“Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara; Yahudi ya da Hristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız, dediler. De ki; hayır! Biz, hanif olan İbrahim'in dinine uyarız. O, müşriklerden değildi.” (Bakara 135)
Çünkü Kudüs şereflidir. ‘Şeref-ül mekân bil mekin / mekânların şerefi içindekilerle ölçülür’ hikmetli sözü gereği, yeryüzünün peygamberlerle şereflenmiş yegâne şehri olduğundan Kudüs’e gitmeliyiz.
Rabbimizin, âlemlere rahmet madeni kıldığı, habibi ve manevi hastalıkların evrensel tabibi Hz. Muhammed aleyhisselamı, Cibril (as) ve melek ordusu refakatinde, etrafını mübarek kıldığı Beyti Makdis’e, Hz. Burak ile getirip oradan ahret âlemine ulaştırdığı yer olduğu için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Mescid-i Aksa’yı peygamberleri için vahiy alma, namaz ve yakarış makamı kıldığı ve manevi yakınlığa mazhar bir belde olduğu için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Peygamberlerin neden bu coğrafyada kümelendiğini tefekkür etmek imkânını sağladığı için, Kudüs’e gitmeliyiz. (Bu konuda son bölümde izahatta bulunulmaya çalışılacaktır.)
Rabbimiz, Kur’an’da, "Yeryüzünde dolaşın da günaha gömülüp gitmiş olanların sonunu görün!"; "Yeryüzünü dolaşın ve önce yaşamış olan günahkârların sonlarının ne olduğunu görün: onların çoğu Allah'tan başka varlıklara veya güçlere ilahî sıfatlar yakıştırmışlardı."; “ Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin. Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!” buyurduğu, gezilip görülecek hadiselerin yaşandığı bir bölge olduğu için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Rabbimiz; İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un, Davud’un, Eyyüb’ün, Yunus’Un, Musa’nın, Harun’un, Süleyman’ın ve İsa’nın Hıristiyan yahut Yahudi olmadığını bildirdi. (Bakara 136–140 vd. ayetler) Bu kutlu peygamberlerin yaşadığı coğrafyayı, şehirleri tanımak, onların ibretlik hatıralarını yad etmek, hakkın nasıl batıla ve şirke dönüştüğünü, inançların Kudüs mabetlerindeki dini ritüelleri üzerinden, gözle görüp Kur’an’la müzakere etmek için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Şirki toplumsal düzen haline getirmiş, nefislerine zulmetmiş şehirlerin, Nuh, Ad, Semud, Lût ve Medyen gibi ahlaksız toplumların nasıl altüst edildiklerinin kimi örneklerini yerinde görmek için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Rabbimiz peygamberlerini unutturmak isteseydi Kur’an’da onların isimlerini anmaz yüksek şahsiyetlerini örnek alalım diye zikretmezdi. O halde onların yaşadığı, vefat ettiği yerler önemlidir. Rabbimizin yaşattıklarını yaşatmak, onlara varıp hemhal olmak ve kalp dünyamızı (beytullahımızı, kudüsümüzü) zenginleştirmek için Kudüs’e gitmeliyiz.
Bozulan ümmetleridir peygambere değil. Üç hanif dinin ilk ikisinin ıslahtan isyana ve isyandan şirke nasıl dönüştüklerinin hikâyesini ve halen örnekliğini taşıyan bir belde olduğu için Kudüs’e gitmeliyiz.
Peygambersiz akıl Samir’inin böğüren danasıdır; insanı insan mertebesinde tutan ahlak akıldan doğmaz. Tarih, aklın bize yaptığı kılavuzlukları yeterince gösteriyor. İnsanın terbiyesi manevidir ve terbiye edicisi de ilahi bir görev olarak, vahiyle eğitim yapan peygamberlere verilmiştir. İşte ruh (nefs) mürebbilerimize merhaba demek ve manen onlara talebe olmak için Kudüs’ü gitmeliyiz.
Rabbimizin, Habibim diye sıfatlandırdığı Resulullah’ın Miracını yerinde tebşir ve ruhaniyetine seslenerek tebrik için Kudüs’e gitmeliyiz.
Hanif dinin güçlü bir damarı olduğundan, atamız İbrahim Halilullahı selamlamak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Kelimullah mazharı Hz. Musa aleyihselamı ve eşsiz mücadelesini manen seyretmek için Kudüs’e gitmeliyiz.
Hz. İsa aleyhissalamın çilelerine şahitlik etmek, bugünden yola çıkarak, dü ki Yahudi küstahlığını daha iyi anlamak, bir iffet abidesi olan Meryem annemizin yaşadığı mahcubiyetlere teselli arkadaşlığı yapmak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Süleyman aleyhisselamın dünyayı imarını ve bunun önemini yerinde müşahede ve müzakere etmek için Kudüs’e gitmeliyiz.
Davud aleyhisselamla Kur’an kardeşliğimizi teyit etmek için, Aksa mabetlerinde Kur’an okumak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
İlk kıblemizi görmek, neden ilk kıble olduğunu ve kıblenin neden değiştirildiğini anlamaya çalışmak, peygamberlerin namaz kıldığı mabette namaz kılmak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Kudüs’e yapılan Osmanlı hizmetleri
1517’den itibaren Kudüs’ü Osmanlı Devleti yönetmeye başladı. Babası Yavuz Sultan Selim Han’ın vefatı üzerine yerine geçen oğlu Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz gibi, harp sahasında yenilmez bir cengâver olduğu gibi, kentlerin imarı konusunda da çok gayretli idi.
Kanuni, Sinan gibi deha mimarlarına Osmanlı şehirlerini çeşitli sanatlı yapılarla donatırken, hazinesini bu faaliyetlerin arkasına cömertçe açtı. Bu cömertlikten Kudüs de nasibini aldı: Kubbetüs Sahra Caminin dış duvarındaki mozaik kaplama, sık-sık tamirlere ihtiyaç gösterdiği için, kaldırtarak, İstanbul’da hazırlatılan çinileri döşetti. Yeşil ve sarı ile karışık bu mavi çini kaplama, binaya bugünkü atmosferini kazandırdı. Duvarın alt kısımlarında mozaiklerin yerine ise mermerler koydurttu. Blok sal taşlarla etraf yolların ve çevrenin görselliği kuvvetlendirildi. Kubbe altındaki kuşak üzerine beyaz harfler yazılı koyu mavi bir şerit ile de binanın görselliği muhteşemleştirildi. Pencerelerine, alçı içine yerleştirilmiş, renkli camlar taktırarak, caminin içinin sızan ışık tayflarıyla psikolojik etki artırıldı.
Bundan başka şehrin surlarını tamir ettiren ve bugünkü şeklini kazandıran Kanunu Sultan Süleyman çoğu metruk haldeki Hıristiyan ve Yahudi milletlerine ait mabetlerin onarılmasına da izin ve destek verdi. Bu eserlerin bugünkü hali de yine Osmanlı hoşgörüsünün bir sonucudur.
Çünkü Kudüs şereflidir. ‘Şeref-ül mekân bil mekin / mekânların şerefi içindekilerle ölçülür’ hikmetli sözü gereği, yeryüzünün peygamberlerle şereflenmiş yegâne şehri olduğundan Kudüs’e gitmeliyiz.
Rabbimizin, âlemlere rahmet madeni kıldığı, habibi ve manevi hastalıkların evrensel tabibi Hz. Muhammed aleyhisselamı, Cibril (as) ve melek ordusu refakatinde, etrafını mübarek kıldığı Beyti Makdis’e, Hz. Burak ile getirip oradan ahret âlemine ulaştırdığı yer olduğu için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Mescid-i Aksa’yı peygamberleri için vahiy alma, namaz ve yakarış makamı kıldığı ve manevi yakınlığa mazhar bir belde olduğu için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Peygamberlerin neden bu coğrafyada kümelendiğini tefekkür etmek imkânını sağladığı için, Kudüs’e gitmeliyiz. (Bu konuda son bölümde izahatta bulunulmaya çalışılacaktır.)
Rabbimiz, Kur’an’da, "Yeryüzünde dolaşın da günaha gömülüp gitmiş olanların sonunu görün!"; "Yeryüzünü dolaşın ve önce yaşamış olan günahkârların sonlarının ne olduğunu görün: onların çoğu Allah'tan başka varlıklara veya güçlere ilahî sıfatlar yakıştırmışlardı."; “ Peki, yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, orada olup biteni kalpleri kavrasın ve kulakları işitsin. Ne var ki, onlarda kör olan gözler değil; kör olan, göğüslerdeki kalpler!” buyurduğu, gezilip görülecek hadiselerin yaşandığı bir bölge olduğu için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Rabbimiz; İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakub’un, Davud’un, Eyyüb’ün, Yunus’Un, Musa’nın, Harun’un, Süleyman’ın ve İsa’nın Hıristiyan yahut Yahudi olmadığını bildirdi. (Bakara 136–140 vd. ayetler) Bu kutlu peygamberlerin yaşadığı coğrafyayı, şehirleri tanımak, onların ibretlik hatıralarını yad etmek, hakkın nasıl batıla ve şirke dönüştüğünü, inançların Kudüs mabetlerindeki dini ritüelleri üzerinden, gözle görüp Kur’an’la müzakere etmek için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Şirki toplumsal düzen haline getirmiş, nefislerine zulmetmiş şehirlerin, Nuh, Ad, Semud, Lût ve Medyen gibi ahlaksız toplumların nasıl altüst edildiklerinin kimi örneklerini yerinde görmek için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Rabbimiz peygamberlerini unutturmak isteseydi Kur’an’da onların isimlerini anmaz yüksek şahsiyetlerini örnek alalım diye zikretmezdi. O halde onların yaşadığı, vefat ettiği yerler önemlidir. Rabbimizin yaşattıklarını yaşatmak, onlara varıp hemhal olmak ve kalp dünyamızı (beytullahımızı, kudüsümüzü) zenginleştirmek için Kudüs’e gitmeliyiz.
Bozulan ümmetleridir peygambere değil. Üç hanif dinin ilk ikisinin ıslahtan isyana ve isyandan şirke nasıl dönüştüklerinin hikâyesini ve halen örnekliğini taşıyan bir belde olduğu için Kudüs’e gitmeliyiz.
Peygambersiz akıl Samir’inin böğüren danasıdır; insanı insan mertebesinde tutan ahlak akıldan doğmaz. Tarih, aklın bize yaptığı kılavuzlukları yeterince gösteriyor. İnsanın terbiyesi manevidir ve terbiye edicisi de ilahi bir görev olarak, vahiyle eğitim yapan peygamberlere verilmiştir. İşte ruh (nefs) mürebbilerimize merhaba demek ve manen onlara talebe olmak için Kudüs’ü gitmeliyiz.
Rabbimizin, Habibim diye sıfatlandırdığı Resulullah’ın Miracını yerinde tebşir ve ruhaniyetine seslenerek tebrik için Kudüs’e gitmeliyiz.
Hanif dinin güçlü bir damarı olduğundan, atamız İbrahim Halilullahı selamlamak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Kelimullah mazharı Hz. Musa aleyihselamı ve eşsiz mücadelesini manen seyretmek için Kudüs’e gitmeliyiz.
Hz. İsa aleyhissalamın çilelerine şahitlik etmek, bugünden yola çıkarak, dü ki Yahudi küstahlığını daha iyi anlamak, bir iffet abidesi olan Meryem annemizin yaşadığı mahcubiyetlere teselli arkadaşlığı yapmak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Süleyman aleyhisselamın dünyayı imarını ve bunun önemini yerinde müşahede ve müzakere etmek için Kudüs’e gitmeliyiz.
Davud aleyhisselamla Kur’an kardeşliğimizi teyit etmek için, Aksa mabetlerinde Kur’an okumak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
İlk kıblemizi görmek, neden ilk kıble olduğunu ve kıblenin neden değiştirildiğini anlamaya çalışmak, peygamberlerin namaz kıldığı mabette namaz kılmak için, Kudüs’e gitmeliyiz.
Kudüs’e yapılan Osmanlı hizmetleri
1517’den itibaren Kudüs’ü Osmanlı Devleti yönetmeye başladı. Babası Yavuz Sultan Selim Han’ın vefatı üzerine yerine geçen oğlu Kanuni Sultan Süleyman, Yavuz gibi, harp sahasında yenilmez bir cengâver olduğu gibi, kentlerin imarı konusunda da çok gayretli idi.
Kanuni, Sinan gibi deha mimarlarına Osmanlı şehirlerini çeşitli sanatlı yapılarla donatırken, hazinesini bu faaliyetlerin arkasına cömertçe açtı. Bu cömertlikten Kudüs de nasibini aldı: Kubbetüs Sahra Caminin dış duvarındaki mozaik kaplama, sık-sık tamirlere ihtiyaç gösterdiği için, kaldırtarak, İstanbul’da hazırlatılan çinileri döşetti. Yeşil ve sarı ile karışık bu mavi çini kaplama, binaya bugünkü atmosferini kazandırdı. Duvarın alt kısımlarında mozaiklerin yerine ise mermerler koydurttu. Blok sal taşlarla etraf yolların ve çevrenin görselliği kuvvetlendirildi. Kubbe altındaki kuşak üzerine beyaz harfler yazılı koyu mavi bir şerit ile de binanın görselliği muhteşemleştirildi. Pencerelerine, alçı içine yerleştirilmiş, renkli camlar taktırarak, caminin içinin sızan ışık tayflarıyla psikolojik etki artırıldı.
Bundan başka şehrin surlarını tamir ettiren ve bugünkü şeklini kazandıran Kanunu Sultan Süleyman çoğu metruk haldeki Hıristiyan ve Yahudi milletlerine ait mabetlerin onarılmasına da izin ve destek verdi. Bu eserlerin bugünkü hali de yine Osmanlı hoşgörüsünün bir sonucudur.