Sağlık ve boş vakit!... Bu iki nimetten daha büyük bir nimet ne olabilir?
Hiç!.. Fakat kıymeti takdir edilemeyen iki nimet de işte bu sağlık ve boş vakittir.
İnsan dünyalı değil, dünyadaki hayatı geçici, bu fena yurdunda bir misafir. Onun ebedi hayatı ahirete varınca başlar.
Ahrette ise yaşanılacak iki bölge var: cennet ya da cehennem.
Dünya hayatındaki eylemler, kişinin ahiretteki hayatını biçimlendirir. Kuran ve Hadislerde bu husus yoğun şekilde yer alır. O halde insan, uyku ve dinlenme dışında, gideceği yerle ilgili statik değil aksiyoner bir halde yaşamalı.
Tembellikle temenni etmekle ömrü geçirmek büyük kayıptır.
İnsan dünyaya ve insanlara derinden bağlanınca sağlığını ve zamanını onlara iliştirir. Ahiret artık onun için ya yoktur ya da uzaktır. O, dünyevî bir hayat sürer. İdeoloji, felsefi bakış, siyasi tercih, ticari, sanayi ve kültürel uğraşlar insanın ömrünü alır. Bu kurguya uygun yaşayanlar ‘dünya insanıdır.’
İnsan elbette rızkı için de çalışacak. Ancak dünyada sadece bunun için bulunduğunu sanmak, kişisel sağlığı ve zamanı boşa harcamak anlamı taşır.
İnsanın eylemleri, niyetle dinî ve dünyevî bir değer kazanır. İnanç insanı, niyet ve eyleminde, ebedi hayatı düşünerek hareket eder. Yolcu olduğu gerçeğini aklından çıkarmaz ve dünyaya bağlanmaz. Daima ecelini ve amelini yoklar. Yolculuğu her an bitebilir, ameli yoksa ne yapacaktır? Bu kaygı onu ‘ahiret adamı’ kılar.
İnsan dünyadan gelip geçen bir yolcu olduğu gerçeğini içselleştirdiğinde bakış açısı değişir. Kimseye karşı kıskançlık göstermez, düşmanca his taşımaz, kavganın gürültünün tarafı olmaz, kimseye karşı ahlaksızca davranmaz; şu nedenle ki o bir yolcudur.
İnsanın dünya hayatı dakika dakika saat saat gün gün bir ırmak gibi akıp gider; hızla yaklaşan ise ahiret denizidir.
Dünya; iş günü, hesap günü değil; ahiret ise hesap günü iş günü değil. Her insan dünya hayatının hesabını vermek üzere ahirete döner. Ölmekle nereye gittiğini anlayan insan, Yaratıcının istediği alış-verişi yapar, zira her yolcuya belirlenen ve hesabı sorulacak olan görev budur.
Hiç!.. Fakat kıymeti takdir edilemeyen iki nimet de işte bu sağlık ve boş vakittir.
İnsan dünyalı değil, dünyadaki hayatı geçici, bu fena yurdunda bir misafir. Onun ebedi hayatı ahirete varınca başlar.
Ahrette ise yaşanılacak iki bölge var: cennet ya da cehennem.
Dünya hayatındaki eylemler, kişinin ahiretteki hayatını biçimlendirir. Kuran ve Hadislerde bu husus yoğun şekilde yer alır. O halde insan, uyku ve dinlenme dışında, gideceği yerle ilgili statik değil aksiyoner bir halde yaşamalı.
Tembellikle temenni etmekle ömrü geçirmek büyük kayıptır.
İnsan dünyaya ve insanlara derinden bağlanınca sağlığını ve zamanını onlara iliştirir. Ahiret artık onun için ya yoktur ya da uzaktır. O, dünyevî bir hayat sürer. İdeoloji, felsefi bakış, siyasi tercih, ticari, sanayi ve kültürel uğraşlar insanın ömrünü alır. Bu kurguya uygun yaşayanlar ‘dünya insanıdır.’
İnsan elbette rızkı için de çalışacak. Ancak dünyada sadece bunun için bulunduğunu sanmak, kişisel sağlığı ve zamanı boşa harcamak anlamı taşır.
İnsanın eylemleri, niyetle dinî ve dünyevî bir değer kazanır. İnanç insanı, niyet ve eyleminde, ebedi hayatı düşünerek hareket eder. Yolcu olduğu gerçeğini aklından çıkarmaz ve dünyaya bağlanmaz. Daima ecelini ve amelini yoklar. Yolculuğu her an bitebilir, ameli yoksa ne yapacaktır? Bu kaygı onu ‘ahiret adamı’ kılar.
İnsan dünyadan gelip geçen bir yolcu olduğu gerçeğini içselleştirdiğinde bakış açısı değişir. Kimseye karşı kıskançlık göstermez, düşmanca his taşımaz, kavganın gürültünün tarafı olmaz, kimseye karşı ahlaksızca davranmaz; şu nedenle ki o bir yolcudur.
İnsanın dünya hayatı dakika dakika saat saat gün gün bir ırmak gibi akıp gider; hızla yaklaşan ise ahiret denizidir.
Dünya; iş günü, hesap günü değil; ahiret ise hesap günü iş günü değil. Her insan dünya hayatının hesabını vermek üzere ahirete döner. Ölmekle nereye gittiğini anlayan insan, Yaratıcının istediği alış-verişi yapar, zira her yolcuya belirlenen ve hesabı sorulacak olan görev budur.