
Günün birinde ‘Keşke zamanım varken şunları yapabilseydim’ diyeceğimizi bile bile bugün sürekli küçük şeylerle meşgul olmamız, aslında bizim en büyük trajedimiz…
‘Medar-ı maişet’ için… Bugünün jargonuyla ‘karnımızı doyurabilmek, çoluğumuzun çocuğumuzun ele muhtaç olmadan yaşamasını sağlamak’, geçinebilmek için…
‘Kariyer’ için…
‘Çevre edinebilmek, statü yükseltmek’ için…
Para pul için…
Makam mevki için…
Ama sürekli, ama kesintisiz, ama deliler gibi çalışıyoruz.
Ve fakat dikkat edin;
‘Aşk için’ değil mesela…
‘Kendimizi gerçekleştirmek için’ değil meşguliyetimiz…
‘Üç günlük dünyada daha mutlu ve daha mutmain (doyuma, nirvanaya ulaşmış) olabilmek için’ değil çabamız…
‘Hayata -o hep imrendiğimiz kimseler gibi- kahramanca meydan okumak, bizi boğan rutinlere baş kaldırmak için’ de değil…
Esas önemli şeyler için değil yani, ‘önemsiz ve küçük, aslında kendiliğinden oluvermesi gereken şeyler’ için çalışıyoruz…
Çoğumuz ve belki de hepimiz böyleyiz…
O nedenle işte günün birinde yine çoğumuz -çok büyük olasılıkla- ‘İyi ki böyle yaşadım’ diyemeyeceğiz; onun yerine ‘Keşke zamanım varken şunları yapabilmiş olsaydım’ diyeceğiz.
Esasen şimdi, şu anda bile eleştirdiğimizden farklı halde değiliz.
Sadece şu son bir yılınızı nasıl geçirdiğinizi düşünsenize:
‘İyi ki öyle yaşadım’ mı diyorsunuz yoksa ‘Keşke şunları yapabilseydim’ mi?
***
Yapmaktan hoşlandığımız şeylere zaman ayıramamaktan bahsediyoruz; ama en az bu kadar trajik bir başka durum da ‘birlikte olmaktan mutluluk duyduğumuz insanlara zaman ayıramamak, onlarla yeterince birlikte olamamak’…
Yine küçük ve fakat bütün hayatımızı işgal eden meşguliyetlerimiz yüzünden…
Annemizle, babamızla, sevgilimizle ya da eşimizle çocuklarımızla; can dostlarımızla yeterince bir arada olamamak…
Halbuki dünya üç günlük!
***
‘Önceliklerimiz’ konusunda kontrolü hepten kaybetmiş görünüyoruz.
Sen, ben, o…
Biz, siz, onlar; hepimiz…
Fena halde meşgulüz.
Medar-ı maişetle, parayla pulla, makamla mevkiyle ve yani ‘kendini gerçekleştirmek’ ile kıyasladığımızda incir çekirdeğini doldurmayacak gibi gözüken başka şeylerle…
Dolayısıyla da birbirimize ve hak ettiğimiz o şeye zaman ayıramıyoruz.
Ne yazık!
Şimdi bütün bunları masanın üstüne koyduktan sonra siz söyleyin Allahaşkına, Paul Auster haksız mı?
O diyor ki ‘İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. Onların öncelikleri vardır ve bazen size sıra gelmez…’
(Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız dergisinde yayımlanan yazısından alıntı)
‘Medar-ı maişet’ için… Bugünün jargonuyla ‘karnımızı doyurabilmek, çoluğumuzun çocuğumuzun ele muhtaç olmadan yaşamasını sağlamak’, geçinebilmek için…
‘Kariyer’ için…
‘Çevre edinebilmek, statü yükseltmek’ için…
Para pul için…
Makam mevki için…
Ama sürekli, ama kesintisiz, ama deliler gibi çalışıyoruz.
Ve fakat dikkat edin;
‘Aşk için’ değil mesela…
‘Kendimizi gerçekleştirmek için’ değil meşguliyetimiz…
‘Üç günlük dünyada daha mutlu ve daha mutmain (doyuma, nirvanaya ulaşmış) olabilmek için’ değil çabamız…
‘Hayata -o hep imrendiğimiz kimseler gibi- kahramanca meydan okumak, bizi boğan rutinlere baş kaldırmak için’ de değil…
Esas önemli şeyler için değil yani, ‘önemsiz ve küçük, aslında kendiliğinden oluvermesi gereken şeyler’ için çalışıyoruz…
Çoğumuz ve belki de hepimiz böyleyiz…
O nedenle işte günün birinde yine çoğumuz -çok büyük olasılıkla- ‘İyi ki böyle yaşadım’ diyemeyeceğiz; onun yerine ‘Keşke zamanım varken şunları yapabilmiş olsaydım’ diyeceğiz.
Esasen şimdi, şu anda bile eleştirdiğimizden farklı halde değiliz.
Sadece şu son bir yılınızı nasıl geçirdiğinizi düşünsenize:
‘İyi ki öyle yaşadım’ mı diyorsunuz yoksa ‘Keşke şunları yapabilseydim’ mi?
***
Yapmaktan hoşlandığımız şeylere zaman ayıramamaktan bahsediyoruz; ama en az bu kadar trajik bir başka durum da ‘birlikte olmaktan mutluluk duyduğumuz insanlara zaman ayıramamak, onlarla yeterince birlikte olamamak’…
Yine küçük ve fakat bütün hayatımızı işgal eden meşguliyetlerimiz yüzünden…
Annemizle, babamızla, sevgilimizle ya da eşimizle çocuklarımızla; can dostlarımızla yeterince bir arada olamamak…
Halbuki dünya üç günlük!
***
‘Önceliklerimiz’ konusunda kontrolü hepten kaybetmiş görünüyoruz.
Sen, ben, o…
Biz, siz, onlar; hepimiz…
Fena halde meşgulüz.
Medar-ı maişetle, parayla pulla, makamla mevkiyle ve yani ‘kendini gerçekleştirmek’ ile kıyasladığımızda incir çekirdeğini doldurmayacak gibi gözüken başka şeylerle…
Dolayısıyla da birbirimize ve hak ettiğimiz o şeye zaman ayıramıyoruz.
Ne yazık!
Şimdi bütün bunları masanın üstüne koyduktan sonra siz söyleyin Allahaşkına, Paul Auster haksız mı?
O diyor ki ‘İnsanlar asla söyledikleri kadar meşgul değillerdir. Onların öncelikleri vardır ve bazen size sıra gelmez…’
(Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız dergisinde yayımlanan yazısından alıntı)