
Kainatın tasarrufunu elinde bulunduran Allah CC kudsi hadisinde ; “Ben gizli bir hazineydim istedim ki bilineyim” der.
O Allah ki elbette, bilerek ve hikmetle işlerini görüyor. Kainatı halden hale sokup tedvir ediyor.
Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur...Madem konuşacak, elbette şuur ve fikir sahipleri ile konuşacak.
Şuurlu olanların içinde de en kabiliyetli ve mükemmel olan insanlarla konuşacak. Hem öyle bir insanla konuşacak ki; kabiliyetçe en yüksek ahlakı en ulu; dost ve düşmanın ittifakıyla en emin olanı ile konuşacak. Onu insanlara rehber ve Resul yapacak ve yapmış.
Kainatın iftiharı hidayet nurumuz, Peygamberler Serveri, cömertlik denizimiz, Makamı Mahmud’un sahibi, efendimiz, seyyidimiz, seçilmişimiz, inayet pınarımız en parlak hazinemiz, Resulü Kibriyamız, güllerin efendisi Muhammed’ül Emin’i bize rehber yapmış.
Osmanlı şairi merhum Nabi devlet adamlarının da içinde olduğu bir kafile ile hac yolculuğu yaparken Medine yakınlarında bir yerde kafiledeki devlet adamlarından birinin ayaklarının Medine’ye doğru uyuduğunu görünce gönlü resul aşkı ile yanan Nabi’nin ince kalbi kırıldı, kederlendi. Hemen o adamı uyandırmak için yüksek sesle şu naatı söyleyiverdi;
Sakın terki edepten, Kuy-I Mahbub-u Hüdadır bu,
Nazargah-ı İlahidir, Makam-I Mustafadır bu
Müraat-ı edeple gir Nabi bu dergaha
Mutaf-ı Kudsiyandır, bu segah-ı enbiyadır bu.

Uykudan uyanan adam bu sözleri işitince hatasını anlayıp toparlandı hemen sordu Nabi’ye bunu ne zaman yazsın diye?
Nabi cevaben şöyle dedi; sizi böyle görünce o anda söyledim. Tekrar yola koyulup sabah ezanı vaktinde mescidi nebevi önüne geldiklerinde müezzinlerin bu naatı okuduklarını işitince şaşırıp kaldılar. Hemen bir müezzinin yanına gidip bu durumu ona sordular. Müezzin de onlara durumu şöyle anlattı: “Resulullah bütün müezzinleri rüyasında ikaz ederek şöyle buyurdu; ‘Bu sabah ümmetimden Nabi isimli bir zat beni ziyarete gelir. Buraya varması yakındır. Sabah ezandan önce onun bu naatını okuyarak kutlayın onun buraya girişini. Biz de Resulullah’ın bu emrine uyduk bu naatı okuduk.’
Gönlü Resul aşkı ile dolu olan Nabi bu cevap karşısında göz yaşlarına boğuluverdi.
Ruhunu ipeksi dokunuşuyla çağlatan Kabe’yi seyirle başladığın, tavaf girdabıyla tevhidi kalbine ilmek ilmek işlediğin . Arafat güneşinin kadife okşayışları altında Allah ile yaptığın akdin, Müzdelife ve Mina’da son bulan o muhteşem yıldızlar geçidi misali olan manesık manzumesinin tarif edilemez hazzı ile berraklaşan, gönlü gözü aşkla dolan sen ey hacı!..
Güllerin efendisinin huzuruna çıkacaksın!..
Ya İlahi! Sana malum olan sayılar adedince hamdü senalar olsun.
Ey nebi! Kainattaki zerreler adedince sana salat ve selam olsun.
Ya rabbi! Bizi kulluğuna kabul eyle, Habibi Zişan Aleyhissalatü Vesselama ümmet eyleyip şefaatine mazhar eyle. Hem dar-ı saadette onun al ve ashabına komşu eyle. (Amin)
Unutma! Edeple gelen lütufla gider…
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.
Erzurumlu Hacı Metin Göğebakan
O Allah ki elbette, bilerek ve hikmetle işlerini görüyor. Kainatı halden hale sokup tedvir ediyor.
Madem yapan bilir, elbette bilen konuşur...Madem konuşacak, elbette şuur ve fikir sahipleri ile konuşacak.
Şuurlu olanların içinde de en kabiliyetli ve mükemmel olan insanlarla konuşacak. Hem öyle bir insanla konuşacak ki; kabiliyetçe en yüksek ahlakı en ulu; dost ve düşmanın ittifakıyla en emin olanı ile konuşacak. Onu insanlara rehber ve Resul yapacak ve yapmış.
Kainatın iftiharı hidayet nurumuz, Peygamberler Serveri, cömertlik denizimiz, Makamı Mahmud’un sahibi, efendimiz, seyyidimiz, seçilmişimiz, inayet pınarımız en parlak hazinemiz, Resulü Kibriyamız, güllerin efendisi Muhammed’ül Emin’i bize rehber yapmış.
Osmanlı şairi merhum Nabi devlet adamlarının da içinde olduğu bir kafile ile hac yolculuğu yaparken Medine yakınlarında bir yerde kafiledeki devlet adamlarından birinin ayaklarının Medine’ye doğru uyuduğunu görünce gönlü resul aşkı ile yanan Nabi’nin ince kalbi kırıldı, kederlendi. Hemen o adamı uyandırmak için yüksek sesle şu naatı söyleyiverdi;
Sakın terki edepten, Kuy-I Mahbub-u Hüdadır bu,
Nazargah-ı İlahidir, Makam-I Mustafadır bu
Müraat-ı edeple gir Nabi bu dergaha
Mutaf-ı Kudsiyandır, bu segah-ı enbiyadır bu.

Uykudan uyanan adam bu sözleri işitince hatasını anlayıp toparlandı hemen sordu Nabi’ye bunu ne zaman yazsın diye?
Nabi cevaben şöyle dedi; sizi böyle görünce o anda söyledim. Tekrar yola koyulup sabah ezanı vaktinde mescidi nebevi önüne geldiklerinde müezzinlerin bu naatı okuduklarını işitince şaşırıp kaldılar. Hemen bir müezzinin yanına gidip bu durumu ona sordular. Müezzin de onlara durumu şöyle anlattı: “Resulullah bütün müezzinleri rüyasında ikaz ederek şöyle buyurdu; ‘Bu sabah ümmetimden Nabi isimli bir zat beni ziyarete gelir. Buraya varması yakındır. Sabah ezandan önce onun bu naatını okuyarak kutlayın onun buraya girişini. Biz de Resulullah’ın bu emrine uyduk bu naatı okuduk.’
Gönlü Resul aşkı ile dolu olan Nabi bu cevap karşısında göz yaşlarına boğuluverdi.
Ruhunu ipeksi dokunuşuyla çağlatan Kabe’yi seyirle başladığın, tavaf girdabıyla tevhidi kalbine ilmek ilmek işlediğin . Arafat güneşinin kadife okşayışları altında Allah ile yaptığın akdin, Müzdelife ve Mina’da son bulan o muhteşem yıldızlar geçidi misali olan manesık manzumesinin tarif edilemez hazzı ile berraklaşan, gönlü gözü aşkla dolan sen ey hacı!..
Güllerin efendisinin huzuruna çıkacaksın!..
Ya İlahi! Sana malum olan sayılar adedince hamdü senalar olsun.
Ey nebi! Kainattaki zerreler adedince sana salat ve selam olsun.
Ya rabbi! Bizi kulluğuna kabul eyle, Habibi Zişan Aleyhissalatü Vesselama ümmet eyleyip şefaatine mazhar eyle. Hem dar-ı saadette onun al ve ashabına komşu eyle. (Amin)
Unutma! Edeple gelen lütufla gider…
Mevla’ya emanet olsun Erzurum.
Erzurumlu Hacı Metin Göğebakan