Peygamberimiz (sav) ile sahabe arasındaki ilişki hem ilke hem de uygulama bakımından büyük öneme sahiptir. Vahye muhatap olan ilk nesil, hem günlük hayatın bir gereği hem de dönemin cahil toplumu olarak birtakım yanlış fiillerde bulunmuşlardır. Hz. Peygamber (asv) olumsuz eylemde bulunan sahabeye kibar ve nazik bir şekilde davranmış, yanlış yapmaları durumunda genel ifadeler kullanmak suretiyle hem ferdi hem de toplumu eğitmeyi amaçlamıştır.
Buhârî, Müslim, şu vak'ayı naklediyorlar:
"Bir gün Allah Resûlü mescitte oturuyorlardı. Bir bedevi içeriye girdi; ihtimal Efendimiz'e bir şeyler sorup öğrenecekti. Fakat bu adam gitti ve mescidin bir tarafına idrar etmeye durdu. Oradakiler, 'Dur, yapma!' diye müdahale etmek istediler. Allah Resûlü "Adamı bırakın ve idrarını kestirmeyin!" buyurdu. O bir bedevi idi. Kalkıp onu dövebilirlerdi. Ne var ki, bedeviye karşı böyle bir muamele de bedevice olurdu. Allah Resûlü'nün ashabı bedevi değildi. Sonra buyurdular ki: "Gidin bir kova su getirip idrarın üzerine dökünüz; su o pisliği alır götürür orası da temizlenir."
Evet, başlangıçta büyük çoğunluğu itibarıyla caminin içine bevledecek kadar bedevi ve vahşi bu insanlardan, o ideal cemaati çıkarmıştı. İşte Allah Resulü’nün (asm) tutumu, o bedeviyi İslama kazandırmıştı. Kim bilir belki de o bedevi, Tarık b. Ziyad, Şurahbil b. Hasene veya Ukbe'nin babasıydı...
Saadet Asrından
Enes b. Mâlik (r.a.)’tan rivayet edilmiştir:
“Resulullah (s.a.) yemek yediği zaman üç parmağını yalayıp: ‘Herhangi birinizin lokması yere düştüğü zaman ona bulaşan ezayı giderip lokmayı yesin, o lokmayı şeytana bırakmasın’ buyurdu.
Yine Resulullah (s.a.) bize yemek kabını iyice sıyırmamızı emretti ve: ‘Çünkü bereketin, yemeğinizin hangi parçasında bulunduğunu bilemezsiniz’ buyurdu.” [Müslim, Eşribe 136 (2034)]
***
“Enes (r.a.) kendisine sunulan kokuyu reddetmez, Resulullah (sallahlahu aleyhi vesellem)’in de koku reddetmediğini söylerdi.” [Buhârî (10/312)]
Buhârî, Müslim, şu vak'ayı naklediyorlar:
"Bir gün Allah Resûlü mescitte oturuyorlardı. Bir bedevi içeriye girdi; ihtimal Efendimiz'e bir şeyler sorup öğrenecekti. Fakat bu adam gitti ve mescidin bir tarafına idrar etmeye durdu. Oradakiler, 'Dur, yapma!' diye müdahale etmek istediler. Allah Resûlü "Adamı bırakın ve idrarını kestirmeyin!" buyurdu. O bir bedevi idi. Kalkıp onu dövebilirlerdi. Ne var ki, bedeviye karşı böyle bir muamele de bedevice olurdu. Allah Resûlü'nün ashabı bedevi değildi. Sonra buyurdular ki: "Gidin bir kova su getirip idrarın üzerine dökünüz; su o pisliği alır götürür orası da temizlenir."
Evet, başlangıçta büyük çoğunluğu itibarıyla caminin içine bevledecek kadar bedevi ve vahşi bu insanlardan, o ideal cemaati çıkarmıştı. İşte Allah Resulü’nün (asm) tutumu, o bedeviyi İslama kazandırmıştı. Kim bilir belki de o bedevi, Tarık b. Ziyad, Şurahbil b. Hasene veya Ukbe'nin babasıydı...
Saadet Asrından
Enes b. Mâlik (r.a.)’tan rivayet edilmiştir:
“Resulullah (s.a.) yemek yediği zaman üç parmağını yalayıp: ‘Herhangi birinizin lokması yere düştüğü zaman ona bulaşan ezayı giderip lokmayı yesin, o lokmayı şeytana bırakmasın’ buyurdu.
Yine Resulullah (s.a.) bize yemek kabını iyice sıyırmamızı emretti ve: ‘Çünkü bereketin, yemeğinizin hangi parçasında bulunduğunu bilemezsiniz’ buyurdu.” [Müslim, Eşribe 136 (2034)]
***
“Enes (r.a.) kendisine sunulan kokuyu reddetmez, Resulullah (sallahlahu aleyhi vesellem)’in de koku reddetmediğini söylerdi.” [Buhârî (10/312)]