Orta Asya’da yüzyıllar içerisinde oluşan Türk kültürünün, İslami değerlerle kaynaştıktan sonra çok daha güçlü ve zengin bir yapıya kavuştuğunu anlatan Doç. Dr.Savaş Eğilmez, “Bu zengin kültürel yapının en güçlü yanlarından biri şüphesiz Türk hoşgörüsüdür. Hoşgörü ve değişik inançlara karşı saygı, Türklerin kültürel yapısının en önemli özelliklerinden biridir.
Tarih her devrinde ortaya çıkan Türk başarısını sadece silah ve beden güçle açıklayamayız. Örneğin Anadolu Türk medeniyetini kuran sadece savaşçılar değildir. Mevlana, Hacı Bektaş Veli ve Yunus Emre gibi, bütün insanlığı sevgi ile kucaklayanlarında savaşçılar kadar rolü vardır.
Tüm insanlığa "putperest isen de gel, kırk kere tövbeni bozsan da gel" diye seslenen Mevlana, "yaratılanı hoş gör yaratandan ötürü" diyen Yunus Emre, "gelin canlar bir olalım" diye çağrıda bulunan Hacı Bektaş Veli gibi büyük mutasavvıfların böyle bir din anlayışı ve insanlık görüşü ile meydana çıkmaları, Türk hoşgörüsünün soncudur.
Türk devlet yönetimi inanış açısından Müslümanlara olduğu kadar gayri müslimlere de hoşgörü ile yaklaşmıştır. Anadolu'nun fethinden önce bölgede yaşayan ve Gregoryan mezhebine mensup Ermeniler, Bizanslı Rumlar tarafından Ortodoks mezhebine geçmeye zorlanmışlar, kabul etmeyenlerin toprakları ellerinden alınarak Ermenilerin bir kısmı öldürülmüş bir kısmı hapsedilmiş bir kısmı da sürülmüştür. Anadolu'yu fetheden Türkler, Ermenileri hoşgörü ve adaletle yönettiler. Ermeni kaynakları Bizansın baskıcı yönetiminden bahsederken, Türklerin dinî hoşgörü ve adaletli idarelerinden çokça bahsetmektedirler” dedi.
“Her inanç devletin mutlak koruması altındadır” diyen Doç. Dr.Savaş Eğilmez açıklamasını şöyle sürdürdü;
“İslâm hukukunun zimmet altına aldığı ve bundan dolayı zimmî tabir edilen gayri müslimler de Osmanlı adalet ve hoşgörüsünün himayesinde idiler.
Fatih Sultan Mehmed Han döneminde 1477 yılında yapılan nüfus sayımına göre İstanbul’da bulunan hane sayısı 16 bin 324’tir. Bu hanelerin 8 bin 951’i Müslüman iken diğerleri farklı inanç gruplarından oluşuyordu. Bu durum Türk hoşgörüsünün tarihi göstergelerinden sadece birisidir. Çok farklı din ve millete ait olan bu haneler yüzyıllarca Türk-Müslüman ahali ile aynı haklara sahip olmuşlardır. Osmanlı Devleti son dönemlerini yaşadığı 19. asırda bile gayri Müslimlere karşı önceki yürüttüğü eşitlik ve hoşgörü anlayışını bozmamıştır. Nitekim II. Mahmut’un şu sözü bunun en güzel göstergesidir. ”Ben tebamın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim. Hepsi hakiki evladımdır.” Hatta bazı dönemlerde gayri Müslimler, Türk-Müslüman ahaliden daha fazla hakka sahip olmuşlardır Anadolu’da Bulunan Tarihi ve Kültürel Zenginlik, Türklerin Hoşgörüsü Neticesindedir
Türk milleti faklı kültürlere ait değerleri her zaman muhafaza etmesine rağmen, maalesef aynı hoş görüyü başka milletlerden görememiştir. Avrupa’da, Balkanlar’da Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da bulunan binlerce Türk-İslam eseri Türk milletine duyulan öfkenin bir sonucu olarak yerle bir edilmiştir. Bugün de Türkiye’de faaliyet gösteren Hıristiyan ve Musevilere ait 398 i kilise olmak üzere toplam 439 ibadethane mevcuttur. Hıristiyan ve Museviler bu kilise ve sinegoglarda devletimizin koruması ve milletimizin engin hoşgörüsü ile özgürce ve güven içerisinde inançlarını yaşamaya devam ediyorlar. Sık sık Türk-İslam değerlerine hakaret ederek gündeme gelen provokatör ajan Sevan Nişanyan son olarak en kutsal değerlerimizden biri olan ezanımıza, asla kabullenilmeyecek sözler sarf ederek, Türk halkının sabrını zorlamaya devam etmektedir. Geçtiğimiz dönemde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e alçakça sözlerle hakaret etme cüretinde bulunan bu hapishane kaçkını kişi provokasyonlarına devam ederek devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e de hadsiz imalarda bulunmuştur.
Sit alanına kaçak bina inşa etmekten de suçlu bulunan Nişanyan adındaki provokatör, kaleme aldığı yazılarında da milletimizin milli değerlerini aşağılamaya devam etmiştir. Küreselcilerin en önemli casusu olan Osman Kavala’nın da yakın arkadaşı olan Nişanyan topluma terör çağrısından bulunarak, küçük beyni ile toplumsal düzeni baltalamaya çalışmıştır. Bizler Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) olarak Ezan-ı Muhammediye’yi ağzına alma cüretinde bulanan bu yazar bozuntusuna, devletimizin kıymetli savcılarının gereğini yapacağına inanıyoruz. Bununla beraber Nişanyan ve Kavala gibi açık ya da örtülü ajanlara engin hoş gürümüzün yanında, bir de Türk-İslam adaletinin keskinliğini hatırlatmak isteriz.” İHA
“İslâm hukukunun zimmet altına aldığı ve bundan dolayı zimmî tabir edilen gayri müslimler de Osmanlı adalet ve hoşgörüsünün himayesinde idiler.
Fatih Sultan Mehmed Han döneminde 1477 yılında yapılan nüfus sayımına göre İstanbul’da bulunan hane sayısı 16 bin 324’tir. Bu hanelerin 8 bin 951’i Müslüman iken diğerleri farklı inanç gruplarından oluşuyordu. Bu durum Türk hoşgörüsünün tarihi göstergelerinden sadece birisidir. Çok farklı din ve millete ait olan bu haneler yüzyıllarca Türk-Müslüman ahali ile aynı haklara sahip olmuşlardır. Osmanlı Devleti son dönemlerini yaşadığı 19. asırda bile gayri Müslimlere karşı önceki yürüttüğü eşitlik ve hoşgörü anlayışını bozmamıştır. Nitekim II. Mahmut’un şu sözü bunun en güzel göstergesidir. ”Ben tebamın Müslüman’ını camide, Hıristiyan’ını kilisede, Musevi’sini de havrada fark ederim. Hepsi hakiki evladımdır.” Hatta bazı dönemlerde gayri Müslimler, Türk-Müslüman ahaliden daha fazla hakka sahip olmuşlardır Anadolu’da Bulunan Tarihi ve Kültürel Zenginlik, Türklerin Hoşgörüsü Neticesindedir
Türk milleti faklı kültürlere ait değerleri her zaman muhafaza etmesine rağmen, maalesef aynı hoş görüyü başka milletlerden görememiştir. Avrupa’da, Balkanlar’da Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da bulunan binlerce Türk-İslam eseri Türk milletine duyulan öfkenin bir sonucu olarak yerle bir edilmiştir. Bugün de Türkiye’de faaliyet gösteren Hıristiyan ve Musevilere ait 398 i kilise olmak üzere toplam 439 ibadethane mevcuttur. Hıristiyan ve Museviler bu kilise ve sinegoglarda devletimizin koruması ve milletimizin engin hoşgörüsü ile özgürce ve güven içerisinde inançlarını yaşamaya devam ediyorlar. Sık sık Türk-İslam değerlerine hakaret ederek gündeme gelen provokatör ajan Sevan Nişanyan son olarak en kutsal değerlerimizden biri olan ezanımıza, asla kabullenilmeyecek sözler sarf ederek, Türk halkının sabrını zorlamaya devam etmektedir. Geçtiğimiz dönemde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’e alçakça sözlerle hakaret etme cüretinde bulunan bu hapishane kaçkını kişi provokasyonlarına devam ederek devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e de hadsiz imalarda bulunmuştur.
Sit alanına kaçak bina inşa etmekten de suçlu bulunan Nişanyan adındaki provokatör, kaleme aldığı yazılarında da milletimizin milli değerlerini aşağılamaya devam etmiştir. Küreselcilerin en önemli casusu olan Osman Kavala’nın da yakın arkadaşı olan Nişanyan topluma terör çağrısından bulunarak, küçük beyni ile toplumsal düzeni baltalamaya çalışmıştır. Bizler Asılsız Soykırım İddialarıyla Mücadele Derneği (ASİMED) olarak Ezan-ı Muhammediye’yi ağzına alma cüretinde bulanan bu yazar bozuntusuna, devletimizin kıymetli savcılarının gereğini yapacağına inanıyoruz. Bununla beraber Nişanyan ve Kavala gibi açık ya da örtülü ajanlara engin hoş gürümüzün yanında, bir de Türk-İslam adaletinin keskinliğini hatırlatmak isteriz.” İHA