olmuştur. Zengin ve görkemli bir tarihi olan Şuşa, Azerbaycan halkının tarihi geleneklerinin bir sembolü niteliğindedir. Şehir, eski Hocalı-Gedebey kültürünün mevcut olduğu en eski yerleşim yerlerinden birinde kurulmuş ve kalıcı bir insan meskeni olmuştur. Şuşa'nın çevresindeki kadim yerleşimler, bu bölgenin Azerbaycan'ın tarihi olarak en eski topraklarından biri olduğunun göstergesidir. Şuşa'ya 'Karabağ'ın atan kalbi' denilmesi boşuna değildir. Ulusal mimari tarzıyla öne çıkan Şuşa orta çağ kent mimarisinin değerli bir örneğidir. Azerbaycan'ın fethedilemeyecek kalesi, kültür mabedi olan bu kadim kentin kendisi de tarihi bir eserdir. Her biri değerli sanat eserleri olan Han ve Gahal Mağaraları, Şuşa Kalesi, Hurşidbanu Natavan'ın, General Mehmandarov'un, şair ve ressam olan Mir Muhsun Navvab'ın, İbrahim Han'ın ve kızı Gara Büyükhanım'ın Kaleleri, Gence Kapıları, Gövhar Ağa Camii, ticaretin ana merkezi olan Rastabazar, muhteşem kale duvarları ve kendine has mimari tarzda inşa edilmiş diğer yapıları ile Şuşa bizi kendisine hayran bıraktı.
Şuşa Yeniden Ayağa Kaldırılıyor
Şuşa’nın girişinde bir askeri kontrol noktası var. Bu kontrol noktasının hemen yanı başında Rus askerlerinin kontrolündeki Laçin koridoru var. Ermeniler bu yoldan araçlarıyla gelip gidiyorlar. Dost ve kardeş ülke Azerbaycan'da Harıbülbül çok sevilen bir çiçek. Şuşa’nın endemik çiçeği. Azerbaycan'da 2020 Dağlık Karabağ Savaşı'nda ölen askerlerin anısının sembolü olarak görülen Harıbülbül, Şuşa ile özdeş hale gelmiş. Şehrin birçok yerinde bu sembole rastlamak mümkün. Sadece Şuşa’da değil aslında Azerbaycan’ın her yerinde Harıbülbü sembolleri var. Ama mevsimi olmadığı için kırlarda bakmama rağmen rast gelmedi bu narin ve güzel çiçek.
Şuşa’da gezerken savaşın acı yanını da yakından hissediyorsunuz. Yıkılan binalar, evlerin duvarlarındaki kurşun izleri, harap sokaklar. Her şeye rağmen Azerbaycan devleti Şuşa’da kolları sıvamış ve bir imar hareketi başlatmış. Bir yanda yeni binalar inşa edilirken, bir yanda da kadim eserler restore ediliyor. Şuşa’nın bölgeye hâkim bir noktasından, meşhur Cıdır Düzü’nden Karabağ’ı izlemek ve bu güzel bölgenin bir kısmının hâlâ Ermeni işgalinden olduğunu bilmek acı verdi bize. İnşallah en kısa zamanda tüm Karabağ’ın özgür olduğunu görmek bizlere nasip olur. Karabağ'ın incisi Şuşa, Azerbaycan’ın kadim tarihine ayna tutmaktadır. Bu şehir milli kültürün merkezi, şiir ve müziğin beşiğidir. Karabağ Hanlığı'nın başkenti Şuşa'ya tarihte "Küçük Paris", "Kafkasya'nın sanat mabedi", "Azerbaycan müziğinin beşiği" ve "Doğu konservatuarı" denilmiştir. Şuşa, aynı zamanda dünya kültür hazinesine büyük katkılarda bulunmuş birçok önemli sanatçı, müzisyen, mimar, ressam ve yazarın, şahsiyetlerin yetiştiği bir yerdir. Şuşalı besteci Üzeyir Hacıbeyli'nin önemli çalışmalarıyla Azerbaycan'da ilk defa profesyonel müzik eğitiminin temelleri atılmıştır. O yüzden Şuşa Türk coğrafyası ve insan için kolay kolay vazgeçilebilecek bir şehir değildir. Vakit akşama doğru yaklaşırken, artık Şuşa’ya da veda etme vakti geldi. Biraz ayrılmanın hüznü, çokça gurur ve bir o kadar da gönül zenginliği ile Şuşa’dan tekrar Gence yollarına düştük. Heybemizde Şuşa’ya dair çok şey vardı artık. Devam edecek…