“O’na Lût iman etti. Ve dedi: Ben Rabbime hicret edeceğim. O, Aziz ve Hakimdir.” (Ankebût 26)
Hazreti Lût, Hazreti İbrahim’in kardeşinin oğludur. Kral Nemrut’un Hz. İbrahim’i başarısız yakma eyleminden sonra Hazreti İbrahim (as) Lût’a Allah’a iman etmesini teklif etmiş o da iman etmiştir. İbrahim aleyhisselâm Lût ve diğer inananlarla Nemrut’un ülkesinden çıkıp Şam’a bölgesine gelmişlerdir. Burada Cebrail (as) gelerek Hazreti Lût’a peygamberlik vazifesini tebliği etmiş ve böylece Hazreti Lût, Lût gölü yakınında merkezi Sedûm olan şehrin halkına peygamber gönderilmiştir. (Batı kaynaklarında Lût kavminin yaşadığı etkin şehirler Sodom ve Gomorra şeklinde geçmektedir.) Bu bölge halkı homoseksüel ilişkiyi benimsemiş, ahlaksız ve sapık bir milletti. Putlara tapmak, çeşitli zulümler işlemek ve ailelerden erkek çocuklarını zorla alıp onlara tecavüz etmek gibi çeşitli alçaklıkları gerçekleştirmekteydiler. Kuran’da Hazreti Lût ve kıssası anlatılmıştır. Kavimlerin helak sebeplerinden sayılan homoseksüel ilişkiyi benimsemiş toplumunun akıbeti ve bu akıbetin kıyamete kadar geçerli örnekliği Kuran’da yer almıştır. Homoseksüellik bireysel ve toplumsal en derin bir çürümedir. Kuran Lûtî toplumu “zalimler” ve “fasıklar” kavramlarıyla tanımlamaktadır. Rabbimiz bu iğrenç fiiline tövbe etmeyen ve bu tür bir cinsel ilişkiyi yaşama biçimi haline getiren herkesi lanetlemiştir.
Çağımız iman değil şüphe çağıdır; ahlak çağı değil fısk çağıdır. Yaygın biçimde evliliği terk eden Batı toplumsal düzeni cinsel aşırılıklarla birlikte alkolün, uyuşturucunun, kumarın, fuhşun vb. ‘ahlaksız kalmış’ insanların yakalandığı illetlere yakalanmış durumundadır. (Batı toplumlarında bu konunun geldiği korkunç noktayı gösteren pek çok rapor ve araştırma vardır.) Batılaşama çabasındaki Müslüman toplumlarda da benzer hastalıklar ortaya çıkmıştır.
Ayetin ‘vekâle innî muhâcirun ilâ rabbî / Dedi: Rabbime hicret edeceğim!’ bölümü, hem Hazreti İbrahim’in ve hem de Hazreti Lût’un bir ifadesi olarak meallendirilmiş, zalim toplumun arasından çıkıp, Allah’ın emrettiğini yapacağım, emrettiği yere gideceğim şeklinde tefsir edilmiştir.
Peki, bu çağda hicret edilecek bir yer kaldı mı?
Yapılacak şey tabii ki son nefes kadar imanı ve ameli korumaktır. Müslüman bana ne? diyemeyeceğine ve her Müslüman peygamberlerin varisi olduğuna göre, son nefese kadar, Kuran emirlerini yaşamaya gayret edip nehiylerinden uzak durmak ve etki alanı içindeki kimselere, Kuran emirlerini teklinde bulunmak farzdır.
Sonuç: Bu çağda bir yere hicret ederek değil, iman ancak amelle korunabilir. Müslümanlar, hicret etmelidir; beş vakit namaza hicret, zekâta hicret, sadakaya hicret, oruca hicret, Hacca, Umre’ye hicret. Vb. Bu zamanda farzları yapıp haramlardan kaçınmak büyük bir hicret ve büyük bir cihattır denilebilir.
Hazreti Lût, Hazreti İbrahim’in kardeşinin oğludur. Kral Nemrut’un Hz. İbrahim’i başarısız yakma eyleminden sonra Hazreti İbrahim (as) Lût’a Allah’a iman etmesini teklif etmiş o da iman etmiştir. İbrahim aleyhisselâm Lût ve diğer inananlarla Nemrut’un ülkesinden çıkıp Şam’a bölgesine gelmişlerdir. Burada Cebrail (as) gelerek Hazreti Lût’a peygamberlik vazifesini tebliği etmiş ve böylece Hazreti Lût, Lût gölü yakınında merkezi Sedûm olan şehrin halkına peygamber gönderilmiştir. (Batı kaynaklarında Lût kavminin yaşadığı etkin şehirler Sodom ve Gomorra şeklinde geçmektedir.) Bu bölge halkı homoseksüel ilişkiyi benimsemiş, ahlaksız ve sapık bir milletti. Putlara tapmak, çeşitli zulümler işlemek ve ailelerden erkek çocuklarını zorla alıp onlara tecavüz etmek gibi çeşitli alçaklıkları gerçekleştirmekteydiler. Kuran’da Hazreti Lût ve kıssası anlatılmıştır. Kavimlerin helak sebeplerinden sayılan homoseksüel ilişkiyi benimsemiş toplumunun akıbeti ve bu akıbetin kıyamete kadar geçerli örnekliği Kuran’da yer almıştır. Homoseksüellik bireysel ve toplumsal en derin bir çürümedir. Kuran Lûtî toplumu “zalimler” ve “fasıklar” kavramlarıyla tanımlamaktadır. Rabbimiz bu iğrenç fiiline tövbe etmeyen ve bu tür bir cinsel ilişkiyi yaşama biçimi haline getiren herkesi lanetlemiştir.
Çağımız iman değil şüphe çağıdır; ahlak çağı değil fısk çağıdır. Yaygın biçimde evliliği terk eden Batı toplumsal düzeni cinsel aşırılıklarla birlikte alkolün, uyuşturucunun, kumarın, fuhşun vb. ‘ahlaksız kalmış’ insanların yakalandığı illetlere yakalanmış durumundadır. (Batı toplumlarında bu konunun geldiği korkunç noktayı gösteren pek çok rapor ve araştırma vardır.) Batılaşama çabasındaki Müslüman toplumlarda da benzer hastalıklar ortaya çıkmıştır.
Ayetin ‘vekâle innî muhâcirun ilâ rabbî / Dedi: Rabbime hicret edeceğim!’ bölümü, hem Hazreti İbrahim’in ve hem de Hazreti Lût’un bir ifadesi olarak meallendirilmiş, zalim toplumun arasından çıkıp, Allah’ın emrettiğini yapacağım, emrettiği yere gideceğim şeklinde tefsir edilmiştir.
Peki, bu çağda hicret edilecek bir yer kaldı mı?
Yapılacak şey tabii ki son nefes kadar imanı ve ameli korumaktır. Müslüman bana ne? diyemeyeceğine ve her Müslüman peygamberlerin varisi olduğuna göre, son nefese kadar, Kuran emirlerini yaşamaya gayret edip nehiylerinden uzak durmak ve etki alanı içindeki kimselere, Kuran emirlerini teklinde bulunmak farzdır.
Sonuç: Bu çağda bir yere hicret ederek değil, iman ancak amelle korunabilir. Müslümanlar, hicret etmelidir; beş vakit namaza hicret, zekâta hicret, sadakaya hicret, oruca hicret, Hacca, Umre’ye hicret. Vb. Bu zamanda farzları yapıp haramlardan kaçınmak büyük bir hicret ve büyük bir cihattır denilebilir.