Avrupa’da Hollanda 1574, İngiltere 1743, İspanya 1761, Fransa 1792, Almanya 1841 yıllarında millî marşlarını kabul etmiştir. Mahmudiye, Mecidiye adı altında bazı padişahların adına düzenlenmiş marşlar bulunmasına rağmen Osmanlı Devleti’ne ait resmî bir marş bulunmamaktaydı. Millî Mücadele’nin henüz başlarında Ankara Hükümeti, İstanbul Hükümeti’ni devre dışı bırakmak, askerde birlik ve dirliği canlı tutmak amacıyla 25 Ekim 1920 tarihinde millî marşı yazımı yarışması için Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde ilana çıkıldı.
724 şiirin katıldığı yarışmada istenen vasıflara haiz bir şiir gelmediği için Hamdullah Suphi Tanrıöver Millî Mücadele’de yer alan Mehmet Akif’ten İstiklal Marşı niteliğine sahip bir şiir yazmasını rica etmiş, o da ödülü almamak kaydıyla iki gün içinde bugünkü Millî Marşımızı yazarak yarışmaya katılmıştır.
Kurulun süzgecinden geçen bu şiiri, Hamdullah Suphi Tanrıöver 12 Mart 1921 tarihinde mecliste okumuş, çok beğenilen şiir Millî Marş olarak kabul edilmiştir.
17 Mart 1921 tarihinde Marşın bestelenmesi için ilana çıkılmış, fakat gelen besteleri değerlendirecek, musikiden anlayan bir kurul oluşturulamadığı için Millî Marş’ın bestesinin kabul edilmesi bir süreliğine ertelenmiştir.
1921 yılında Güftesi belli olan ama bestesi belli olmayan Millî Marşımızı bazı müzisyenler bestelemiş ve halka kendi bestelerini dinletir olmuşlardı. Millî Marş’ın bestesinin kabul edileceği 12 Temmuz 1923 yılına kadar İstanbul Rumeli taraflarında Ali Rıfat’ın, Anadolu yakasında Mehmet Zati’nin, İzmir ve Eskişehir taraflarında İsmail Zühtü’nün, Edirne taraflarında Ahmet Yekta’nın, Ankara civarlarında Osman Zeki Üngör’ün besteleri çalınmaktaydı.
12 Şubat 1923 yılında İstiklal Marşı’nın şiirinin bestelenmesi için ilana çıkılmıştır. 12 Temmuz 1923 yılında Maarif Vekâleti tarafından oluşturulan bir komisyon, yarışmaya katılanlar arasından Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini Millî Marş’ın bestesi olarak kabul etmiştir. Bundan sonra bu seçime itirazlar yükselmeye başlamıştır.
Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinin düzenlemesinin iyi olmadığı, bestenin seçimini yapan komisyonda Ali Rıfat Çağatay’ın kardeşi Semih Rıfat’ın bulunduğu ve dolayısı ile kardeşine iltimas geçtiği, o dönem Şark Musikisi Cemiyeti başkanı olan Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinin alaturka olduğu, alaturka musikiden de marş olunamayacağı şeklinde karşı çıkmalar olmuştur.
Ali Rıfat Çağatay’ın eserinin encümen tarafından kabul edilmesine rağmen Mehmet Zühtü 27 Temmuz 1923 yılında Atatürk ile beraber İzmir’e gelen Latife Hanım’a ulaşmış, Millî Marşın seçiminde haksızlık yapıldığını, yarışmaya katılan eserlerin Viyana Konservatuvarına gönderilerek orada seçimin yapılmasını istemiş, İsmail Zühtü ise eserini Atatürk’e sunarak kendi eserinin seçilmesini istemiş, o dönemde Cumhurbaşkanlığı Riyaset-i Cumhur Orkestrası şefi olan Zeki Üngör, kendi bestesini Cumhuriyet Marşı olarak Atatürk’e dinleterek onun gözüne girmeye çalışmıştır. 1923 yılında kabul edilen Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi 1930 yılına kadar İstiklal Marşı’nın bestesi olarak çalınmış, 1930 yılında oluşturulan bir kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi yerine Osman Zeki Üngör’ün bestesini İstiklal Marşı’nın bestesi olarak kabul etmiştir.
Ali Rıfat Çağatay’ın bestesine yapılan eleştiriler Osman Zeki Üngör’ün bestesi için de yapılmıştır. İstiklal Marşı’nın bestelenmesi yarışmanın 1923 yılında yapıldığı, Zeki Güngör’ün ise bestesini 1922 yılında İzmir’in kurutuluşu sırasında yaptığı, daha sonra bu besteyi İstiklal Marşı’nın sözlerine uyumlu hâle getirmeye çalıştığı ve bu nedenle bestede tecvit (prozodi) hatalarının olduğu, bestenin Carmen Silva operetinin müziğine benzediği, yavaş olduğu şeklinde itirazlar olmuştur. Aslında ilk beste de ikinci beste de İstiklal Marşı’nın güftesine uyum sağlayabilecek nitelikte değildir.
İstiklal Marşı’nın bireysel okunduğunda insana daha fazla hissiyat vermesi, Türk Milletinin Doğu Batı karşısındaki ikileminin marşına yansıyan dramıdır. Beste ve güftenin uyumu evliliğe benzer, zaten beste Farsça bağlamak demektir. Sözün müziğe nikâh akdi gibi bağlanmasıdır. İstiklal Marşı’nın güftesi doğulu, ağır, uzun solukludur. Beste Batı tarzındadır. Beste, muhteşem bir tanzim olan güfteye kendini beğendirmek, ona ayak uydurmak için çaba harcayan zavallı bir iç güveyiye benzemektedir.
724 şiirin katıldığı yarışmada istenen vasıflara haiz bir şiir gelmediği için Hamdullah Suphi Tanrıöver Millî Mücadele’de yer alan Mehmet Akif’ten İstiklal Marşı niteliğine sahip bir şiir yazmasını rica etmiş, o da ödülü almamak kaydıyla iki gün içinde bugünkü Millî Marşımızı yazarak yarışmaya katılmıştır.
Kurulun süzgecinden geçen bu şiiri, Hamdullah Suphi Tanrıöver 12 Mart 1921 tarihinde mecliste okumuş, çok beğenilen şiir Millî Marş olarak kabul edilmiştir.
17 Mart 1921 tarihinde Marşın bestelenmesi için ilana çıkılmış, fakat gelen besteleri değerlendirecek, musikiden anlayan bir kurul oluşturulamadığı için Millî Marş’ın bestesinin kabul edilmesi bir süreliğine ertelenmiştir.
1921 yılında Güftesi belli olan ama bestesi belli olmayan Millî Marşımızı bazı müzisyenler bestelemiş ve halka kendi bestelerini dinletir olmuşlardı. Millî Marş’ın bestesinin kabul edileceği 12 Temmuz 1923 yılına kadar İstanbul Rumeli taraflarında Ali Rıfat’ın, Anadolu yakasında Mehmet Zati’nin, İzmir ve Eskişehir taraflarında İsmail Zühtü’nün, Edirne taraflarında Ahmet Yekta’nın, Ankara civarlarında Osman Zeki Üngör’ün besteleri çalınmaktaydı.
12 Şubat 1923 yılında İstiklal Marşı’nın şiirinin bestelenmesi için ilana çıkılmıştır. 12 Temmuz 1923 yılında Maarif Vekâleti tarafından oluşturulan bir komisyon, yarışmaya katılanlar arasından Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini Millî Marş’ın bestesi olarak kabul etmiştir. Bundan sonra bu seçime itirazlar yükselmeye başlamıştır.
Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinin düzenlemesinin iyi olmadığı, bestenin seçimini yapan komisyonda Ali Rıfat Çağatay’ın kardeşi Semih Rıfat’ın bulunduğu ve dolayısı ile kardeşine iltimas geçtiği, o dönem Şark Musikisi Cemiyeti başkanı olan Ali Rıfat Çağatay’ın bestesinin alaturka olduğu, alaturka musikiden de marş olunamayacağı şeklinde karşı çıkmalar olmuştur.
Ali Rıfat Çağatay’ın eserinin encümen tarafından kabul edilmesine rağmen Mehmet Zühtü 27 Temmuz 1923 yılında Atatürk ile beraber İzmir’e gelen Latife Hanım’a ulaşmış, Millî Marşın seçiminde haksızlık yapıldığını, yarışmaya katılan eserlerin Viyana Konservatuvarına gönderilerek orada seçimin yapılmasını istemiş, İsmail Zühtü ise eserini Atatürk’e sunarak kendi eserinin seçilmesini istemiş, o dönemde Cumhurbaşkanlığı Riyaset-i Cumhur Orkestrası şefi olan Zeki Üngör, kendi bestesini Cumhuriyet Marşı olarak Atatürk’e dinleterek onun gözüne girmeye çalışmıştır. 1923 yılında kabul edilen Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi 1930 yılına kadar İstiklal Marşı’nın bestesi olarak çalınmış, 1930 yılında oluşturulan bir kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesi yerine Osman Zeki Üngör’ün bestesini İstiklal Marşı’nın bestesi olarak kabul etmiştir.
Ali Rıfat Çağatay’ın bestesine yapılan eleştiriler Osman Zeki Üngör’ün bestesi için de yapılmıştır. İstiklal Marşı’nın bestelenmesi yarışmanın 1923 yılında yapıldığı, Zeki Güngör’ün ise bestesini 1922 yılında İzmir’in kurutuluşu sırasında yaptığı, daha sonra bu besteyi İstiklal Marşı’nın sözlerine uyumlu hâle getirmeye çalıştığı ve bu nedenle bestede tecvit (prozodi) hatalarının olduğu, bestenin Carmen Silva operetinin müziğine benzediği, yavaş olduğu şeklinde itirazlar olmuştur. Aslında ilk beste de ikinci beste de İstiklal Marşı’nın güftesine uyum sağlayabilecek nitelikte değildir.
İstiklal Marşı’nın bireysel okunduğunda insana daha fazla hissiyat vermesi, Türk Milletinin Doğu Batı karşısındaki ikileminin marşına yansıyan dramıdır. Beste ve güftenin uyumu evliliğe benzer, zaten beste Farsça bağlamak demektir. Sözün müziğe nikâh akdi gibi bağlanmasıdır. İstiklal Marşı’nın güftesi doğulu, ağır, uzun solukludur. Beste Batı tarzındadır. Beste, muhteşem bir tanzim olan güfteye kendini beğendirmek, ona ayak uydurmak için çaba harcayan zavallı bir iç güveyiye benzemektedir.
Slm ben absnnsns