“Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o, Rabbinden bir nûr üzerinde değil midir? Allah’ı anmak hususunda kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte bunlar açık bir sapıklık içindedir.” (Zümer 22)
Ayette geçen ‘şeraha’ fiili bir şeyi açmak anlamındadır. Yukarıdaki ayette ve alta aldığımız Nahl suresinin 106. ayetinde ‘şeraha’ fiili aynı anlamda kullanılmıştır: “Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse Allah tarafından onlara büyük azap vardır.”
İman kalbi aydınlatan bir nur ve büyük bir lütuftur. Her kişi ‘ben kimim?’, ‘bu âleme nereden geldik?’, ‘ölünce nereye gidiyoruz?’; ‘bu evrenin bir sahibi var mı, varsa o kimdir?’ gibi pek çok soruyu kendine sorup bir cevap aramalıdır. Bu sorulara olumlu birer cevap bulabileceği bir aklı, iradesi, hafızası olduğu gibi, bu konuda oluşmuş muazzam bir bilgi denizi de kendi hizmetinde olacaktır. Varoluşa ve onun sahibine karşı kişinin göstereceği samimi tecessüsü karşılıksız kalmayacak ve Allah Teâlâ iman nurunu arayan kulunun gönlünü İslam’a açacaktır. İmanı arzu edip kabul eden kişinin kalbi aydınlanınca huyları da yumuşar; o artık sapıklıktan, şaşkınlıktan, inkârdan, şüpheden kurtulmuş, Allah’ın izniyle hidayet (kurtuluş) yolunu bulmuştur.
Kalbi aydınlatan Allah’ın nurunun ne olduğu? Hazreti Muhammed (sav)’den soruldu. Buyurdular ki: “Nur, kalbe girdiği zaman kalp açılır ve genişler. Bunun alâmeti kişinin ahireti öncelemesi, fani dünyadan uzaklaşması ve ölüme karşı hazırlıklı olmasıdır.”
Dinden söz edilmesinden hoşlanmayan, Kuran okunurken dinlemek istemeyen, dini öğütlere kulak asmayan ve hatta alay etmeye cüret edenin inanması ve tutumu devam ettikçe kalbi katılaşır; öyle ki artık kalp hiçbir iman nurunu kabul edemeyecek derecede katı ve karanlık bir yapı kazanır. Kuran’dan öğreniyoruz ki Allah, iman aydınlığını ve manevi şifayı reddeden kalplere ışık ve şifa vermeyecektir:
“Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları kalplerini kirletmiştir.” (83/14)
“Kalplerinde hastalık olanlara gelince…” (Nahl 129)
Öte yandan inkarcı olmadıkları halde kalplerinde sıkıntı hissedenler, bazen rahatlayıp bazen daralanlar bilmeliler ki, evet kalpleri tam olarak iman aydınlığına kavuşmamıştır, fakat yüreklerini susturmaz da, Hakk’a olan yönelmelerini devam ettirirlerse, yüreklerinde tam bir iman aydınlanması gerçekleşecek ve bu aydınlanma mutlu bir hayat yaşamalarına yetecektir.
Sonuç: Kalpte iman aydınlanması gerçekleşince kişi Kuran’a ve Sünnet’e yürekten tabi olur. Başkalarının olumsuz hâlleri kendisini artık pek etkilemez; dinî olarak, o, doğru olan her ne ise, daima onları yapar, yapmaya çalışır. Menfaatine ters düşse bile doğru olandan yüzünü çevirmez. Allah’a itaatsizliğin ağır sonuçlarını bildiğinden kişi, her şartta Allah yolunda yürümeye devam eder. İstikametini koruması, hayatın zorluklarına sabretmesi, sonunda kişiyi ebedi hayatın yurdu Cennete kavuşturur, inşallah.
Ayette geçen ‘şeraha’ fiili bir şeyi açmak anlamındadır. Yukarıdaki ayette ve alta aldığımız Nahl suresinin 106. ayetinde ‘şeraha’ fiili aynı anlamda kullanılmıştır: “Kalbi imanla dolu olarak mutmain iken, dini inkâr etmeye mecbur bırakılıp da yalnız dilleriyle inkâr sözünü söyleyenler hariç, kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederek gönlünü inkâra açar, göğsüne küfrü yerleştirirse Allah tarafından onlara büyük azap vardır.”
İman kalbi aydınlatan bir nur ve büyük bir lütuftur. Her kişi ‘ben kimim?’, ‘bu âleme nereden geldik?’, ‘ölünce nereye gidiyoruz?’; ‘bu evrenin bir sahibi var mı, varsa o kimdir?’ gibi pek çok soruyu kendine sorup bir cevap aramalıdır. Bu sorulara olumlu birer cevap bulabileceği bir aklı, iradesi, hafızası olduğu gibi, bu konuda oluşmuş muazzam bir bilgi denizi de kendi hizmetinde olacaktır. Varoluşa ve onun sahibine karşı kişinin göstereceği samimi tecessüsü karşılıksız kalmayacak ve Allah Teâlâ iman nurunu arayan kulunun gönlünü İslam’a açacaktır. İmanı arzu edip kabul eden kişinin kalbi aydınlanınca huyları da yumuşar; o artık sapıklıktan, şaşkınlıktan, inkârdan, şüpheden kurtulmuş, Allah’ın izniyle hidayet (kurtuluş) yolunu bulmuştur.
Kalbi aydınlatan Allah’ın nurunun ne olduğu? Hazreti Muhammed (sav)’den soruldu. Buyurdular ki: “Nur, kalbe girdiği zaman kalp açılır ve genişler. Bunun alâmeti kişinin ahireti öncelemesi, fani dünyadan uzaklaşması ve ölüme karşı hazırlıklı olmasıdır.”
Dinden söz edilmesinden hoşlanmayan, Kuran okunurken dinlemek istemeyen, dini öğütlere kulak asmayan ve hatta alay etmeye cüret edenin inanması ve tutumu devam ettikçe kalbi katılaşır; öyle ki artık kalp hiçbir iman nurunu kabul edemeyecek derecede katı ve karanlık bir yapı kazanır. Kuran’dan öğreniyoruz ki Allah, iman aydınlığını ve manevi şifayı reddeden kalplere ışık ve şifa vermeyecektir:
“Hayır! Bilakis onların işlemekte oldukları kalplerini kirletmiştir.” (83/14)
“Kalplerinde hastalık olanlara gelince…” (Nahl 129)
Öte yandan inkarcı olmadıkları halde kalplerinde sıkıntı hissedenler, bazen rahatlayıp bazen daralanlar bilmeliler ki, evet kalpleri tam olarak iman aydınlığına kavuşmamıştır, fakat yüreklerini susturmaz da, Hakk’a olan yönelmelerini devam ettirirlerse, yüreklerinde tam bir iman aydınlanması gerçekleşecek ve bu aydınlanma mutlu bir hayat yaşamalarına yetecektir.
Sonuç: Kalpte iman aydınlanması gerçekleşince kişi Kuran’a ve Sünnet’e yürekten tabi olur. Başkalarının olumsuz hâlleri kendisini artık pek etkilemez; dinî olarak, o, doğru olan her ne ise, daima onları yapar, yapmaya çalışır. Menfaatine ters düşse bile doğru olandan yüzünü çevirmez. Allah’a itaatsizliğin ağır sonuçlarını bildiğinden kişi, her şartta Allah yolunda yürümeye devam eder. İstikametini koruması, hayatın zorluklarına sabretmesi, sonunda kişiyi ebedi hayatın yurdu Cennete kavuşturur, inşallah.