(İNSANİ YÜKÜMLÜLÜK)
Yüce Yaratıcı insanı topraktan var etmiş, onu en güzel şekilde yaratmış, işitme, görme, akletme, düşünme kabiliyetleriyle donatmıştır. Zayıf bir yapıda yaratılmıştır ayrıca insan. Aceleci ve hırslı bir tabiatı, yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökebilecek bir potansiyeli vardır. Ancak Yüce Allah ona değer verip kendi ruhundan üflemiş, onu yeryüzünün halifesi kılmış ve ağır bir insan'i yükümlülükle onu baş başa bırakmıştır. "Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettit de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir."(Ahzap,72)
Ayette geçen "emanet", insanın beden'i, ruh'i, din'i ve ahlak'i bütün vecibe ve yükümlülüklerini dile getiren önemli bir kavramdır. İnsan bu emaneti yüklenmekle kendi fıtratına, toplumdaki insanlara, çevresindeki varlıklara ve Yüce Allah'a karşı birtakım yükümlülükleri olduğunu kabul ve itiraf etmiştir. Bu, bir bakıma onun yeryüzündeki varlık nedenidir. İnsan yüklendiği emanet ve mükellefiyet sayesinde bir yandan varlıklar içinde özel ve seçkin konum elde ederken, diğer yandan bu mükellefiyetin gerekleri konusunda ağır bir yükün altına girmiştir.
Yüce Allah insanın yalnızca iman etmesinin, kurtuluşuna ve Allah katında mükafata nail olmasına yetmeyeceğine dikkatimizi çekerek, "İnsanlar sadece 'inandık' demeleriyle bırakılacaklarını ve imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?" (Ankebut,2) buyuran Rabbimiz, Kur'an' da imandan söz ederken devamlı olarak ameli, yani güzel, iyi ve yararlı davranışları zikredip kendisine ibadet edilmesini istemektedir. Bu çerçevede Sevgili Peygamberimiz de, "Güç yetirebileceğiniz amelleri yapmaya gayret ediniz. Allah usanmaz da siz usanırsınız. Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır." (Ebu Davud. Tatavvu, 27) buyurarak her zaman ve durumda ibadetin gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Sevgili Peygamberimiz ibadetlerde aşırılıklara asla taviz vermemiş, itidalden uzaklaşarak ifrat ve tefrite düşenleri uyarmış, kendisi de mutedil bir ibadet hayatının örneklerini yaşantısıyla sunmuştur. Nitekim kendisine ibadetleri soran bir kimseye namaz, zekat, oruç ve hac ibadetinin Allah'ın emri olduğunu söylemiş, bunun üzerine muhatabının, "Seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki bunlardan ne fazla yaparım ne de az!" demesi üzerine Resülullah (sav), "Eğer sözüne sadık kalırsa mutlaka cennete girer. "(Nesai,Sıyam,1) buyurmuştur.
Dinimiz hiç kimseyi gücünün yetmediği ibadetlerle sorumlu tutmamış, akıl, idrak ve iradeyi ibadetle mükellef olmanın şartlarından saymıştır. Bu nedenle kişinin, akletme ve idrak kabiliyetinin bulunmadığı uyku, baygınlık, delilik, çocukluk gibi durumlarda ibadetle mükellefiyeti kaldırılmış; aynı şekilde kişi unutma, yanılma ve başkası tarafından zorlanma sebebiyle yerine getiremediği ibadetlerden dolayı da sorumlu tutulmamıştır. Bu bağlamda Sevgili Peygamberimizin, "Yüce Allah, dile getirmedikleri ve yapmadıkları müddetçe, içlerinden geçirdikleri şeylerden dolayı ümmetimi sorumlu tutmaz.''(Nesai,Talak,32) hadisine göre, kişiye içinden geçirdiği halde yapmadığı işlerden dolayı bir vebal yoktur.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, "Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! "(Bakara,286) şeklinde dua etmemizi öğretmiştir. Rabbim sorumluluklarımız alanında olan her türlü, akval ahval ve efallerizin hesabını kolaylıkla vermemizi nasıp etsin…
FIKIH KÖŞEMİZ:
Adak kurbanı düğün vb. toplantılarda ikram edilebilir mi?
Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin eşi, usûl ve fürûu (yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları) ve dinen zengin sayılan kimseler de yiyemezler. (Zeylaî, Tebyîn, VI, 8). Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler. Düğün vb. toplantılarda fakirlerin yanı sıra zenginler de bulunabileceğinden, adak kurbanının bu gibi yerlerde ikram edilmesi caiz olmaz. Eğer böyle bir durumda, adakta bulunan kişinin kendisi, usûl veya fürûundan birisi ya da zengin biri yemiş bulunursa, yenilen miktarın bedeli fakirlere tasadduk edilmelidir (İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 199-203).
Yüce Yaratıcı insanı topraktan var etmiş, onu en güzel şekilde yaratmış, işitme, görme, akletme, düşünme kabiliyetleriyle donatmıştır. Zayıf bir yapıda yaratılmıştır ayrıca insan. Aceleci ve hırslı bir tabiatı, yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökebilecek bir potansiyeli vardır. Ancak Yüce Allah ona değer verip kendi ruhundan üflemiş, onu yeryüzünün halifesi kılmış ve ağır bir insan'i yükümlülükle onu baş başa bırakmıştır. "Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettit de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir."(Ahzap,72)
Ayette geçen "emanet", insanın beden'i, ruh'i, din'i ve ahlak'i bütün vecibe ve yükümlülüklerini dile getiren önemli bir kavramdır. İnsan bu emaneti yüklenmekle kendi fıtratına, toplumdaki insanlara, çevresindeki varlıklara ve Yüce Allah'a karşı birtakım yükümlülükleri olduğunu kabul ve itiraf etmiştir. Bu, bir bakıma onun yeryüzündeki varlık nedenidir. İnsan yüklendiği emanet ve mükellefiyet sayesinde bir yandan varlıklar içinde özel ve seçkin konum elde ederken, diğer yandan bu mükellefiyetin gerekleri konusunda ağır bir yükün altına girmiştir.
Yüce Allah insanın yalnızca iman etmesinin, kurtuluşuna ve Allah katında mükafata nail olmasına yetmeyeceğine dikkatimizi çekerek, "İnsanlar sadece 'inandık' demeleriyle bırakılacaklarını ve imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar?" (Ankebut,2) buyuran Rabbimiz, Kur'an' da imandan söz ederken devamlı olarak ameli, yani güzel, iyi ve yararlı davranışları zikredip kendisine ibadet edilmesini istemektedir. Bu çerçevede Sevgili Peygamberimiz de, "Güç yetirebileceğiniz amelleri yapmaya gayret ediniz. Allah usanmaz da siz usanırsınız. Allah katında amellerin en sevimlisi az da olsa devamlı olanıdır." (Ebu Davud. Tatavvu, 27) buyurarak her zaman ve durumda ibadetin gerekliliğine dikkat çekmiştir.
Sevgili Peygamberimiz ibadetlerde aşırılıklara asla taviz vermemiş, itidalden uzaklaşarak ifrat ve tefrite düşenleri uyarmış, kendisi de mutedil bir ibadet hayatının örneklerini yaşantısıyla sunmuştur. Nitekim kendisine ibadetleri soran bir kimseye namaz, zekat, oruç ve hac ibadetinin Allah'ın emri olduğunu söylemiş, bunun üzerine muhatabının, "Seni hak din ile gönderen Allah'a yemin olsun ki bunlardan ne fazla yaparım ne de az!" demesi üzerine Resülullah (sav), "Eğer sözüne sadık kalırsa mutlaka cennete girer. "(Nesai,Sıyam,1) buyurmuştur.
Dinimiz hiç kimseyi gücünün yetmediği ibadetlerle sorumlu tutmamış, akıl, idrak ve iradeyi ibadetle mükellef olmanın şartlarından saymıştır. Bu nedenle kişinin, akletme ve idrak kabiliyetinin bulunmadığı uyku, baygınlık, delilik, çocukluk gibi durumlarda ibadetle mükellefiyeti kaldırılmış; aynı şekilde kişi unutma, yanılma ve başkası tarafından zorlanma sebebiyle yerine getiremediği ibadetlerden dolayı da sorumlu tutulmamıştır. Bu bağlamda Sevgili Peygamberimizin, "Yüce Allah, dile getirmedikleri ve yapmadıkları müddetçe, içlerinden geçirdikleri şeylerden dolayı ümmetimi sorumlu tutmaz.''(Nesai,Talak,32) hadisine göre, kişiye içinden geçirdiği halde yapmadığı işlerden dolayı bir vebal yoktur.
Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de, "Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! "(Bakara,286) şeklinde dua etmemizi öğretmiştir. Rabbim sorumluluklarımız alanında olan her türlü, akval ahval ve efallerizin hesabını kolaylıkla vermemizi nasıp etsin…
FIKIH KÖŞEMİZ:
Adak kurbanı düğün vb. toplantılarda ikram edilebilir mi?
Adak kurbanının etinden, adağı yapan kişinin yemesi caiz olmadığı gibi; bu kişinin eşi, usûl ve fürûu (yani annesi, babası, nineleri, dedeleri, çocukları, torunları) ve dinen zengin sayılan kimseler de yiyemezler. (Zeylaî, Tebyîn, VI, 8). Adak kurbanının etini bu sayılanlar dışında kalan ve dinen fakir olan kimseler yiyebilirler. Düğün vb. toplantılarda fakirlerin yanı sıra zenginler de bulunabileceğinden, adak kurbanının bu gibi yerlerde ikram edilmesi caiz olmaz. Eğer böyle bir durumda, adakta bulunan kişinin kendisi, usûl veya fürûundan birisi ya da zengin biri yemiş bulunursa, yenilen miktarın bedeli fakirlere tasadduk edilmelidir (İbn Nüceym, el-Bahr, VIII, 199-203).