Diplomat olmak için eğitim alan ancak daha sonra baba mesleğini tercih eden ERÇİMSAN İcra Kurulu Başkanı Fatih Yücelik, şirket olarak Türkiye’de dört büyükler arasına nasıl girdiklerini ve ÇEİS yönetimine girme serüvenini Pusula Gazetesi Genel Koordinatörü Sevda Güneş’e anlattı.
Aslında şehirde isminden çok soy ismiyle meşhur bir şahsı konuk ettim sayfama. Herkes onu Lütfü Yücelik’in oğlu olarak tanıyor ve tanıştırıyor. Dışarıdan bakıldığında ünlü bir işadamının, Erzurum kanaat önderinin oğlu gibi görünse de arka planında iyi bir eğitim almış, teknolojiyi iyi kullanan, ARGE çalışması yapan, Anadolu kaplanları arasında yer alan ERÇİMSAN’ı bir yerden alıp patronlar kulübüne kadar götüren genç bir iş insanı Fatih Yücelik. Bir koltuğunda iki karpuz taşıyan bu genç, sesiz sedasız çok önemli işlere imza atmış. Gelecekte Türkiye’nin iş hayatında adından sıkça söz ettirecek olan Fatih Yücelik’i sizde tanıyın istedim.
Önce sizi bir tanıyalım mı, kimdir Fatih Yücelik?
1979 yılında Erzurum’da dünyaya geldim. Lise eğitimimim ardından üniversite için İstanbul’a gittim. Siyaset Bilimleri ve Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldum. Bu bölümü seçmemdeki asıl hedefim devletime diplomat olarak hizmet etme isteğimdi. Fakat üniversite dördüncü sınıfa geldiğimde bu isteğimin bana uygun olmadığını fark ettim. Ülkeme sadece diplomat olarak değil ticaret ve sanayi ile de faydalı olacağımı bildiğim için ben de aile mesleğine döndüm. Üniversiteden mezun olduktan sonra tecrübe kazanmak için bir iki firmada çalıştım. Sonra Ankara’ya geçtim, burada bir müteahhitlik deneyimim oldu. İnanılmaz bir deneyimdi benim için,15 yılın ardından şehrime geri döndüm. Evliyim ve iki evlat sahibiyim. İş hayatımda da özel hayatımda da en büyük destekçilerimden biri de eşim.
Memleketinize dönünce ERÇİMSAN’da görev almaya başladınız öyle mi?
Evet, ilk önce yönetim kurulu üyeliği ile başladım. Ondan sonra icra kurulu başkanlığı tahsis edildi. O dönemlerde birkaç yıl boyunca genel müdürün üzerinde bir pozisyondu. Ama çok aktif olarak icranın içerisinde değildim. Daha çok yönetim kurulu üyeliği ile görevimi devam ettirdim. Sonraki yıllarda şirketi daha da ileriye taşımak adına yaklaşık dört yıl süren bir alt yapı çalışması yaptım. Özellikle insan kaynaklarıyla ilgili, Erzurum’un genel problemlerini aşmak adına. Sektöre öncülük edecek, yön verecek adımlar atmayı başardık. Şu anda birçok kurum bizim yaptıklarımızı kopyalar durumda. Bu süreçten sonra tamamen icra kurulunda aktif olarak çalıştım. Ve şuan icranın başındayım.
Erzurum sizin isminizi Lütfü Yücelik’in oğlu olarak biliyor. Siz anlatınca gördük ki aslında son derece donanımlı bir isimsiz. ERÇİMSAN bayrağını almış ve yukarılara doğru tırmanıyorsunuz. Lütfü Yücelik bu şehrin önemli bir değeri, imkânsızı başaran bir isim. Böyle bir ismin oğlu olmanın avantajı mutlaka vardır ama dezavantajını yaşıyor musun?
Onun iki yönü var. Hem avantajı hem de dezavantajı var. Avantajlarını mutlaka kullanıyorum. Ama dezavantajını aşabilmek yedi senemi aldı. Benim ilk başlarda rahatsız olduğum konu tanıştırılırken Lütfü Yücelik ‘in oğlu olarak tanıştırılmaktı. Yücelik’in oğlu olmaktan tabi ki gurur duyuyorum ama ismen tanıştırılmamak hoş olmayan bir durum. İnsanlar da bunu bilerek yapmıyorlardı. O gücün altında olmak benim açımdan şeref verici bir şey fakat kendi kişiliğimi geliştirebilmek için de zor bir şey. Çok şükür o kısmı aştık diye düşünüyorum. Artık Fatih Yücelik olarak tanıştırılıyorum. Bunu aşabilmek de kendinizi ispat etmeyle alakalı bir şey. Ne kadar çok çalışıyor, kendinizi işe veriyor, başarıyorsunuz onunla doğru orantılı. Başkanla çalışmak gerçekten çok zordur. Oğlu da olsan gözünün yaşına bakmaz. Prensipleri içerisinde affetmez. Çoğu zaman çok ciddi tartışmalar içerisinde girdiğimiz de olmuştur. Çünkü hasbelkader bizim de genlerimizde olan ‘doğru bildiğinden şaşmama’ gibi bir dik başlılığımız var. Ben liseden itibaren hep dışarda yaşadığım için birebir kendisiyle çalışamamıştım. Tecrübelerini hep uzaktan gözlemlemiştim. Son yedi yıldır birebir kendisiyle çalıştığım için, bu çok büyük bir avantaj. Çok fazla şey öğreniyorum kendisinden. Bir şeyleri başarabiliyorsam onun sayesinde.
Bu başarıyı görüp sizi alkışlıyor mu?
Onu bana sormayın, bana olan bakış açısını da ona soracaksınız, bu sorunuza ben cevap veremem. Kırk yaşına giriyorum. Hayatımda iki defa kendisinden ‘aferin’ duydum. Onda öyle bir yapı var. Jim Collins’in ‘İyi’den Mükemmel Şirkete’ isimli kitabını okumuştum, tavsiye ederim. İçinde ana tema olarak ‘iyi mükemmelin düşmanıdır’ diye geçiyordu. İyiye razı olmak, mükemmele ulaşmanın en büyük engelidir. Başkan da hep mükemmel sonuç beklediğinden dolayı, bir işi ne kadar iyi yaparsan yap, o sonuca bakar.
Türkiye’nin çimentoda patronlar kulübü olarak bilinir, Çimento Endüstrisi İşverenleri Sendikası. Geçtiğimiz günlerde seçimler oldu. Sizde Yönetim Kurulu Başkan Vekilliğine getirildiniz. Doğu’dan ilk kez yönetime siz girdiniz, nasıl oldu?
ÇEİS Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri, çimento patronlarının yer aldığı bir kurumdur. Türkiye’de de önemli işlere imza atmıştır. Birçok insanın bilmediği ama arka planda Türkiye’ye mal olacak çok iş yapmıştır. Bizim sanayimiz ağır sanayi, kazaların sonuçları ağır olan bir iş kolu. O anlamda da Türkiye’ye ciddi anlamda kazançlar sağlamış bir kurumdur. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında da devletimize büyük katkı sağladı. Maddi olarak da yaklaşık 15 milyon TL para aktarmış bir kurumdur. Bugüne kadar batılı grupların yönettiği bir kurumdu. Biz de bu sefer bu kurum içerisinde aktif olarak yer almamız gerektiğini söyledik. Çünkü ERÇİMSAN olarak çimentoda Türkiye’de en büyük dördüncü grubuz. Dolayısıyla bu gücün de orada temsil edilmesi gerektiğini düşünerek, kendilerinden talep ettik. Anadolu’dan baktığımızda bu bir ilk, ERÇİMSAN’ın hakkıydı.
Hayalim diplomat olmaktı dediniz, şu an Sri Lanka’nın Doğu Anadolu Fahri Konsolosusunuz. Bir anlamda hayalinizi gerçekleştirdiniz diyebilir miyiz?
Evet, hep olmak istediğim diplomatlığı bu görevle vazifelendirilmiş oldum. Onun temeli Adnan Polat Bey’e dayanıyor. Türkiye’nin Sri Lanka Fahri Başkonsolosuydu kendisi. Doğu Anadolu’da fahri başkonsolos yoktu. Kendisine bir isim tavsiyesinde bulunması için rica edilmiş. O da sağ olsun benim adımı vermiş. Aslında görev böyle başladı. Yaklaşık 4 yıldır da devam ettiriyorum. Fahri konsoloslar iki ülke arasındaki ilişkileri gönüllü olarak devam ettiren, artırmaya çalışan kişilerdir. Tamamen gönüllülük esasına dayanır. Herhangi bir maddi kazanç olmaz. Bazı diplomatik hakları vardır, bulunduğumuz ofisin dokunulmazlığı gibi. Gönüllü elçilerdir aslında, ilişkileri kurarlar ve tamamen kendi bütçelerinden harcarlar. Hiçbir ülkenin katkısı olmaz. Büyük elçimizim Türkiye’de en çok geldiği ildir Erzurum. Burada birçok etkinlik yaptık. Bu sene de ikincisini düzenledik. Sri Lanka’nın Milli Günü Resepsiyonunu yaptık. Onun haricinde birkaç defa daha geldi Sayın Büyükelçi. Valilik, büyükşehir ve ticaret odasıyla çeşitli etkinlikler yapıldı. Türkiye’de yapılan birçok etkinliğe de katılıyoruz. Sri Lanka’ya gittik, çok güzel bir ülke. Doğası, insanları inanılmaz. Onlar da bizim gibi sıkıntılı süreçlerden geçmişler. Terör olayı vardı, onu da başarıyla atlattıktan sonra ciddi refaha ulaşmış bir ülke. Benim açımdan çok keyifli bir süreç. Hep içimde kalan bir mevzuyu fahri olarak da olsa devam ettiriyorum.
Erzurum ile Sri Lanka arasında bir işbirliği olacak mı? Örnek vermek gerekirse turizm alanında...
Aslında bu sene planlamıştık, fakat birkaç aydır yaşanan zorluklardan dolayı ertelemek durumunda kaldık. Ama yakın zamanda geniş kapsamlı bir seyahat planımız var. Onu gerçekleştirmek istiyoruz. Sri Lanka tarafından da bir talep var. Bu anlamda da ilişkilerimizi geliştireceğiz.
Birçok işi bir arada yapıyorsunuz ama sizi sosyal hayatın içinde nadir görüyoruz. Bunun özel bir nedeni var mı?
Bu biraz yaşam tarzıyla da alakalı, iş yoğunluğum öyle fazla ki kanalize olmam gereken yer başka. Arka planda üzerimde çok fazla yük var. 2 bine yakın kişiye istihdamın sağlandığı bir yerde, neredeyse beş tane bölgeye hitap eden büyüklükten söz ediyoruz. İşlerle o kadar çok meşgulüm ki. Ön planda olmak gibi bir arzum da yok egom da yok.
Ben babanıza yaptığınız Nusret Mayın Gemisinin maketini görmüştüm. Başka maketlerinizde var mı?
Gemicilikte mütevazı olamayacağım, iyiyimdir. Türkiye’deki iyi modelcilerden biriyimdir. Sadece Nusret değil birçok gemi modelim var. Onun yanında sadece gemiyle uğraşmıyorum. Nusret dediğiniz bir buçuk yıllık emeğin sonucudur. O tarz bir gemi birkaç yıl sürer. Sabır gerektirir. Ondan da çok şey öğrendim. Büyük bir sonuç bekliyorsanız ne kadar sabrın gerektiğini orada öğrendim. Yüzlerce parçadan oluşan bir şey, her biri ayrı işleniyor. Gerçek ölçülerinde küçültülerek yapılmıştır. Benim iki tane büyük atölyem var. Sanayide bile olmayan el aletlerim vardır. İyi bir tornacıyımdır. Aynı zamanda yan tarafta da ahşap atölyem var. Oğlumun yatağını bile kendim yaptım. Görebildiğim her şeyi yaparım. İlerde sergi açıp insanlarla paylaşmak da isterim. Şu an iş yoğunluğundan dolayı pek vakit ayıramıyorum tabi. Atölyeye girdiğim zaman bütün dünya dışarıda kalıyor.
Malum Türkiye ekonomik olarak sıkıntılı günler geçiriyor. Siz sanayiciler durumu nasıl görüyor ve okuyorsunuz?
Türkiye içinde bulunduğu coğrafya itibariyle birçok kez bu tarz durumlarla karşı karşıya geldi. İleride ki yüzyıllarda da gelecek. Bunun tek çaresi var oda sanayiyi geliştirmemiz, üretmemiz ve çalışmamız lazım. Mevcut durum var diye herkes kabuğuna çekilip, üzüntüyle bunu karşılayamaz. Burada kendimize düşen paya da bakmamız lazım. Fazla lükse alıştık, hepimiz için geçerli bu durum. Şimdi herkes bir çeki düzen vermeye başladık. Yaptığımız harcamaları kesmeye başladık. Pes etmeden çalışacağız, üreteceğiz. Bunun başka bir yolu yok. Bunu bataklık gibi görmemek lazım, herkes üzerine düşen fedakârlığı yapacak. Elbette kolay değil. Ama kriz gelecek diye oturup beklemek de doğru bir şey değil. Ekonomik sıkıntılarımız var ama bazı tedbirlerle aşılabilecek konumdayız diye düşünüyorum.
İş hayatına atılmak isteyen gençler için bir tavsiyeniz var mı?
Öncelikle tecrübe çok önemli, tecrübelere mutlaka bakmaları lazım. Çok okuyup, araştırmak gerekiyor. Büyükler niye büyük oldu, büyük firmalar nasıl o hale geldi? Araştırmaları gerekiyor. Ne olursa olsun doğru bildiklerinden şaşmasınlar. Hayal kurmaktan hiç vazgeçmesinler. Başkanın bugünkü konumuna bakıldığı zaman, otuz yıl önce bir hayalle başlamış. Ben de geçmişime bakıyorum. Hayalini kurduğum birçok şeye ulaştım. Tabi sadece hayal kurmak yeterli değil. Kızıma bakıyorum altı yaşında. O da aynı benim gibi, yatağa yattığı zaman tavana doğru bakıp bir şeyler kurguluyor. Ben hala hayal kurarım. Beni inanılmaz motive eder. Ben ortaokulda bir roman yazıyordum. Romanın ana karakteri iyi bir insan, yardımsever, üç yüz kişi yanında çalışıyor, topluma hizmet eden, para kazanan ama kazandığını da aktaran biriydi. Yazdığınız sizi yansıtan bir şey aslında. Yıllar geçtikçe hayallerim genişliyor. Yirmi beş yıl önce 5 bin kişiyi istihdam etme hayali kurarken şu an inşallah 100 bin kişi diyorum. Bunu başarmadan Allah canımı almasın inşallah.