“İnsan o zaman şöyle diyecektir: Allah’a karşı aşırı gitmem yüzünden başıma gelenlere bak! Doğrusu ben (dinle) alay edip duranlardandım!” (Zümer 56)
Zümer suresinin 57–61 ayetlerinde konu şu betimlemeler ve itiraflarla sona erdirilir:
“Ya da Allah bana hidayet verseydi elbette sakınanlardan olurdum, diyeceği yahut azabı gördüğünde; keşke benim için dünyaya dönmeye imkân olsa, gidip iyilerden olsam! diyeceği günden sakının.
Hayır dönemeyeceksin! Ayetlerim sana gelmişti. Sen onları yalanladın; büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.
Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennem değil midir?
Allah, takvâ sahiplerini esenliğe kavuşturup kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun olmazlar.”
Ahret hayatı başlayınca kişi artık iman ya da inkârdan ibaret olan sınavını tamamlamış; dünya hayatıyla ne elde etmişse onu koltuğunun altına alıp hesap meydanına gelmiştir.
Kıymet günü, kişi için, hayat kitabındaki bilgilere göre yargılanıp ödül ya da ceza alacağı gündür. Bu nedenle ahiret hayatı başlayıp ruhlar yeni bedenlerinde canlandırılınca insanoğlunun gerçek sevinci yahut gerçek pişmanlığı da başlamış olacaktır.
İman edenler inandıklarını karşılarında bulmuşlardır; ümitleri vardır ki, vaadi gereği, Allah Teâla onları ebedi yurt olan cennetlerine gönderecektir.
İnançsız yaşamış yahut dine, Kuran’a karşı umursamaz bir psikoloji takınmış, hatta dine dindara düşman kesilmiş bir insan, inanmadığı gerçeklikle yüzleşince, elbette çok derin bir pişmanlık duyacaktır.
Oysa bu pişmanlığı yaşamayalım diye Allah Teâla insanoğluna akıl ve kalp verdi; kitap ve peygamber gönderdi.
İnsana yüklenen ve verilen donanımın gayesi insanın Allah’ı tanıması ve emirlerine uygun bir hayat yaşaması içindir.
Zaten dünya dini emirler ve dini hayatın yaşanması için yaratıldı.
Kişi, kendi varlığının ve dünya hayatının neden dolayı var olduğunu sorgulamamış, çeşitli sebeplerle hidayeti (dini) değil dalaleti (din dışı hayatı) tercih etmiştir.
İradesiyle yaptığı seçimlerini Allah teâla yaratmıştır. Kişi şimdi inanmadığı ahiret hayatının içindedir. Pişmanlığın ise artık bir faydası yoktur; çünkü geriye dönüş mümkün değildir.
İnsanın yalanlaması, Rabbi karşısında büyüklük taslaması, hele hele Yaratıcı hakkında yalanlar söylemesi ve kendi gibi inanan ve düşünenlerin safında yer alması, kişinin ameli olarak onu sarıp sarmalamıştır. Onun yüzü iradesiyle yaptığı şeyler yüzünden kararmıştır, diriltilirken amelinin rengine boyamışlardır onu; siyahlıktan kurtuluşu mümkün değildir!
Kibirlilerin yüzleri karadır ve onların kalacakları yer-yurt ise cehennemler olacaktır.
Sonuç: Ahirette duyulan pişmanlıkların, ah-vahların, tövbeler etmenin bir değeri olmayacaktır. Kişinin iman edip kulluk yapmak üzere dünyaya geri dönme arzusu boş bir arzu olarak kalacaktır. Çünkü imtihan yurdu olan dünyanın ömrü tamamlamış ve dünya dürülüp kaldırılmış yahut tebdil edilmiştir. Kişilerin önünde tek bir hayat vardır artık ve o hayat da ebedi ahiret hayatıdır. Ebedi hayatın ise iki yaşama bölgesi bulunmaktadır: Birisi Allah’a inanıp iman ilkelerine göre bir hayat yaşayanların yurdu cennet diğeri de pişmanların yurdu olan cehennem…
Zümer suresinin 57–61 ayetlerinde konu şu betimlemeler ve itiraflarla sona erdirilir:
“Ya da Allah bana hidayet verseydi elbette sakınanlardan olurdum, diyeceği yahut azabı gördüğünde; keşke benim için dünyaya dönmeye imkân olsa, gidip iyilerden olsam! diyeceği günden sakının.
Hayır dönemeyeceksin! Ayetlerim sana gelmişti. Sen onları yalanladın; büyüklük tasladın ve inkârcılardan oldun.
Kıyamet gününde Allah hakkında yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Kibirlenenlerin kalacağı yer cehennem değil midir?
Allah, takvâ sahiplerini esenliğe kavuşturup kurtuluşa erdirir. Onlara hiçbir fenalık dokunmaz. Onlar mahzun olmazlar.”
Ahret hayatı başlayınca kişi artık iman ya da inkârdan ibaret olan sınavını tamamlamış; dünya hayatıyla ne elde etmişse onu koltuğunun altına alıp hesap meydanına gelmiştir.
Kıymet günü, kişi için, hayat kitabındaki bilgilere göre yargılanıp ödül ya da ceza alacağı gündür. Bu nedenle ahiret hayatı başlayıp ruhlar yeni bedenlerinde canlandırılınca insanoğlunun gerçek sevinci yahut gerçek pişmanlığı da başlamış olacaktır.
İman edenler inandıklarını karşılarında bulmuşlardır; ümitleri vardır ki, vaadi gereği, Allah Teâla onları ebedi yurt olan cennetlerine gönderecektir.
İnançsız yaşamış yahut dine, Kuran’a karşı umursamaz bir psikoloji takınmış, hatta dine dindara düşman kesilmiş bir insan, inanmadığı gerçeklikle yüzleşince, elbette çok derin bir pişmanlık duyacaktır.
Oysa bu pişmanlığı yaşamayalım diye Allah Teâla insanoğluna akıl ve kalp verdi; kitap ve peygamber gönderdi.
İnsana yüklenen ve verilen donanımın gayesi insanın Allah’ı tanıması ve emirlerine uygun bir hayat yaşaması içindir.
Zaten dünya dini emirler ve dini hayatın yaşanması için yaratıldı.
Kişi, kendi varlığının ve dünya hayatının neden dolayı var olduğunu sorgulamamış, çeşitli sebeplerle hidayeti (dini) değil dalaleti (din dışı hayatı) tercih etmiştir.
İradesiyle yaptığı seçimlerini Allah teâla yaratmıştır. Kişi şimdi inanmadığı ahiret hayatının içindedir. Pişmanlığın ise artık bir faydası yoktur; çünkü geriye dönüş mümkün değildir.
İnsanın yalanlaması, Rabbi karşısında büyüklük taslaması, hele hele Yaratıcı hakkında yalanlar söylemesi ve kendi gibi inanan ve düşünenlerin safında yer alması, kişinin ameli olarak onu sarıp sarmalamıştır. Onun yüzü iradesiyle yaptığı şeyler yüzünden kararmıştır, diriltilirken amelinin rengine boyamışlardır onu; siyahlıktan kurtuluşu mümkün değildir!
Kibirlilerin yüzleri karadır ve onların kalacakları yer-yurt ise cehennemler olacaktır.
Sonuç: Ahirette duyulan pişmanlıkların, ah-vahların, tövbeler etmenin bir değeri olmayacaktır. Kişinin iman edip kulluk yapmak üzere dünyaya geri dönme arzusu boş bir arzu olarak kalacaktır. Çünkü imtihan yurdu olan dünyanın ömrü tamamlamış ve dünya dürülüp kaldırılmış yahut tebdil edilmiştir. Kişilerin önünde tek bir hayat vardır artık ve o hayat da ebedi ahiret hayatıdır. Ebedi hayatın ise iki yaşama bölgesi bulunmaktadır: Birisi Allah’a inanıp iman ilkelerine göre bir hayat yaşayanların yurdu cennet diğeri de pişmanların yurdu olan cehennem…