Hani Hasan Basri Çantay ile Mehmet Akif Ersoy birbirlerine ölüm vaki olursa çocuklarını emanet bırakmaya söz vermişler ya işte babam ve Nazım Amcada kendi aralarında buna benzer bir anlaşma yapmışlarmış. Bunu ancak biz babam hastalandığında öğrenmiş ve dostluklarının başka bir yönüne şahit olmuştuk. Babam ve Nazım Amca eğer kendilerine bir şey olursa veya hastalanırsalar mutlaka birbirlerine haber verme konusunda anlaşmışlardı. İşte babamın hastalanmasıyla birlikte durumdan ilk haberdar olan kişi yine Nazım Amca olmuştu. Haberi ben vermiştim. Hep iyi haberler alışan bizler şimdi birden hayatın farklı bir yüzüyle karşılaşmıştık. Ne gelirse ondan gelmiştir ve vardır bunda bir hayır dedim cep telefonumdan Nazım Amcayı aradım. Babam hastalığının ağır olduğunu bilmiyordu. Ona bu durumu belli etmemeye çalıştık, ama o yıllardır hastane çalışmış ve oradan emekli olmuştu. Oda bize, kendisinin hasta olmadığını göstermeye çalışıyordu. Başarılıda olmuş idi. Biz o hastalığını bilmedi dedik, oda bizler üzülmeyelim diye hiçbir zaman hastayım demedi. Babam benim rabbim yattığın yerde seni utandırmasın, makamın cennet olsun.
Nazım Amcayı aradım. Hemen cevap verdi. Hal hatır sordu. Ben söze nereden başlayacağımı bilmiyordum. Nazım Amca durumu anlamıştı ve bana ardı ardına sorular soruyordu. Sonunda ağladım. Gözyaşlarıma hâkim olamadım ve babamın çok hasta olduğunu Nazım Amcaya söyledim. İkimizde bir süre susmuştuk. Bir şeyler söylemeye cesaretim artık yoktu. Nazım Amca beni teselli etmeye çalıyor ve sabırlı olmamı istiyordu. Gün doğmadan neler doğar, her derdin çaresi vardı ve daha nice sözler telefonda söyleniyor ve bense ağlamaya devam ediyordum. Nazım Amca beni toparlamaya çalışıyordu. Dur dedi oğlum ben yarından tezi yok Erzurum’a geliyorum dedi. Babana bir şey söyleme diye de tembihte bulundu. Babamın hastalığı ve dosyasıyla ilgili bir şeyler soruyor ve bana bazı doktorların ismini veriyordu. Erzurum’da tanıdığı doktorun içerisinde organ naklinde olan ünlü bir isimden de söz ediyordu. Onun yanına gitmemi veyahut kendisi geldiğinde birlikte gitmemizi anlatıyordu. Nazım Amcam benim o anda bile kardeşinin, asker arkadaşının derdine çare olmaya çalışıyor, benim üzüntümü gidermeye çalışırken kendi hüznünü içinde yaşıyordu. Uzun süre konuştuk, o hep bana teselli veriyor ve yanımızda olduğunu söylüyordu. Hakikaten de o süreçte hep yanımızda oldu, destek verdi, elimizi tuttu, acımıza ortak oldu, babama son görevini de yapıp, gözü yaşlı bir şekilde Kırşehir’e geri döndü. Ama bizi hiç unutmadı hep aradı, sordu, babama verdiği sözün arkasında durdu. Nazım Amca telefon konuşmasından sonra Erzurum’a bilet alacağını söyleyerek konuşmasını sonlandırmıştı. Benden sonra babamı aramış ve nasip olursa ilerleyen günlerde onu görmek istediğini söylemişti. Babam, Nazım Amcanın sesini duyduğunda yüzünde güller açmış, neşesi yerine gelmişti. O günlerde en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biriydi Nazım Amca. Uzunca bir süre konuştular. Babam rahatsızlandığını ve bazı tahliller verdiğini anlattı Nazım Amcaya. İşte Nazım Amca’nın beklediği de buydu. Hasta olduğunu duymuş ve asker arkadaşı, can yoldaşının yanında olması gerektiğini daha gür bir sesle söylemeye başlamıştı. Babam gelmesine gerek olmadığını söylese de Nazım Amca’nın bir saniye bile durmaya artık tahammülü yoktu. Biletini aldığını iki gün sonra Erzurum’da olacağını söyleyerek telefonu kapattı. Babama baktım çok mutluydu. Gözleri ışıldamıştı. Can dediği, kader birliği yaptığı, asker arkadaşı, kardeşi gelecekti. İşte babamın arabasıyla aldığı, evine getirdiği son kişide Nazım Amca olacaktı. Ondan sonra babam bir daha ne arabasına binebildi nede tam olarak evden dışarıya çıkabildi. Nazım Amca sabah vakitlerinde Erzurum’da olacaktı. Ben ve kardeşim uyanamayız diye gelemeyeceğimizi söylemiştik. Babam erkenden kalkmış, annemle birlikte terminalin yolunu tutmuş, Nazım Amca’yı oradan alıp eve getirmişlerdi. Babam o an tüm dertlerini sanki unutmuştu. Bizler eve vardığımızda heyecan ve sevgi dolu askerlik anıları son bir kez daha anlatılıyordu, fakat bunun son kez anlatılacağını bilen çok az kişi vardı.
Nazım Amcayı aradım. Hemen cevap verdi. Hal hatır sordu. Ben söze nereden başlayacağımı bilmiyordum. Nazım Amca durumu anlamıştı ve bana ardı ardına sorular soruyordu. Sonunda ağladım. Gözyaşlarıma hâkim olamadım ve babamın çok hasta olduğunu Nazım Amcaya söyledim. İkimizde bir süre susmuştuk. Bir şeyler söylemeye cesaretim artık yoktu. Nazım Amca beni teselli etmeye çalıyor ve sabırlı olmamı istiyordu. Gün doğmadan neler doğar, her derdin çaresi vardı ve daha nice sözler telefonda söyleniyor ve bense ağlamaya devam ediyordum. Nazım Amca beni toparlamaya çalışıyordu. Dur dedi oğlum ben yarından tezi yok Erzurum’a geliyorum dedi. Babana bir şey söyleme diye de tembihte bulundu. Babamın hastalığı ve dosyasıyla ilgili bir şeyler soruyor ve bana bazı doktorların ismini veriyordu. Erzurum’da tanıdığı doktorun içerisinde organ naklinde olan ünlü bir isimden de söz ediyordu. Onun yanına gitmemi veyahut kendisi geldiğinde birlikte gitmemizi anlatıyordu. Nazım Amcam benim o anda bile kardeşinin, asker arkadaşının derdine çare olmaya çalışıyor, benim üzüntümü gidermeye çalışırken kendi hüznünü içinde yaşıyordu. Uzun süre konuştuk, o hep bana teselli veriyor ve yanımızda olduğunu söylüyordu. Hakikaten de o süreçte hep yanımızda oldu, destek verdi, elimizi tuttu, acımıza ortak oldu, babama son görevini de yapıp, gözü yaşlı bir şekilde Kırşehir’e geri döndü. Ama bizi hiç unutmadı hep aradı, sordu, babama verdiği sözün arkasında durdu. Nazım Amca telefon konuşmasından sonra Erzurum’a bilet alacağını söyleyerek konuşmasını sonlandırmıştı. Benden sonra babamı aramış ve nasip olursa ilerleyen günlerde onu görmek istediğini söylemişti. Babam, Nazım Amcanın sesini duyduğunda yüzünde güller açmış, neşesi yerine gelmişti. O günlerde en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biriydi Nazım Amca. Uzunca bir süre konuştular. Babam rahatsızlandığını ve bazı tahliller verdiğini anlattı Nazım Amcaya. İşte Nazım Amca’nın beklediği de buydu. Hasta olduğunu duymuş ve asker arkadaşı, can yoldaşının yanında olması gerektiğini daha gür bir sesle söylemeye başlamıştı. Babam gelmesine gerek olmadığını söylese de Nazım Amca’nın bir saniye bile durmaya artık tahammülü yoktu. Biletini aldığını iki gün sonra Erzurum’da olacağını söyleyerek telefonu kapattı. Babama baktım çok mutluydu. Gözleri ışıldamıştı. Can dediği, kader birliği yaptığı, asker arkadaşı, kardeşi gelecekti. İşte babamın arabasıyla aldığı, evine getirdiği son kişide Nazım Amca olacaktı. Ondan sonra babam bir daha ne arabasına binebildi nede tam olarak evden dışarıya çıkabildi. Nazım Amca sabah vakitlerinde Erzurum’da olacaktı. Ben ve kardeşim uyanamayız diye gelemeyeceğimizi söylemiştik. Babam erkenden kalkmış, annemle birlikte terminalin yolunu tutmuş, Nazım Amca’yı oradan alıp eve getirmişlerdi. Babam o an tüm dertlerini sanki unutmuştu. Bizler eve vardığımızda heyecan ve sevgi dolu askerlik anıları son bir kez daha anlatılıyordu, fakat bunun son kez anlatılacağını bilen çok az kişi vardı.