İnsanın insana sorduğu bütün soruların kronolojisini bilmek elbette olanaksız.
Ama herhalde son elli bin yılda birbirimize -bazen de kendi kendimize- en çok sorduğumuz sorularından biri şudur:
İç mi, dış mı?
Hangisi daha önemli?
İlk bakışta fizikle kimyayı kıyaslar gibi gözüken bu soruyu, niyetimiz doğrultusunda azıcık daha açıp belki şöyle de sorabiliriz:
Sizin için iç güzelliği mi daha önemlidir, yoksa dış güzelliği mi?
Peki bunu bütün insanlara sorsak ve herkes dürüstçe yanıt verse hangi taraf ağır basar?
(???)
***
Prof.Dr. Ceren Akay’ın adını duymuş muydunuz?
Muhtemelen duymuşsunuzdur; sosyal medyada, özellikle de Twitter’da fenomen isimlerden biri. Herkesin yanında ve gereğinde herkesin karşısında olabilen çok cesur, çok dobra bir aktivist-akademisyen.
O güzel insan işte, iç-dış karşılaştırmasında kendi tarafını açıkça belli ediyor ve diyor ki:
‘Hamam böceği de böcektir, uğur böceği de. İkisini birbirinden ayıran dış görünüşüdür. Birisini elimize alır, şarkılar söyleriz. Diğeriniyse öldürmek için evimize türlü düzenekler kurarız.
Yani dış görünüş bu çağda her şeydir.
Dışı beğenilmeyenin içi de bu çağda pek fazla merak edilmez…’
Profesör Akay haklı.
Ama ‘ne yazık ki’ haklı!
Bizim çağımız ‘dışa bakma çağı’ ve bu elbette bizim kolektif yapıtımız.
Maalesef…
Bir ‘genelleme’ üzerine konuşuyoruz tabii ve herkes de öyle değildir.
Ama asıl sorun, çoğunluğa ilişkin öyle bir kültürü yaygınlaştırarak kendimize yaptığımız büyük kötülük…
Bir düşünün:
Dışarıdan kolayca görülemeyen şeylerin, örneğin ‘gerçek ve samimi iyiliğin’ artık nasıl değersizleştiğini
Buna karşın kötülüğün ne kadar çabuk ve kolay maskelenebildiğini
Ambalajın nasıl içindekinden daha değerli bir şeye dönüştüğünü
Çocuklarımızın neye özendiğini, neye yöneldiğini
Bir düşünün lütfen!
***
Anlayan zaten doğru anlamış olmalı:
‘Dışın hiçbir önemi yoktur!’ demiyorum. O, saçma bir konforsuzluk hali olur.
İşte tam da bu noktada, inançsal tercihlerine saygı duymakla birlikte açıklamasını kafama hâlâ oturtamadığım bir sosyal -daha doğrusu ileri derecede antisosyal- durumu, Amerika’daki Hristiyan Amiş toplumunun tuhaf durumunu anımsıyorum.
Yoğunlukla Pensilvanya ve Amerikan orta batı eyaletlerinde yaşayan bu mezhep mensupları, 16’ncı yüzyıl sonunun, başka bir deyişle 400 yıl öncesinin konfor koşullarına sadık kalarak yaşamayı tercih ediyorlar.
Bugünün Amerika’sında…
‘Dış’ denen şey, onlar için 400 yıl önce donup kalmış yani…
‘İç’ ise elbette onlar için çok daha başka şeyler ifade ediyor.
230 bin civarında nüfusları var, adlarını ilk olarak İsviçre’de bu inanca öncülük etmiş Jacob Amman’dan almışlar. Hâlâ buggie diye adlandırdıkları ilkel at arabalarıyla ulaşım sağlıyorlar, askerlik yapmayı reddediyorlar, vergi ödemiyorlar, elektrik kullanmıyorlar, asla renkli kumaş giymiyorlar, modayı ve fastfoodu hayatlarına kesinlikle sokmuyorlar. Her şeyleri %100 organik ve %100 ilkel…
Ve…
Çok ilginç, eğer fotoğrafları çekilirse ruhlarının içlerinden uçup gideceğine inanıyorlar…
‘Dış tarafın, dışta kalanın, dünyevi olanın hiçbir önemi yok’ demek tam olarak bu olsa gerek ki bence ne bunu onaylamak ne de buna katlanmak mümkün.
Amişler öyle yaşıyorsa bu onların tercihi.
Bu arada; Amerikalı Amişler dışında da başka dinlere, başka mezheplere, başka başka tarikatlara mensup insanlar var öyle yaşamayı seçen.
İnançlarını başkalarına dayatmadıkları sürece sorun yok.
Elbette herkes kendi özel yaşamını biçimlendirme ve içle-dış arasında dilerse keskin bir tercih oluşturma hakkına sahip.
Ben kendi adıma; bu tercihimi belirlerken radikal olmaktansa liberal kalmayı yeğlerim. İçle dış arasında denge, bana göre en iyisi.
Sizce peki?..
***
Konu beki biraz dağıldı ama şu ‘iç-dış polemiği’ bir bakıma turnusol gibi:
Hangi tarafa samimiyetle meylediyorsanız, onu çekinmeden kendinize itiraf edebilmeniz önemli; çünkü ilk bakışta basit gibi gözüken bu tercihinizi dürüstçe kabullenmeniz; eşyayla, lüksle, konforla, makyajla hatta erotizmle sizi gerçekten mutlu edebilecek şeyler arasındaki kritik seçimlerinizi de etkiliyor.
Psikoloji ve Sosyal Psikoloji gibi bireyi irdeleyen bilimsel alanlarda bir iletişim modellemesi olarak karşımıza çıkan Johari Penceresi’nde geçtiği haliyle ‘başkalarının sizin hakkınızda bildiği ama sizin kendiniz hakkında bilmediğiniz şeyler’ bölgesi, işte tam da bu ayrıntılarla ilgili.
Meraklısına tabii…
Ama herhalde son elli bin yılda birbirimize -bazen de kendi kendimize- en çok sorduğumuz sorularından biri şudur:
İç mi, dış mı?
Hangisi daha önemli?
İlk bakışta fizikle kimyayı kıyaslar gibi gözüken bu soruyu, niyetimiz doğrultusunda azıcık daha açıp belki şöyle de sorabiliriz:
Sizin için iç güzelliği mi daha önemlidir, yoksa dış güzelliği mi?
Peki bunu bütün insanlara sorsak ve herkes dürüstçe yanıt verse hangi taraf ağır basar?
(???)
***
Prof.Dr. Ceren Akay’ın adını duymuş muydunuz?
Muhtemelen duymuşsunuzdur; sosyal medyada, özellikle de Twitter’da fenomen isimlerden biri. Herkesin yanında ve gereğinde herkesin karşısında olabilen çok cesur, çok dobra bir aktivist-akademisyen.
O güzel insan işte, iç-dış karşılaştırmasında kendi tarafını açıkça belli ediyor ve diyor ki:
‘Hamam böceği de böcektir, uğur böceği de. İkisini birbirinden ayıran dış görünüşüdür. Birisini elimize alır, şarkılar söyleriz. Diğeriniyse öldürmek için evimize türlü düzenekler kurarız.
Yani dış görünüş bu çağda her şeydir.
Dışı beğenilmeyenin içi de bu çağda pek fazla merak edilmez…’
Profesör Akay haklı.
Ama ‘ne yazık ki’ haklı!
Bizim çağımız ‘dışa bakma çağı’ ve bu elbette bizim kolektif yapıtımız.
Maalesef…
Bir ‘genelleme’ üzerine konuşuyoruz tabii ve herkes de öyle değildir.
Ama asıl sorun, çoğunluğa ilişkin öyle bir kültürü yaygınlaştırarak kendimize yaptığımız büyük kötülük…
Bir düşünün:
Dışarıdan kolayca görülemeyen şeylerin, örneğin ‘gerçek ve samimi iyiliğin’ artık nasıl değersizleştiğini
Buna karşın kötülüğün ne kadar çabuk ve kolay maskelenebildiğini
Ambalajın nasıl içindekinden daha değerli bir şeye dönüştüğünü
Çocuklarımızın neye özendiğini, neye yöneldiğini
Bir düşünün lütfen!
***
Anlayan zaten doğru anlamış olmalı:
‘Dışın hiçbir önemi yoktur!’ demiyorum. O, saçma bir konforsuzluk hali olur.
İşte tam da bu noktada, inançsal tercihlerine saygı duymakla birlikte açıklamasını kafama hâlâ oturtamadığım bir sosyal -daha doğrusu ileri derecede antisosyal- durumu, Amerika’daki Hristiyan Amiş toplumunun tuhaf durumunu anımsıyorum.
Yoğunlukla Pensilvanya ve Amerikan orta batı eyaletlerinde yaşayan bu mezhep mensupları, 16’ncı yüzyıl sonunun, başka bir deyişle 400 yıl öncesinin konfor koşullarına sadık kalarak yaşamayı tercih ediyorlar.
Bugünün Amerika’sında…
‘Dış’ denen şey, onlar için 400 yıl önce donup kalmış yani…
‘İç’ ise elbette onlar için çok daha başka şeyler ifade ediyor.
230 bin civarında nüfusları var, adlarını ilk olarak İsviçre’de bu inanca öncülük etmiş Jacob Amman’dan almışlar. Hâlâ buggie diye adlandırdıkları ilkel at arabalarıyla ulaşım sağlıyorlar, askerlik yapmayı reddediyorlar, vergi ödemiyorlar, elektrik kullanmıyorlar, asla renkli kumaş giymiyorlar, modayı ve fastfoodu hayatlarına kesinlikle sokmuyorlar. Her şeyleri %100 organik ve %100 ilkel…
Ve…
Çok ilginç, eğer fotoğrafları çekilirse ruhlarının içlerinden uçup gideceğine inanıyorlar…
‘Dış tarafın, dışta kalanın, dünyevi olanın hiçbir önemi yok’ demek tam olarak bu olsa gerek ki bence ne bunu onaylamak ne de buna katlanmak mümkün.
Amişler öyle yaşıyorsa bu onların tercihi.
Bu arada; Amerikalı Amişler dışında da başka dinlere, başka mezheplere, başka başka tarikatlara mensup insanlar var öyle yaşamayı seçen.
İnançlarını başkalarına dayatmadıkları sürece sorun yok.
Elbette herkes kendi özel yaşamını biçimlendirme ve içle-dış arasında dilerse keskin bir tercih oluşturma hakkına sahip.
Ben kendi adıma; bu tercihimi belirlerken radikal olmaktansa liberal kalmayı yeğlerim. İçle dış arasında denge, bana göre en iyisi.
Sizce peki?..
***
Konu beki biraz dağıldı ama şu ‘iç-dış polemiği’ bir bakıma turnusol gibi:
Hangi tarafa samimiyetle meylediyorsanız, onu çekinmeden kendinize itiraf edebilmeniz önemli; çünkü ilk bakışta basit gibi gözüken bu tercihinizi dürüstçe kabullenmeniz; eşyayla, lüksle, konforla, makyajla hatta erotizmle sizi gerçekten mutlu edebilecek şeyler arasındaki kritik seçimlerinizi de etkiliyor.
Psikoloji ve Sosyal Psikoloji gibi bireyi irdeleyen bilimsel alanlarda bir iletişim modellemesi olarak karşımıza çıkan Johari Penceresi’nde geçtiği haliyle ‘başkalarının sizin hakkınızda bildiği ama sizin kendiniz hakkında bilmediğiniz şeyler’ bölgesi, işte tam da bu ayrıntılarla ilgili.
Meraklısına tabii…