Sevgili Nurullah Pala ‘ömür biçmeyelim’ filan diyor ama galiba kimse biçmese bile süreç Muzaffer Bilazer’e ömür biçti bile. Gitsin, gitmesin demiyorum ben. Bana ne? Ben niye ağrımayan başımı ağrıya sokayım! Nasıl olsa sakalım yok, benim çok da sözüm geçmiyor. Muzaffer hoca eğer Bolu maçında da takılırsa sanırım bir sonraki maça kalmaz gider, yeni bir teknik adam ile el sıkışılır. Doğrusu da, normali de odur. Kaderin cilvesi işte. Süper lige çıkmayı hedefleyen bir takımda 3 haftada bir tek galibiyet alınamamışsa kelle istenir, bu kelle de genelde hocaların kellesi oluyor. Bu açıdan bakıldığında sadece Erzurum takımı için değil çalıştırıcısı için de Bolu maçı hayati önem taşıyan bir maçtır.
***
Herkes gibi ben de merak ediyorum. Kaleci Sehiç, Taylan, Emrah ve İbrahim Akdağ gidecekler mi diye. Oradan nasıl görünüyor bilmiyorum ama buradan bakınca sanki fiyatta bir anlaşma olması halinde bu oyuncuları isteyen kulüpler var ve her an gidebilirler! Doğrusu bu 4 oyuncu da Erzurum için önemli oyuncular ve takımın olmazsa olmazlarıdır. Bir kere idari yönetim bu konuyu vuzuha kavuşturmalıdır. Kendileri sahada ama akılları dışarıda olursa o iş olmaz. İşin garibi Raşat Muhammet ile Sunu’nun da ben sanki her an gönderilebileceklerini, şu an misafir oldukları kanaatine sahibim.
***
Acun Ilıcalı’nın jestinden sonra kamuoyunda güzel bir sinerji yakalayan BB Erzurumspor’da acil yapılması gereken bir başka konu var ki henüz daha yapılmamış olmasına şaşıyorum. Daha önce de dile getirmiştim. Hüseyin Üneş şu an yönetim anlamında zayıf görünüyor. Toplantılarına en son kongrede seçilen yöneticilerden 8’inin bile katılmadığını biliyorum. Bir kongre yapmak, yönetimi güçlendirmek çok mu zor, çok mu ayıp? Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Sezon baş olması da öyle bir kongre için uygun zamandır. Yarın geç de kalınabilir. Son kez buna vurgu yapıp başka bir konuya geçiyorum.
***
Yönetim TV 8’de ki programdan sonra telefonla forma satan işadamların durumu hakkında bu şehire bilgi verme gibi bir sorumluluk ve görevi vardır. Kim ne kadar forma taahhüt etmiş ve ne kadarının parasını verip almışsa bunu kamuoyuna açıklamalıdırlar. SMS kampanyası için ilk defa birlik olan ve de gözlerimi yaşartan basın kuruluşları, forma satın alan ve parasını ödeyen ya da ödemeyen işadamlarını kamuoyuna açıklamalıdırlar. Onlara bu defa da bu görev düşüyor. Bu şekilde kimin sözüne ne kadar sağlam olduğunu, kulübün kasasına ne kadar girdiğini hepimiz öğrenmeliyiz.
***
Son düzlükte söyleyeceklerim şunlardır. Taraftarın pek bir tuttuğu Obertan’ın ciddi bir sakatlığının olduğu, oynadığı maçlarda iğne ile oynadığı söyleniyor, bu doğru mudur, merak ediyorum. Aykut ve İbrahim Akdağ saatli bomba gibi. Sanki her an kırmızı kart görecekler gibi taraftarın yüreğini ağzına getiriyor, bilinsin istiyorum. Erzurum’un son Balıkesir maçında yenilmesine rağmen baskılı oynadığını, bir şekilde galip gelmesi gereken bir maç olduğunu gördük. Ama neticede yenildi işte hem de çoluk çocuğa. Attıkları her gole sevinirken anladık bunu. Pote ne zaman gol atacak, birisi kendilerine bir sorarlarsa iyi olacak.
--
İtinayla halı sahanın tozu atılır!
Halı tozunun atılmasını, temizliğini filan çok gördüm de halı saha temizliğine ilk defa şahit oluyorum. 3 Temmuz Stadyumunda yıllar önce serilen halı sahanın tozunun alınmasıydı gördüğüm. Hem de ilkel şartlarda. Gerçi daha modern usulde halının tozunun atılmasının ya da genel temizliğinin nasıl olduğunu da bilmiyorum ama bu şekilde bir çalışma çok garibime gitti, sizin de ilginizi çeker diye paylaşıyorum. Spor İl Müdürlüğü’nün halı saha temizliği ve çizgi ihalesini alan firma, halıların tozunu el ve balyoz marifetiyle yaptı. Bir eleman yapay halının kenarını tutarken diğeri balyozla vurup, uzun süredir serili olan halının tozunu çıkarttı. Esasında tozu alınan halı saha temizlendi mi, bana göre hayır. Çünkü onca yıldır faaliyette olan halı sahanın bayağı bir yıpranmış olduğunu ve mutlaka yenilenmesi gerektiğini gördüm. Belki yeni bir halı pahalı olacak ama mevcut halıya yapılan bakım ve onarımın da çok ucuz olduğunu sanmıyorum!
--
‘’Ben sizden çok kitap çalmıştım!’’
Sizce de garip bir cümle, farkındayım. Ama bence hiç şaşırmayın. Çünkü 80’nci yılına merdiven dayayan ve şehrin sembollerinden biri haline gelen Erzurum’un köklü müesseselerinden Kitapsarayı’nda son zamanlarda sıkça duyulan bir cümledir o. Sahipleri arkadaşım olduğu içindir, çoğu anlarda ben de şahit olmuşumdur o duruma. Mesela fotoğrafta gördüğünüz şahıs da bunlardan biri. İsim ve fotoğrafının yayınlanmasında mahsur olmadığını söylemesine rağmen ben yine de ismini yazmak istemiyorum. Adnan Atalay’a, lisede iken 70’li yılların sonunda çok kez arkadaşlarıyla beraber Kitapsarayı’na gelip bazı kitapları parayla satın alırken bazılarını da arakladıklarını itiraf eden şahıs, hem o günkü fiyatın bedelini ödemek hem de helallık istedi. Kitapları nasıl arakladıklarını da ballandıra ballandıra anlatarak bir de. Tıpkı daha önce de Kitapsarayı’ndan çok kitap arakladığını söyleyenler gibi! Kitapsarayı’nın sahiplerinden Adnan Atalay, son yıllarda sıklıkla bu itiraflarda bulunanlarla karşıladığını belirterek, çalınan kitaplarının bedelini almanın yerine haklarını helal ve üstüne o itiraflarda bulunanlara kahve ikram ettiklerini söyledi. Adnan Atalay, genelde Erzurum dışında yaşayanların işyerlerine gelip o itiraflarda bulunduklarını da belirterek, bu kişiler ile sonrasında sıkı dostluklar kurduklarını ve mektuplaştıklarını da kaydetti.
--
O baltayı unutmam mümkün mü?
Tüm ülkeyi yasa boğan ve Emine Bulut benzeri bir vahşet de yıllar önce Erzurum’da yaşanmıştı. Henüz Türkiye Gazetesi’nin ‘tıfıl’ bir muhabiriyken yaklaşık 30 yıl önce Dağ Mahallesi’nde yaşanmıştı o elim olay. Gözü dönmüş cani bir baba, evde baltayla sadece eşini değil, ‘’Yapma baba.. Yapma baba’’ diye çığlıklar atan üç çocuğunun da canına kıymış ve o vahşi hadiseye imza atmıştı. Polis telsizinden aldığım haber üzerine gittiğim evin içi adeta kan gölüydü. Manzara korkunç, hem de çok korkunçtu. Hele hele o suç aleti kanlı balta onca yıl olmuş hiç gözümün önünden gitmedi. Uzun süre o travmayı üzerimden de atamamıştım. Katil koca yakalanarak cezaevine gönderilirken 2’si kız biri erkek 3 çocuk ve anne de şehir mezarlığında toprağa verilmişti. Katliamın fotoğraflarına gazetede yer verirken suç aleti baltayı da çektiğimde onu tutanın bugün bir kurumun başında il müdürü olarak çalıştığını da söylemeden geçemeyeceüğim. Rahmet dilediğim Emine Bulut’a hem de 10 yaşındaki kızının yanıbaşında kıyan o caniyi ben de nefretle kınıyor, bu tür caniliklerin artık son bulmasını dilemekten başka elimizden bir şey gelmediğine açıkçası üzülüyor, kahroluyorum..
--
Gel o dergiyi çıkart başkan!
Palandöken Belediye Başkanı Muhammet Sunar’ın en çok beğendiğim taraflarından biri de ‘kitap kurdu’ olması. Boş zamanlarında kitap okuyan, düşün hayatında olan, yargılayan, sorgulayan biridir. Belediye Başkanı seçildikten bir süre sonra onu ilk gördüğüm yer de zaten Kitap Fuarı’ydı. Kendisine hayırlı olsun dileklerimi de gazeteci arkadaşım Onur Sağsöz ile orada iletmiştim. Kitabı, okumayı bu kadar seven birinin Beyaz Şehir Dergisi konusunda kayıtsız kalmış olmasını anlamış değilim ama.. Palandöken Belediyesi’nin Orhan Bulutlar zamanında yayın hayatına başlayan ve bayağı da iyi giden o dergi, kaç aydır çıkmıyor, şaşırmış durumdayım. Başkan Sunar’ın 3 ayda bir yayınlanan ve en son 28’nci sayısını çıkartan Palandöken Belediyesi’ne ait o derginin yeni sayısını kaldığı yerden yeniden kompleks yapmadan yayınlamasıdır arzum. Çünkü o kültür ve sanat dergisi sıradan bir dergi değildir, özgün haliyle her Erzurumlunun da masasında olması gereken bir eserdir. Siyaset de yoktur, ticaret de. Mali yükünün de fazla olmadığını sandığım Beyazşehir Dergisi Palandöken Belediyesi’nin de bir değeridir ve bu değeri yaşatmak da yeni seçlen başkanın görevi olmalıdır. Hele de yayın yönetmenliğini Naci Elmalı gibi bu şehrin yüz aklarından, kendini kültür ve sanata adamış adam gibi adam olan birinin yaptığı dergi yaşamak, yaşatılmak zorundadır. Çünkü en azından Erzurum’da farklı tarzı ve içeriğiyle öyle bir yoktur. Vardır ama Beyazşehir’in yeri ayrı bir yerdir. Erzurum’u voleybolda temsil eden Palandöken Voleybol takımının kapatılmasını belki bir şekilde anlarım ama o derginin yayın hayatına son verilmesini yazan-çizen bir adam olarak kabul edemem, etmem. Sevgili başkan Sunar’ı şehirde farkındalık oluşturan bu yayını devam ettirmeye davet ediyor, okuyan biri olarak onu üstüne biraz daha koymuş şekilde 29’ncu sayısında başyazı yazmış, Orhan Bulutlar’ın bıraktığı yerden başlamış şekilde görmek istiyor, istiyor, istiyorum..
--
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Düşünmeden konuşmak, nisan almadan ateş etmeye benzer (İngiliz atasözü)
DUVARIN DİLİ: Bir ara öl dese ölürdüm. İyi ki dememiş!
***
Herkes gibi ben de merak ediyorum. Kaleci Sehiç, Taylan, Emrah ve İbrahim Akdağ gidecekler mi diye. Oradan nasıl görünüyor bilmiyorum ama buradan bakınca sanki fiyatta bir anlaşma olması halinde bu oyuncuları isteyen kulüpler var ve her an gidebilirler! Doğrusu bu 4 oyuncu da Erzurum için önemli oyuncular ve takımın olmazsa olmazlarıdır. Bir kere idari yönetim bu konuyu vuzuha kavuşturmalıdır. Kendileri sahada ama akılları dışarıda olursa o iş olmaz. İşin garibi Raşat Muhammet ile Sunu’nun da ben sanki her an gönderilebileceklerini, şu an misafir oldukları kanaatine sahibim.
***
Acun Ilıcalı’nın jestinden sonra kamuoyunda güzel bir sinerji yakalayan BB Erzurumspor’da acil yapılması gereken bir başka konu var ki henüz daha yapılmamış olmasına şaşıyorum. Daha önce de dile getirmiştim. Hüseyin Üneş şu an yönetim anlamında zayıf görünüyor. Toplantılarına en son kongrede seçilen yöneticilerden 8’inin bile katılmadığını biliyorum. Bir kongre yapmak, yönetimi güçlendirmek çok mu zor, çok mu ayıp? Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum. Sezon baş olması da öyle bir kongre için uygun zamandır. Yarın geç de kalınabilir. Son kez buna vurgu yapıp başka bir konuya geçiyorum.
***
Yönetim TV 8’de ki programdan sonra telefonla forma satan işadamların durumu hakkında bu şehire bilgi verme gibi bir sorumluluk ve görevi vardır. Kim ne kadar forma taahhüt etmiş ve ne kadarının parasını verip almışsa bunu kamuoyuna açıklamalıdırlar. SMS kampanyası için ilk defa birlik olan ve de gözlerimi yaşartan basın kuruluşları, forma satın alan ve parasını ödeyen ya da ödemeyen işadamlarını kamuoyuna açıklamalıdırlar. Onlara bu defa da bu görev düşüyor. Bu şekilde kimin sözüne ne kadar sağlam olduğunu, kulübün kasasına ne kadar girdiğini hepimiz öğrenmeliyiz.
***
Son düzlükte söyleyeceklerim şunlardır. Taraftarın pek bir tuttuğu Obertan’ın ciddi bir sakatlığının olduğu, oynadığı maçlarda iğne ile oynadığı söyleniyor, bu doğru mudur, merak ediyorum. Aykut ve İbrahim Akdağ saatli bomba gibi. Sanki her an kırmızı kart görecekler gibi taraftarın yüreğini ağzına getiriyor, bilinsin istiyorum. Erzurum’un son Balıkesir maçında yenilmesine rağmen baskılı oynadığını, bir şekilde galip gelmesi gereken bir maç olduğunu gördük. Ama neticede yenildi işte hem de çoluk çocuğa. Attıkları her gole sevinirken anladık bunu. Pote ne zaman gol atacak, birisi kendilerine bir sorarlarsa iyi olacak.
--
İtinayla halı sahanın tozu atılır!
Halı tozunun atılmasını, temizliğini filan çok gördüm de halı saha temizliğine ilk defa şahit oluyorum. 3 Temmuz Stadyumunda yıllar önce serilen halı sahanın tozunun alınmasıydı gördüğüm. Hem de ilkel şartlarda. Gerçi daha modern usulde halının tozunun atılmasının ya da genel temizliğinin nasıl olduğunu da bilmiyorum ama bu şekilde bir çalışma çok garibime gitti, sizin de ilginizi çeker diye paylaşıyorum. Spor İl Müdürlüğü’nün halı saha temizliği ve çizgi ihalesini alan firma, halıların tozunu el ve balyoz marifetiyle yaptı. Bir eleman yapay halının kenarını tutarken diğeri balyozla vurup, uzun süredir serili olan halının tozunu çıkarttı. Esasında tozu alınan halı saha temizlendi mi, bana göre hayır. Çünkü onca yıldır faaliyette olan halı sahanın bayağı bir yıpranmış olduğunu ve mutlaka yenilenmesi gerektiğini gördüm. Belki yeni bir halı pahalı olacak ama mevcut halıya yapılan bakım ve onarımın da çok ucuz olduğunu sanmıyorum!
--
‘’Ben sizden çok kitap çalmıştım!’’
Sizce de garip bir cümle, farkındayım. Ama bence hiç şaşırmayın. Çünkü 80’nci yılına merdiven dayayan ve şehrin sembollerinden biri haline gelen Erzurum’un köklü müesseselerinden Kitapsarayı’nda son zamanlarda sıkça duyulan bir cümledir o. Sahipleri arkadaşım olduğu içindir, çoğu anlarda ben de şahit olmuşumdur o duruma. Mesela fotoğrafta gördüğünüz şahıs da bunlardan biri. İsim ve fotoğrafının yayınlanmasında mahsur olmadığını söylemesine rağmen ben yine de ismini yazmak istemiyorum. Adnan Atalay’a, lisede iken 70’li yılların sonunda çok kez arkadaşlarıyla beraber Kitapsarayı’na gelip bazı kitapları parayla satın alırken bazılarını da arakladıklarını itiraf eden şahıs, hem o günkü fiyatın bedelini ödemek hem de helallık istedi. Kitapları nasıl arakladıklarını da ballandıra ballandıra anlatarak bir de. Tıpkı daha önce de Kitapsarayı’ndan çok kitap arakladığını söyleyenler gibi! Kitapsarayı’nın sahiplerinden Adnan Atalay, son yıllarda sıklıkla bu itiraflarda bulunanlarla karşıladığını belirterek, çalınan kitaplarının bedelini almanın yerine haklarını helal ve üstüne o itiraflarda bulunanlara kahve ikram ettiklerini söyledi. Adnan Atalay, genelde Erzurum dışında yaşayanların işyerlerine gelip o itiraflarda bulunduklarını da belirterek, bu kişiler ile sonrasında sıkı dostluklar kurduklarını ve mektuplaştıklarını da kaydetti.
--
O baltayı unutmam mümkün mü?
Tüm ülkeyi yasa boğan ve Emine Bulut benzeri bir vahşet de yıllar önce Erzurum’da yaşanmıştı. Henüz Türkiye Gazetesi’nin ‘tıfıl’ bir muhabiriyken yaklaşık 30 yıl önce Dağ Mahallesi’nde yaşanmıştı o elim olay. Gözü dönmüş cani bir baba, evde baltayla sadece eşini değil, ‘’Yapma baba.. Yapma baba’’ diye çığlıklar atan üç çocuğunun da canına kıymış ve o vahşi hadiseye imza atmıştı. Polis telsizinden aldığım haber üzerine gittiğim evin içi adeta kan gölüydü. Manzara korkunç, hem de çok korkunçtu. Hele hele o suç aleti kanlı balta onca yıl olmuş hiç gözümün önünden gitmedi. Uzun süre o travmayı üzerimden de atamamıştım. Katil koca yakalanarak cezaevine gönderilirken 2’si kız biri erkek 3 çocuk ve anne de şehir mezarlığında toprağa verilmişti. Katliamın fotoğraflarına gazetede yer verirken suç aleti baltayı da çektiğimde onu tutanın bugün bir kurumun başında il müdürü olarak çalıştığını da söylemeden geçemeyeceüğim. Rahmet dilediğim Emine Bulut’a hem de 10 yaşındaki kızının yanıbaşında kıyan o caniyi ben de nefretle kınıyor, bu tür caniliklerin artık son bulmasını dilemekten başka elimizden bir şey gelmediğine açıkçası üzülüyor, kahroluyorum..
--
Gel o dergiyi çıkart başkan!
Palandöken Belediye Başkanı Muhammet Sunar’ın en çok beğendiğim taraflarından biri de ‘kitap kurdu’ olması. Boş zamanlarında kitap okuyan, düşün hayatında olan, yargılayan, sorgulayan biridir. Belediye Başkanı seçildikten bir süre sonra onu ilk gördüğüm yer de zaten Kitap Fuarı’ydı. Kendisine hayırlı olsun dileklerimi de gazeteci arkadaşım Onur Sağsöz ile orada iletmiştim. Kitabı, okumayı bu kadar seven birinin Beyaz Şehir Dergisi konusunda kayıtsız kalmış olmasını anlamış değilim ama.. Palandöken Belediyesi’nin Orhan Bulutlar zamanında yayın hayatına başlayan ve bayağı da iyi giden o dergi, kaç aydır çıkmıyor, şaşırmış durumdayım. Başkan Sunar’ın 3 ayda bir yayınlanan ve en son 28’nci sayısını çıkartan Palandöken Belediyesi’ne ait o derginin yeni sayısını kaldığı yerden yeniden kompleks yapmadan yayınlamasıdır arzum. Çünkü o kültür ve sanat dergisi sıradan bir dergi değildir, özgün haliyle her Erzurumlunun da masasında olması gereken bir eserdir. Siyaset de yoktur, ticaret de. Mali yükünün de fazla olmadığını sandığım Beyazşehir Dergisi Palandöken Belediyesi’nin de bir değeridir ve bu değeri yaşatmak da yeni seçlen başkanın görevi olmalıdır. Hele de yayın yönetmenliğini Naci Elmalı gibi bu şehrin yüz aklarından, kendini kültür ve sanata adamış adam gibi adam olan birinin yaptığı dergi yaşamak, yaşatılmak zorundadır. Çünkü en azından Erzurum’da farklı tarzı ve içeriğiyle öyle bir yoktur. Vardır ama Beyazşehir’in yeri ayrı bir yerdir. Erzurum’u voleybolda temsil eden Palandöken Voleybol takımının kapatılmasını belki bir şekilde anlarım ama o derginin yayın hayatına son verilmesini yazan-çizen bir adam olarak kabul edemem, etmem. Sevgili başkan Sunar’ı şehirde farkındalık oluşturan bu yayını devam ettirmeye davet ediyor, okuyan biri olarak onu üstüne biraz daha koymuş şekilde 29’ncu sayısında başyazı yazmış, Orhan Bulutlar’ın bıraktığı yerden başlamış şekilde görmek istiyor, istiyor, istiyorum..
--
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Düşünmeden konuşmak, nisan almadan ateş etmeye benzer (İngiliz atasözü)
DUVARIN DİLİ: Bir ara öl dese ölürdüm. İyi ki dememiş!