Nazım Amca’da babam gibi yıllarca bir arayış içinde olmuş, çalmadığı kapı bırakmamış, askerlik arkadaşı can dostunu bulmak için her yolu denemiş. Attığı her adım sonuçsuz kalmış ama o aramaktan vazgeçmemiş. Yıllar sonra kızının eşinin tayini Erzincan’a çıkıncaya kadar umutsuz arayış hep devam etmiş. Erzincan ili ilk andan itibaren ona Erzurum’u ve asker arkadaşını hatırlatmıştı. Bu sefer sanki onu bulacağına daha emin olmuştu. O yıllarda insanların birbiri ile iletişim kurduğu iki yol vardı, biri mektup yazmak diğeri ise telefon açmaktı. Nazım Amca’nın aklına arkadaşına ulaşmanın yolu olarak telefon fihristi gelmiş ve Erzurum’a ait olan bir fihrist bulmuştu. PTT belli yıl aralıklarla bu fihristi yeniler ve ücretsiz dağıtımını yapardı. Telefon sahibi olanların isimleri alfabetik sırayla yer alır, aradığı kişinin telefon numarasını bulmak isteyenler oradan isteklerine ulaşırdı. Nazım Amca’nın tam aradığı da bu idi. Fihrist sayfalarına bakacak babamın ismini bulursa hemen telefon numarasını alıp çevirmeye başlayacaktı. Damadının da yardımıyla fihrist alınmış sayfalar hızlı bir şekilde çevrilmeye başlanmıştı. Sonunda H harfine gelindiğinde ise Nazım Amca’nın heyecanı artmıştı. Bize de anlatmıştı Nazım Amca o andaki sevincini ve şaşkınlığını. Şaşkındı çünkü babamın adı ve soyadını taşıyan 7 isim vardı fihrist içinde. Bunlarda hangisi Nazım Amca’nın asker arkadaşıydı şimdilik bu kısım cevapsız kalmıştı. Nazım Amca işin buraya kadar gelmiş olmasından mutlu idi, altı üstü 7 isim vardı. Karar verdi ve listede yer alan 7 ismi de arayacaktı. Kâğıt ve kalemini aldı, numaraları yazıp, telefonun yanı başında ki sandalyeye oturdu. Durdu, düşündü, yerinden kalktı, odada dolaştı ve tekrar yerine döndü. Onun bu hali evdekilere garip gelmemişti. Nazım Amca ne zaman mutlu olsa hep böyle davranırdı. Babalarının neden mutlu olduğunu onlarda biliyordu. Yıllarca evde hep askerlik anıları anlatılmış ve babam o evin bir ferdi gibiymiş gibi kabul görürmüş. Nazım Amca’nın tüm çocukları ve hayat arkadaşı Şehriye Teyze’de can kulağı ile anlatılanları dinlermiş. Tıpkı babamın bize anlattığı gibiydi, Nazım Amca’nın ev halkı ile olan askerlik anıları. İki ailece buluştuğumuzda hepimizin sanki yıllardır bir arada kalmışız gibi davranmamızın sebebi de buydu. Yani Nazım Amca ve babam bizleri yıllar önce o buluşma gününe hazırlamışlardı. Onlar vefanın son temsilcileri gibiydiler, aynı kandan olmamalarına rağmen candılar, birbirlerine candan öte bağlı idiler.
Nazım Amca artık önünde ki listeye bakıp numarayı çevirme vaktinin geldiğini anlamıştı. Yazılan numaralardan ilkini çevirmiş ve beklemeye koyulmuştu. Karşı taraftan alo diye ses gelince Nazım Amca’da soruları sormaya başlamıştı. İlk aramada sorulan sorular ile karşı taraftan verilen cevaplar onu memnun etmemişti. Askerlik arkadaşı, can dostu Haydar bu değildi. Yoksa liste de yer alanların hiç biri aradığı kişi değil miydi? Ahizeyi yerine koydu, gözlerini ovuşturdu, ayak ayaküstüne atıp, bir süre sessizce bekledi. Şehriye Teyze, eşinin mutsuz olduğunu anlamıştı. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu, çocuklarının babasının içinde ki hasreti en iyi o biliyordu. Her daim ona destek olmuş, onunla aynı yollardan geçmişti. Şehriye Teyze’de koca yürekli bir insan, tam Anadolu kadını. Cömert, yufka yürekli, insan dostu, güler yüzlü olan Şehriye Teyze, hemen eşinin yanına gitmiş, onu teselli etmiş. Nazım Amca’ya mutlaka arkadaşını bulacağını ve hasretin sona ereceğini birkaç kez tekrarlamış. Oturduğu yerden Nazım Amca’yı kaldırmış ve mutfağa geçip bir bardak çay içirmiş. Şehriye Teyze eşinin kafasını dağıtmaya çalışmış ve o gün telefon aramasına ara vermişler. Ara verilmiş ama Nazım Amca’nın aklı hep o listede telefonda aldığı cevaplarda kalmıştı. Ya diğerleri de aynı cevapları verir ve can dostuma kavuşmazsam o zaman ne yaparım endişesi aklından hiç çıkmıyormuş. Gece geç saatte yataktan fırlamış, kendini bir anda telefonun yanı başında bulmuştu. Bir gözü liste de bir gözü telefonda uzun bir süre beklemiş. Acaba bir numarada daha arasam mı diye düşünmüş. O saatte aramanın doğru olmayacağını bildiğinden bu fikrinden vazgeçmiş. Yatağa geri dönmüş ama gözüne uyku girmemiş. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüp durmuş. Sabah olmayacak gibi hissetmiş. Gecenin uzunluğundan kendince şikâyet etmiş. O gün gözü uyku tutmayan biri de Şehriye Teyze olmuş. Eşini o halde görünce uyuyamamış fakat o halini belli etmemiş. Nazım Amca’yı kendi haline bırakmış, uyuyormuş gibi yapmış gece boyunca. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte tüm aile halkı uyanmış, Nazım Amca’yı telefon başında, sandalyenin üstünde görünce durumu bildiklerinden dolayı şaşırmamışlar. Nazım Amca sesleri duyunca gözlerini açmış, üstünü başını değiştirip, kahvaltısını da yaptıktan sonra telefonun başında, liste elinde görevinin başına dönmüş. O gün içinde farklı bir umut varmış ve sevdiğine kavuşturacak haberi alacağına eminmiş. Bir iki kişiyi daha aramış, fakat sonuç yine aynı olmuş. Sıra liste de dördüncü sırada yer alan isme gelmiş. Numara aranmış. Telefonu açan sesten geri dönen cevaplarla odada gülme sesiyle karışık ağlama duyulmuş. Mutfakta kahvaltı da olanlar hızla babalarının yanına koşmuşlar. Nazım Amca gülüyor, birbiri ardına yeni sorular soruyormuş.
Nazım Amca artık önünde ki listeye bakıp numarayı çevirme vaktinin geldiğini anlamıştı. Yazılan numaralardan ilkini çevirmiş ve beklemeye koyulmuştu. Karşı taraftan alo diye ses gelince Nazım Amca’da soruları sormaya başlamıştı. İlk aramada sorulan sorular ile karşı taraftan verilen cevaplar onu memnun etmemişti. Askerlik arkadaşı, can dostu Haydar bu değildi. Yoksa liste de yer alanların hiç biri aradığı kişi değil miydi? Ahizeyi yerine koydu, gözlerini ovuşturdu, ayak ayaküstüne atıp, bir süre sessizce bekledi. Şehriye Teyze, eşinin mutsuz olduğunu anlamıştı. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu, çocuklarının babasının içinde ki hasreti en iyi o biliyordu. Her daim ona destek olmuş, onunla aynı yollardan geçmişti. Şehriye Teyze’de koca yürekli bir insan, tam Anadolu kadını. Cömert, yufka yürekli, insan dostu, güler yüzlü olan Şehriye Teyze, hemen eşinin yanına gitmiş, onu teselli etmiş. Nazım Amca’ya mutlaka arkadaşını bulacağını ve hasretin sona ereceğini birkaç kez tekrarlamış. Oturduğu yerden Nazım Amca’yı kaldırmış ve mutfağa geçip bir bardak çay içirmiş. Şehriye Teyze eşinin kafasını dağıtmaya çalışmış ve o gün telefon aramasına ara vermişler. Ara verilmiş ama Nazım Amca’nın aklı hep o listede telefonda aldığı cevaplarda kalmıştı. Ya diğerleri de aynı cevapları verir ve can dostuma kavuşmazsam o zaman ne yaparım endişesi aklından hiç çıkmıyormuş. Gece geç saatte yataktan fırlamış, kendini bir anda telefonun yanı başında bulmuştu. Bir gözü liste de bir gözü telefonda uzun bir süre beklemiş. Acaba bir numarada daha arasam mı diye düşünmüş. O saatte aramanın doğru olmayacağını bildiğinden bu fikrinden vazgeçmiş. Yatağa geri dönmüş ama gözüne uyku girmemiş. Yatakta bir o yana bir bu yana dönüp durmuş. Sabah olmayacak gibi hissetmiş. Gecenin uzunluğundan kendince şikâyet etmiş. O gün gözü uyku tutmayan biri de Şehriye Teyze olmuş. Eşini o halde görünce uyuyamamış fakat o halini belli etmemiş. Nazım Amca’yı kendi haline bırakmış, uyuyormuş gibi yapmış gece boyunca. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte tüm aile halkı uyanmış, Nazım Amca’yı telefon başında, sandalyenin üstünde görünce durumu bildiklerinden dolayı şaşırmamışlar. Nazım Amca sesleri duyunca gözlerini açmış, üstünü başını değiştirip, kahvaltısını da yaptıktan sonra telefonun başında, liste elinde görevinin başına dönmüş. O gün içinde farklı bir umut varmış ve sevdiğine kavuşturacak haberi alacağına eminmiş. Bir iki kişiyi daha aramış, fakat sonuç yine aynı olmuş. Sıra liste de dördüncü sırada yer alan isme gelmiş. Numara aranmış. Telefonu açan sesten geri dönen cevaplarla odada gülme sesiyle karışık ağlama duyulmuş. Mutfakta kahvaltı da olanlar hızla babalarının yanına koşmuşlar. Nazım Amca gülüyor, birbiri ardına yeni sorular soruyormuş.