Alın size ‘akıl ve gönül’, dolayısıyla ‘bilgi ve duygu’ arasında kaldığımız bir ikilem daha:
Küresel salgın nedeniyle ‘eğitim’ tarafı mecburen zayıf kalan bir ‘öğretim’ yılı biterken öğrencilere verilecek en düşük not ne olmalı?
İlkokulda veya Lisede…
Ya da fark etmez, ortaokulda mesela…
Bir yandan ergenlikle boğuşan, bir yandan LGS stresi yaşayan, diğer yandan türlü platformlar aracılığıyla çalışma odasına -o da varsa tabii, yoksa evin orta yerine- yağan üç milyon pare bilgiyi zavallı belleğine kaydetmek için kendini paralayan bir 8’inci sınıf öğrencisine, mesela Türkçe dersinden veya mesela Matematikten yıl sonu notu olarak en az kaç puan verilmeli?
Tabii ki her öğretmen bu soruyu kendi deneyimlerinden ve kayıtlarından yola çıkarak yanıtlayacak, kendi vicdanının kılavuzluğuyla bu kuyudan çıkacak. Milli Eğitim Bakanı bile "Minimum şu not verilecek!" diyemiyorken...
Ama bakın, bir ülke bu sorunu kâğıda küreğe dökmeden ve vicdanla çelişmeyen biçimde nasıl çözmüş. Dünyanın en geniş yüzölçümlü ülkesinin her bucağında, her öğretmen bu kararı istisnasız uyguluyor mu, bunu bilemeyiz ama 'kültür içindeki genel yaklaşımı ve onun izahını' özetleyen gerçek hikâye şöyle:
"Rusya’da en yüksek not 5 iken, bir çocuğun boş kâğıt verse bile alabileceği en düşük not 2 imiş...
Yani öğrenciler eğer sadece okula gidiyorlarsa bile 2, 3, 4 veya 5 alabiliyorlar. 0 ve 1, okula devam eden hiç kimseye verilmeyen notlar.
ABD'nin Moskova’ya yeni atanan büyükelçisi, bu uygulamayı öğrenince çok şaşırmış; Moskova Devlet Üniversitesi'nde öğretmen eğitimcisi -aynı zamanda Rusya Eğitim Bakanının 20 danışmanından biri- olan Dr. Theoder Medraev’e azıcık da küçümseyici bir tavırla sormuş: “Boş kâğıt veren bir öğrenciye neden “0” yerine “2” veriyorsunuz, niye ülkenizde öğrencilere adil davranılmıyor?”
Dr. Medraev, bu soruyu “Her sabah 7’de, en soğuk havalarda bile kalkıp okula gelen, tüm dersleri takip eden, toplu taşıma ile sınava saatinde yetişen ve soruları cevaplayamasa bile en azından sınava giren, başka bir hayat yaşayabilecekken okumayı seçen birine nasıl “0” verebiliriz?” diyerek yanıtlamış. "Biz" demiş, "sadece sınavdaki sorunun cevabını bilmiyor diye hiçbir öğrenciye “0” veremeyiz. En azından insan olduğu ve denediği için o öğrencilere de saygı gösteririz!"
Amerikalı Büyükelçi bu yanıtı aldıktan sonra ne tepki vermiştir, bilemiyoruz ama araştırınca öğreniyoruz ki bu uygulama, Rusya dışında sosyalist kökenli bir başka ülkede, Bulgaristan’da da varmış..."
★★
Tam da şu günlerde, öğretmenlerin yıl sonu görüş ve değerlendirmelerini kayda geçirmek için gerçekleştirdikleri ‘Ne yaptık? - Ne yapacağız?’ içerikli kurul toplantılarında ben aynı tutumun bir kolektif eğitimci yaklaşımı olarak sıklıkla dile getirildiğini ve savunulduğunu gözlemliyorum. Öğretmenlerin bir kısmı diyor ki:
Biz büyüklerin bile muvazeneyi usul usul yitirdiğimiz şu koşullarda hayatta kalmayı başaran, sapıtmayan, evdekilere saç baş yoldurtmayan, en sevdiği insanlar içerisinde hastalananlar olduğu halde çocukça saflığıyla yine de her gün ekran başına gelip karşımıza oturan, ergenliklerini ekranla iç içe ama akranlarından uzakta yaşayan çocuklarımıza hak ettikleri zafer madalyaları takılmalı…
Bu 3’ten 5’ten, 80’den 100’den çok da fazla bir şey!
Özetlediğim yaklaşımı eleştirenler, ABD’nin Moskova Büyükelçisi gibi bunu adil bulmayanlar, veliler içinden de eğitimciler içinden de çıkacaktır elbette ama ‘eğitimsiz öğretim sürecinde’ bu, hiç kuşku yok ki ‘en doğruya en yakın’ yaklaşım.
Ne öğrettik ve ne kadar iyi öğrettik ki şimdi ölçme-değerlendirmede kusursuzluk arayalım, toleranssız davranalım?..
Ve eğer önümüzdeki günlerde karne alacak çocuklardan birinin velisi olsaydınız bir paragraf önce koyu karakterlerle özetlenen yaklaşımı büyük olasılıkla minnettarlıkla karşılardınız. Yıllar sonra bu kuşağa mensup çocuklar da geriye bakıp aynı minnettarlığı sergileyecekler, ‘Bizi anlamışlardı’ diyecekler.
‘Havadan ne notlar aldık ama!’ demeyecekler, inanın...
Küresel salgın nedeniyle ‘eğitim’ tarafı mecburen zayıf kalan bir ‘öğretim’ yılı biterken öğrencilere verilecek en düşük not ne olmalı?
İlkokulda veya Lisede…
Ya da fark etmez, ortaokulda mesela…
Bir yandan ergenlikle boğuşan, bir yandan LGS stresi yaşayan, diğer yandan türlü platformlar aracılığıyla çalışma odasına -o da varsa tabii, yoksa evin orta yerine- yağan üç milyon pare bilgiyi zavallı belleğine kaydetmek için kendini paralayan bir 8’inci sınıf öğrencisine, mesela Türkçe dersinden veya mesela Matematikten yıl sonu notu olarak en az kaç puan verilmeli?
Tabii ki her öğretmen bu soruyu kendi deneyimlerinden ve kayıtlarından yola çıkarak yanıtlayacak, kendi vicdanının kılavuzluğuyla bu kuyudan çıkacak. Milli Eğitim Bakanı bile "Minimum şu not verilecek!" diyemiyorken...
Ama bakın, bir ülke bu sorunu kâğıda küreğe dökmeden ve vicdanla çelişmeyen biçimde nasıl çözmüş. Dünyanın en geniş yüzölçümlü ülkesinin her bucağında, her öğretmen bu kararı istisnasız uyguluyor mu, bunu bilemeyiz ama 'kültür içindeki genel yaklaşımı ve onun izahını' özetleyen gerçek hikâye şöyle:
"Rusya’da en yüksek not 5 iken, bir çocuğun boş kâğıt verse bile alabileceği en düşük not 2 imiş...
Yani öğrenciler eğer sadece okula gidiyorlarsa bile 2, 3, 4 veya 5 alabiliyorlar. 0 ve 1, okula devam eden hiç kimseye verilmeyen notlar.
ABD'nin Moskova’ya yeni atanan büyükelçisi, bu uygulamayı öğrenince çok şaşırmış; Moskova Devlet Üniversitesi'nde öğretmen eğitimcisi -aynı zamanda Rusya Eğitim Bakanının 20 danışmanından biri- olan Dr. Theoder Medraev’e azıcık da küçümseyici bir tavırla sormuş: “Boş kâğıt veren bir öğrenciye neden “0” yerine “2” veriyorsunuz, niye ülkenizde öğrencilere adil davranılmıyor?”
Dr. Medraev, bu soruyu “Her sabah 7’de, en soğuk havalarda bile kalkıp okula gelen, tüm dersleri takip eden, toplu taşıma ile sınava saatinde yetişen ve soruları cevaplayamasa bile en azından sınava giren, başka bir hayat yaşayabilecekken okumayı seçen birine nasıl “0” verebiliriz?” diyerek yanıtlamış. "Biz" demiş, "sadece sınavdaki sorunun cevabını bilmiyor diye hiçbir öğrenciye “0” veremeyiz. En azından insan olduğu ve denediği için o öğrencilere de saygı gösteririz!"
Amerikalı Büyükelçi bu yanıtı aldıktan sonra ne tepki vermiştir, bilemiyoruz ama araştırınca öğreniyoruz ki bu uygulama, Rusya dışında sosyalist kökenli bir başka ülkede, Bulgaristan’da da varmış..."
★★
Tam da şu günlerde, öğretmenlerin yıl sonu görüş ve değerlendirmelerini kayda geçirmek için gerçekleştirdikleri ‘Ne yaptık? - Ne yapacağız?’ içerikli kurul toplantılarında ben aynı tutumun bir kolektif eğitimci yaklaşımı olarak sıklıkla dile getirildiğini ve savunulduğunu gözlemliyorum. Öğretmenlerin bir kısmı diyor ki:
Biz büyüklerin bile muvazeneyi usul usul yitirdiğimiz şu koşullarda hayatta kalmayı başaran, sapıtmayan, evdekilere saç baş yoldurtmayan, en sevdiği insanlar içerisinde hastalananlar olduğu halde çocukça saflığıyla yine de her gün ekran başına gelip karşımıza oturan, ergenliklerini ekranla iç içe ama akranlarından uzakta yaşayan çocuklarımıza hak ettikleri zafer madalyaları takılmalı…
Bu 3’ten 5’ten, 80’den 100’den çok da fazla bir şey!
Özetlediğim yaklaşımı eleştirenler, ABD’nin Moskova Büyükelçisi gibi bunu adil bulmayanlar, veliler içinden de eğitimciler içinden de çıkacaktır elbette ama ‘eğitimsiz öğretim sürecinde’ bu, hiç kuşku yok ki ‘en doğruya en yakın’ yaklaşım.
Ne öğrettik ve ne kadar iyi öğrettik ki şimdi ölçme-değerlendirmede kusursuzluk arayalım, toleranssız davranalım?..
Ve eğer önümüzdeki günlerde karne alacak çocuklardan birinin velisi olsaydınız bir paragraf önce koyu karakterlerle özetlenen yaklaşımı büyük olasılıkla minnettarlıkla karşılardınız. Yıllar sonra bu kuşağa mensup çocuklar da geriye bakıp aynı minnettarlığı sergileyecekler, ‘Bizi anlamışlardı’ diyecekler.
‘Havadan ne notlar aldık ama!’ demeyecekler, inanın...