(12 Aralık Salı günü yayımlanan yazının devamı)
Ekim ayı ortasıydı, ‘Hangi öğretmenimiz, zamanla kahramanımıza dönüşür?’ sorusunu sosyal medya kullanıcısı dostlarıma yönelttim.
Sonrasındaki dört haftada www.facebook.com/tekkoseligazete’ye yorum yazan ya da doğrudan sayfama ileti gönderen dostlarım, bugüne dek kahramanlaştırdıkları öğretmenlerini, şu davranışlara veya niteliklere vurgu yaparak betimlediler:
Esin Bozbaş…
Sağlık ve huzur içinde daha nice nice yıllar yaşa…
Şimdi bütün şu ‘kahramanca niteliklere’ bir bakın lütfen:
Edinilebilecek bütün ulusal ve uluslararası mesleki sertifikaların ifade edebileceğinden ‘çok daha derinde’ oluştukları için bu nitelikler ‘öncelikle insani ve vicdani’ olarak nitelendiryoruz.
Böyle bir yaklaşım içindeyken madalyonun diğer tarafını önemsememezlik etmiyoruz elbette; alan bilgisini, mesleki yetelilikleri ve bunları ‘hayat boyu öğrenme’ disipliniyle sürekli geliştirmeyi de aynı derecede önemli buluyoruz.
Görülüyor ki bunların bütünü, işini sabırla, özenle, özveriyle, sadakatle yapan kimseleri birer sıra dışı kahramana dönüştürmüş:
Tunceli-Pülümür’de bir Matematik öğretmenini…
Samsun-Terme’de bir Beden Eğitimi öğretmenini…
Ankara-Beypazarı’nda bir ilkokul öğretmenini…
Hakkari-Yüksekova’da bir Türkçe öğretmenini…
Ya da İstanbul’un göbeğinde, Beyoğlu’nda bir Görsel Sanatlar öğretmenini…
Yer koşulu yok!
Branş koşulu yok!
Yaş veya deneyim koşulu yok!
Her yerde, her öğretmen -eğer bunları becerebilirse- bir çocuğun kahramanına dönüşebiliyor.
Esas büyüleyici olan da öğretmenlerin önündeki bu ‘fırsat eşitliği’…
Ve işte tam bu noktada düşünüyorum ki ‘Öğretmenlik, genel anlamda çok zor bir meslek; ama iyi öğretmen olmak, hele hele bir çocuğun ömür boyu unutmayacağı kahramanına dönüşmek, çok çok daha zor, çok çok özel nitelikler gerektiriyor ve galiba bu da bütün öğretmenlere nasip olamayan bir pâye, bir ünvan’…
Ne dersiniz?
Soruyu daha farklı bir içerikle şöyle sorayım:
‘Yerdeki Yıldızlar’ adlı filmi izlediniz mi?
Bir izleyin; öğretmenlerin neyi, nasıl değiştirebilecekleri konusunda çok yeni fikirler edineceksiniz.
***
Az evvel size küçük bir seçki halinde sunduğum bütün o güzel tespitler için Türkiye’nin 28 farklı kentinden ve Kıbrıs’tan bana erişen sosyal medyada kullanıcıları Mürüvvet Demirtaş, Ayhan Deligöz, Kürşad Şahin, Serden Togay, Bünyamin Çetinkaya, İlhami Yetkin, Mustafa Kunt, Mehmet Atasever, Levent Albayrak, Şenay Malbora, Recai Küren, Gizem Gürkan, Hatice Arda, Buket Şafak Ciğeroğlu, İnci Güvenç Kadıoğlu, Ömer Tuna, Doğan Kılıç, Volkan Can, Fırat Ay, Aytekin Ayık, Süleyman Öz, Ömer Tengir, Fulya Vural, Yasin Aydın, Berna Oruç, Hasan Özdemir, Hakan Kafadar, Abdülmuttalip Araz, Meral Akkaya Gürbüz, Hasan Öztürk, Leyla Çelik, Nazmi Kaşıkçı, Hatice Özer, Nuray Yıldırım Uslu, Hasan Uysal, Muzaffer Çınar, Hakan Cengiz, Esin Türker Karagence, Can Şengül, Yaşar Yüksel, Muhammet Bilgili, Ekrem Öztaş, Gürkan Turan, Onur Gök, İlyas Can, Zeynep Çelebi, Rabiye Özer Müderrisler, Ayşe Ulusoy Çakır, Erdal Çelebi, Başak Bircan Taşdemir, Işıl Özhasenekler, Şenay Kinesçi, Ferhan Akdeniz, Ebru Bayrak, Ümit Özel, Nermin Yılmaz Ergenekon, Ekrem Turan, Gürkan Bayrak, Emrah Aydın, Melih Değirmenci, Kenan Üstün, İbrahim Babacan, Recep Delice, Şevket Şahin, Engin Kılıç ve Çağın Öztenay’a…
Birbirinden değerli 66 dostumun her birine tek tek ve içtenlikle teşekkür ediyorum.
Bu topluluk, önemli oranda -neredeyse yarı yarıya- dün ya da bugün birlikte çalıştığım veya farklı eğitsel ortamlarda tanışma şansı yakaladığım öğretmenlerden, eğitim yöneticilerinden, akademisyenlerden, müfettişlerden, eğitim girişimcilerinden oluşuyor. Dörtte bir gibi bir kısmı geçmişte öğrencim olduğu halde sonraki yıllarda öğretmenliği meslek, daha doğrusu yaşam tarzı olarak seçmiş kişiler…
Tabii öğretmenlikle hiçbir ilgisi olmayan, farklı yaş ve meslek kesimlerinden kimseler de var sosyal çevremde…
Onlar da yukarıdaki grubun yaklaşık dörtte birini oluşturuyor…
***
Bu mütevazı araştırmaya katkı koyan 66 dostumun sayesinde hem mesleğimi olduğundan daha da değerli kılan etkenleri yeniden düşünme olanağı buldum hem de kahramanım olmuş değerli öğretmenlerimi anımsadım, onlara daha bugün daha farklı bir açıdan bakabildim. Gerçi benim kahramanım olmuş öğretmenlerimin sayısı oldukça fazladır; ama olsun, sahip olunan, örnek alınan fazla dosttan ve fazla kahramandan kime, ne zarar gelmiş?
Ekim ayı ortasıydı, ‘Hangi öğretmenimiz, zamanla kahramanımıza dönüşür?’ sorusunu sosyal medya kullanıcısı dostlarıma yönelttim.
Sonrasındaki dört haftada www.facebook.com/tekkoseligazete’ye yorum yazan ya da doğrudan sayfama ileti gönderen dostlarım, bugüne dek kahramanlaştırdıkları öğretmenlerini, şu davranışlara veya niteliklere vurgu yaparak betimlediler:
- ‘Ortaokuldayken tanıştığım Türkçe öğretmenim benim kahramanım oldu; çünkü o, düşüncelerime insanca dokundu, beni en iyi o anladı…’ demiş bir dostum ve eklemiş: ‘Annem dahil hiç kimse başımı öğretmenim kadar şefkatle okşamadı…’
- ‘İlkokul öğretmenim, benim kahramanım; çünkü bugüne dek beni en iyi o dinledi…’ diyen sevgili dostum şimdilerde çok başarılı bir eğitim yöneticisi. O da idolleştirdiği öğretmeni gibi harika bir dinleyici…
- ‘Beni yüreklendiren ve zeki, çevik, ahlaklı bir sporcu olmama vesile olan lise beden eğitimi öğretmenim, benim hiç ama hiç unutamadığım kahramanımdır…’ diyen değerli dostum milli formayı giyme mertebesine yükselmiş çok değerli bir atlet. Şimdi başka atletler yetiştiriyor…
- ‘Taşrada küçük bir kasabada büyüdüm. Üniversiteyi kazanamayacağımı düşünüyordum fakat on ikinci sınıftaki fizik öğretmenim beni bunun mümkün olduğuna inandırdı; bugün prensip sahibi bir öğretmen ve eğer iyi bir anneysem bunu kahramanıma, fizik öğretmenime borçluyum…’ diyen değerli dostum ise tüm kariyerim boyunca tanıdığım en iyi, en ilham verici öğretmenlerden biri…
- ‘Ne zaman ayağım takılıp tökezlediysem ve umutsuzluğa kapıldıysam öğretmenim ya telefonla ya mektupla ya da yanıma gelerek uzandı, elimden tutup ayağa kaldırdı beni…’ diyerek beni duygulandıran çok sevgili dostum, aslında benim de kahramanım olan muhteşem bir öğretmeni betimliyordu:
Esin Bozbaş…
Sağlık ve huzur içinde daha nice nice yıllar yaşa…
Şimdi bütün şu ‘kahramanca niteliklere’ bir bakın lütfen:
- Anlamak…
- Dinlemek…
- Yüreklendirmek, en başta cesaret denen şeyi öğretmek…
- İnandırmak, inanç aşılamak…
- Yıkıldığında elinden tutup ayağa kaldırmak…
Edinilebilecek bütün ulusal ve uluslararası mesleki sertifikaların ifade edebileceğinden ‘çok daha derinde’ oluştukları için bu nitelikler ‘öncelikle insani ve vicdani’ olarak nitelendiryoruz.
Böyle bir yaklaşım içindeyken madalyonun diğer tarafını önemsememezlik etmiyoruz elbette; alan bilgisini, mesleki yetelilikleri ve bunları ‘hayat boyu öğrenme’ disipliniyle sürekli geliştirmeyi de aynı derecede önemli buluyoruz.
Görülüyor ki bunların bütünü, işini sabırla, özenle, özveriyle, sadakatle yapan kimseleri birer sıra dışı kahramana dönüştürmüş:
Tunceli-Pülümür’de bir Matematik öğretmenini…
Samsun-Terme’de bir Beden Eğitimi öğretmenini…
Ankara-Beypazarı’nda bir ilkokul öğretmenini…
Hakkari-Yüksekova’da bir Türkçe öğretmenini…
Ya da İstanbul’un göbeğinde, Beyoğlu’nda bir Görsel Sanatlar öğretmenini…
Yer koşulu yok!
Branş koşulu yok!
Yaş veya deneyim koşulu yok!
Her yerde, her öğretmen -eğer bunları becerebilirse- bir çocuğun kahramanına dönüşebiliyor.
Esas büyüleyici olan da öğretmenlerin önündeki bu ‘fırsat eşitliği’…
Ve işte tam bu noktada düşünüyorum ki ‘Öğretmenlik, genel anlamda çok zor bir meslek; ama iyi öğretmen olmak, hele hele bir çocuğun ömür boyu unutmayacağı kahramanına dönüşmek, çok çok daha zor, çok çok özel nitelikler gerektiriyor ve galiba bu da bütün öğretmenlere nasip olamayan bir pâye, bir ünvan’…
Ne dersiniz?
Soruyu daha farklı bir içerikle şöyle sorayım:
‘Yerdeki Yıldızlar’ adlı filmi izlediniz mi?
Bir izleyin; öğretmenlerin neyi, nasıl değiştirebilecekleri konusunda çok yeni fikirler edineceksiniz.
***
Az evvel size küçük bir seçki halinde sunduğum bütün o güzel tespitler için Türkiye’nin 28 farklı kentinden ve Kıbrıs’tan bana erişen sosyal medyada kullanıcıları Mürüvvet Demirtaş, Ayhan Deligöz, Kürşad Şahin, Serden Togay, Bünyamin Çetinkaya, İlhami Yetkin, Mustafa Kunt, Mehmet Atasever, Levent Albayrak, Şenay Malbora, Recai Küren, Gizem Gürkan, Hatice Arda, Buket Şafak Ciğeroğlu, İnci Güvenç Kadıoğlu, Ömer Tuna, Doğan Kılıç, Volkan Can, Fırat Ay, Aytekin Ayık, Süleyman Öz, Ömer Tengir, Fulya Vural, Yasin Aydın, Berna Oruç, Hasan Özdemir, Hakan Kafadar, Abdülmuttalip Araz, Meral Akkaya Gürbüz, Hasan Öztürk, Leyla Çelik, Nazmi Kaşıkçı, Hatice Özer, Nuray Yıldırım Uslu, Hasan Uysal, Muzaffer Çınar, Hakan Cengiz, Esin Türker Karagence, Can Şengül, Yaşar Yüksel, Muhammet Bilgili, Ekrem Öztaş, Gürkan Turan, Onur Gök, İlyas Can, Zeynep Çelebi, Rabiye Özer Müderrisler, Ayşe Ulusoy Çakır, Erdal Çelebi, Başak Bircan Taşdemir, Işıl Özhasenekler, Şenay Kinesçi, Ferhan Akdeniz, Ebru Bayrak, Ümit Özel, Nermin Yılmaz Ergenekon, Ekrem Turan, Gürkan Bayrak, Emrah Aydın, Melih Değirmenci, Kenan Üstün, İbrahim Babacan, Recep Delice, Şevket Şahin, Engin Kılıç ve Çağın Öztenay’a…
Birbirinden değerli 66 dostumun her birine tek tek ve içtenlikle teşekkür ediyorum.
Bu topluluk, önemli oranda -neredeyse yarı yarıya- dün ya da bugün birlikte çalıştığım veya farklı eğitsel ortamlarda tanışma şansı yakaladığım öğretmenlerden, eğitim yöneticilerinden, akademisyenlerden, müfettişlerden, eğitim girişimcilerinden oluşuyor. Dörtte bir gibi bir kısmı geçmişte öğrencim olduğu halde sonraki yıllarda öğretmenliği meslek, daha doğrusu yaşam tarzı olarak seçmiş kişiler…
Tabii öğretmenlikle hiçbir ilgisi olmayan, farklı yaş ve meslek kesimlerinden kimseler de var sosyal çevremde…
Onlar da yukarıdaki grubun yaklaşık dörtte birini oluşturuyor…
***
Bu mütevazı araştırmaya katkı koyan 66 dostumun sayesinde hem mesleğimi olduğundan daha da değerli kılan etkenleri yeniden düşünme olanağı buldum hem de kahramanım olmuş değerli öğretmenlerimi anımsadım, onlara daha bugün daha farklı bir açıdan bakabildim. Gerçi benim kahramanım olmuş öğretmenlerimin sayısı oldukça fazladır; ama olsun, sahip olunan, örnek alınan fazla dosttan ve fazla kahramandan kime, ne zarar gelmiş?