KARAZ
Erzurum'un 16 km kuzeybatısında Karasu nehrinin sağ tarafında yer alan Karaz geç kalkolitik çağın en önemli yerleşim yerlerinden biridir. XI.yüzyıl kayıtları bu yerleşim yerini zengin ve kalabalık nüfusa sahip, kalesi olmayan yerleşme alanı olarak tasvir etmektedir. Kuzeydoğu Anadolu'nun tarih öncesi devirlerinin aydınlatılmasında önemli yere sahip olan Karaz yerleşim yeri aynı zamanda Karaz kültürünün de çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu bakımdan, gerek Kuzeydoğu Anadolu gerekse Doğu Anadolu Bölgesi'nin diğer kesimlerinde, Karaz höyükle çağdaş veya onun geç evreleriyle paralellik gösteren yerleşim merkezlerine rastlanmıştır. Bu merkezlerden elde edilen buluntular için Karaz keramiği, Karaz türü keramik, bu kültür içinse Karaz kültürütabirleri kullanılmıştır. Karaz kültürü kendine has seramiği (Çok kaliteli siyah-kırmızı renklerde, parlak açkılı, özenli bezemeli, çanak çömlekler), evleri (dikdörtgen veya yuvarlak planlı, çamur,dal veya kerpiçten yapılmış), ocakları (Yuvarlak, silindirik, boynuzlu, sabit, taşınabilir insan ve hayvan biçimli de olabilen), olan bir kültürdür. Karaz kültürünün etnik kökeni hakkındaki araştırmalar ise kesinlik kazanmıştır. Mevcut arkeolojik ve tarihi verilerin hemen hiçbiri, bu kültürün Hurrilerle olan ilişkisini ihtimal dışı bırakmamaktadır. Karaz kültürünü meydana getirenler ise genelde hayvancılık ve tarımla uğraşmışlardır. Özellikle hayvancılık Karaz ve çevre insanı için vazgeçilmez bir geçim kaynağıdır. Obsidyen ve çakmaktaşı bıçaklar, öğütme taşları ve maden orakların bulunması yörede tarımın yapıldığının en önemli kanıtıdır. Karaz da özellikle buğday ve arpa ekimi yaygındır.
Karaz ve çevresinde ilk kazı çalışmaları ise 1942 yılında Türk Tarih Kurumu adına Hamit Zübeyir Koşay tarafından yapılmıştır. Karaz höyük kazılarının Anadolu prehistoryasındaki önemi, monokrom seramiklerin gerek kabartma olarak yapılmış spiral motifleri, gerekse şekil ve teknik bakımından Filistin'deki Kirbet Kerak seramikleri ile mukayese edilebilmesinden ileri gelmektedir. Yapılan kazılarda elde edilen bulgular Karaz insanın mimari anlayışı hakkında da önemli bilgileri ortaya çıkarmıştır. Kazılarda yapıların temelinde taşın, duvarlarında ise kerpicin kullanıldığı tespit edilmiştir. Yapıların tek odalı bazen de çift odalı dik köşeli olarak tasarlandığı ortaya çıkarılmıştır. Yapılar içerisinde en dikkati çeken kısım ise kutsal amaçla yapıldığı düşünülen ocaklar olmuştur. Evlerin temelinde taşın kullanılması yazın serinlik, kışın ise sıcaklık açısından önemlidir. Karaz, Osmanlı, Selçuk ve Bizans çağlarında da iskân görmüştür. Kuzey kısmı hala meskûndur. Karaz da ki kazı çalışmaları sırasında herhangi bir mühre, tapu senedine veya benzer bir belgeye rastlanılmaması ise yörede özel mülkiyet anlayışının olmadığını gösterir. Özel mülkiyet anlayışından ziyade aile mülkiyeti ön plana çıkarılmıştır. Her evde öğütme taşlarının olması bunun temel göstergesi olarak kabul edilebilir.
Karaz da nüfusun azalmasına ve bölgenin değerini yitirmesine neden olan ise Büyük Selçukluların bölgeye yaptıkları akınlardır. Selçukluların bölgede ilk olarak belirmeleri XI. yüzyılın başlarına rastlar. Bizans yönetiminin yöre halkına iyi davranmaması nedeniyle bozulan idari ve siyasi ortam, Selçukluları küçük topluluklar halinde bölgenin muhtelif kesimlerine yerleşmelerine imkân sağlamıştır. Selçuklular tarafından Erzurum ve çevresine yöneltilen ilk askeri hareket 1048 yılındadır. Büyük Selçuklu Sultanı tarafından Erzurum ve çevresini fethetmekle görevlendirilen Azerbaycan valisi İbrahim Yınal ve Gence valisi Kutalmış Beyler, Eleşkirt üzerinden Pasinler ovasına inmiş ve oradan Karin üzerine yürüyerek Karin kalesini kuşatmışlardır. Kuşatmanın uzun süreceğini gördüklerinden Erzurum Ovası'nın batı bölümünde yer alan zengin Arzen şehrine yönelmişlerdir. Arzen kalabalık ve zengin bir kasabaydı. Arzen de Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve Türklerden tüccarlar ikamet etmekteydi. Arzen halkı çevrede bulunan sağlam surlarla çevrili Theodosiopolis şehri bulunmasına ve oraya davet edilmelerine rağmen yiğitliklerine güvenerek kasabalarını canları pahasına korumaya karar verdiler. Selçukluların saldırıları başladığında büyük bir direnişle karşılaştılar ve mücadele altı gün sürdü. Şehri kuşatma ile alamayacağını anlayan İbrahim Yınal ganimet arzusundan vazgeçip şehri ateşe verdi ve şehri baştanbaşa yaktı. Ateş ve ok atışlarına fazla dayanamayan halk kurtuluşu kaçmakta buldu. İbrahim Yınal ve adamlarının Arzen şehrini ele geçirme safhasını Urfalı Matheos da şu şekilde anlatmaktadır:
"Artzın (Erzen) denilen çok kalabalık ve meşhur Ermeni şehrine geldiler. Türkler, Artzın'ı sursuz vaziyette lâkin sayısız erkek ve kadın, hesapsız altın ve gümüş ile dolu buldular. Şehir halkı Müslüman askerleri görünce, hep birlikte onlara karşı geldiler. Artzın çevresinde şiddetli bir çarpışma oldu. Mücadele bütün gün devam etti. Tarlalar kanla boyandı. Zira ne bir sığınılacak yer, ne de yardım ümidi vardı. Artzınlılar kurtuluş çaresi olarak önlerinde sadece ölümü görüyorlardı. Şehrin savunucuları, sonunda Müslümanların çokluğu altında, ezilerek firara mecbur kaldılar. Ellerinde yalın kılıçları ile kaçanları takiben Artzın'a giren (Selçuklular) çok sayıda insanı öldürttüler. Ele geçirilen altını, gümüşü ve kıymetli kumaşları söylemeye gerek yoktur. Çünkü bunların miktarını kalem ile ifade etmek imkân haricindedir. Herkesin bu arada sık sık Davtug/ David denilen korepiskoposun hazinesi ve evinden 800 altınlık öküz yükü çıkıyordu. Buna dair haberi ben şahsen duydum. Artzın'da baş âyin icra edilen 800 kilise vardır. İşte güzel ve muhteşem Artzın şehri acımasız yok etme ve ölüm ile mahvolmuştur. Toprağa gömülmeyip, hayvanlara yem olan ileri gelenlerin ve din adamlarının kaybı ... Kadınlar ve çocuklar da birlikte esir olarak İran'a götürüldüler."
Altı gün süren kuşatmadan sonra Arzen, Selçuklu ordusu tarafından ele geçirilmiştir. İbrahim Yınal ve ordusu Arzen galibiyetinden sonra İslam tarihçilerine göre yüz bin esir ve on beş bin araba dolusu altın, gümüş, mücevherat ve kıymetli eşya ile bölgeden ayrılıp Basean Ovası'na geçtiler. Arzen halkı ise Teodosiopolis olarak isimlendirilen bugünkü Erzurum şehri kalesine sığınmak zorunda kalmıştır. Arzen şehri bu kuşatmadan sonra yıkılıp yakılmış ve bir kez daha imar edilmeyerek harabe şehir halini almıştır. Bu yıkımdan sonra bir daha Erzen/Arzen şehri şenlenmedi. Sağ kalabilen ahalisi Karın (Kalıkala/Theodosioplis) şehrine çekilip yerleştiler. Bundan sonra, her halde ovada ve Erzurum'a göre kışlak sayıldığından veya kuzeyde bulunduğundan veya yanıklığından dolayı ve toprağın karamsı olmasından dolayı yıkık Arzen şehrine Oğuzlar "Kara-Arzen/ Arz adını verdiler ve bugün bu yöredeki köye "Karas/Karaz/ Kara-Arz" denilmeye başlandı. Karaz, 2008 yılında çıkarılan idare kanunu ile bu gün Aziziye ilçesine bağlı bir mahalleye dönüşmüştür.
Erzurum'un 16 km kuzeybatısında Karasu nehrinin sağ tarafında yer alan Karaz geç kalkolitik çağın en önemli yerleşim yerlerinden biridir. XI.yüzyıl kayıtları bu yerleşim yerini zengin ve kalabalık nüfusa sahip, kalesi olmayan yerleşme alanı olarak tasvir etmektedir. Kuzeydoğu Anadolu'nun tarih öncesi devirlerinin aydınlatılmasında önemli yere sahip olan Karaz yerleşim yeri aynı zamanda Karaz kültürünün de çıkış noktası olarak kabul edilir. Bu bakımdan, gerek Kuzeydoğu Anadolu gerekse Doğu Anadolu Bölgesi'nin diğer kesimlerinde, Karaz höyükle çağdaş veya onun geç evreleriyle paralellik gösteren yerleşim merkezlerine rastlanmıştır. Bu merkezlerden elde edilen buluntular için Karaz keramiği, Karaz türü keramik, bu kültür içinse Karaz kültürütabirleri kullanılmıştır. Karaz kültürü kendine has seramiği (Çok kaliteli siyah-kırmızı renklerde, parlak açkılı, özenli bezemeli, çanak çömlekler), evleri (dikdörtgen veya yuvarlak planlı, çamur,dal veya kerpiçten yapılmış), ocakları (Yuvarlak, silindirik, boynuzlu, sabit, taşınabilir insan ve hayvan biçimli de olabilen), olan bir kültürdür. Karaz kültürünün etnik kökeni hakkındaki araştırmalar ise kesinlik kazanmıştır. Mevcut arkeolojik ve tarihi verilerin hemen hiçbiri, bu kültürün Hurrilerle olan ilişkisini ihtimal dışı bırakmamaktadır. Karaz kültürünü meydana getirenler ise genelde hayvancılık ve tarımla uğraşmışlardır. Özellikle hayvancılık Karaz ve çevre insanı için vazgeçilmez bir geçim kaynağıdır. Obsidyen ve çakmaktaşı bıçaklar, öğütme taşları ve maden orakların bulunması yörede tarımın yapıldığının en önemli kanıtıdır. Karaz da özellikle buğday ve arpa ekimi yaygındır.
Karaz ve çevresinde ilk kazı çalışmaları ise 1942 yılında Türk Tarih Kurumu adına Hamit Zübeyir Koşay tarafından yapılmıştır. Karaz höyük kazılarının Anadolu prehistoryasındaki önemi, monokrom seramiklerin gerek kabartma olarak yapılmış spiral motifleri, gerekse şekil ve teknik bakımından Filistin'deki Kirbet Kerak seramikleri ile mukayese edilebilmesinden ileri gelmektedir. Yapılan kazılarda elde edilen bulgular Karaz insanın mimari anlayışı hakkında da önemli bilgileri ortaya çıkarmıştır. Kazılarda yapıların temelinde taşın, duvarlarında ise kerpicin kullanıldığı tespit edilmiştir. Yapıların tek odalı bazen de çift odalı dik köşeli olarak tasarlandığı ortaya çıkarılmıştır. Yapılar içerisinde en dikkati çeken kısım ise kutsal amaçla yapıldığı düşünülen ocaklar olmuştur. Evlerin temelinde taşın kullanılması yazın serinlik, kışın ise sıcaklık açısından önemlidir. Karaz, Osmanlı, Selçuk ve Bizans çağlarında da iskân görmüştür. Kuzey kısmı hala meskûndur. Karaz da ki kazı çalışmaları sırasında herhangi bir mühre, tapu senedine veya benzer bir belgeye rastlanılmaması ise yörede özel mülkiyet anlayışının olmadığını gösterir. Özel mülkiyet anlayışından ziyade aile mülkiyeti ön plana çıkarılmıştır. Her evde öğütme taşlarının olması bunun temel göstergesi olarak kabul edilebilir.
Karaz da nüfusun azalmasına ve bölgenin değerini yitirmesine neden olan ise Büyük Selçukluların bölgeye yaptıkları akınlardır. Selçukluların bölgede ilk olarak belirmeleri XI. yüzyılın başlarına rastlar. Bizans yönetiminin yöre halkına iyi davranmaması nedeniyle bozulan idari ve siyasi ortam, Selçukluları küçük topluluklar halinde bölgenin muhtelif kesimlerine yerleşmelerine imkân sağlamıştır. Selçuklular tarafından Erzurum ve çevresine yöneltilen ilk askeri hareket 1048 yılındadır. Büyük Selçuklu Sultanı tarafından Erzurum ve çevresini fethetmekle görevlendirilen Azerbaycan valisi İbrahim Yınal ve Gence valisi Kutalmış Beyler, Eleşkirt üzerinden Pasinler ovasına inmiş ve oradan Karin üzerine yürüyerek Karin kalesini kuşatmışlardır. Kuşatmanın uzun süreceğini gördüklerinden Erzurum Ovası'nın batı bölümünde yer alan zengin Arzen şehrine yönelmişlerdir. Arzen kalabalık ve zengin bir kasabaydı. Arzen de Araplar, Süryaniler, Ermeniler ve Türklerden tüccarlar ikamet etmekteydi. Arzen halkı çevrede bulunan sağlam surlarla çevrili Theodosiopolis şehri bulunmasına ve oraya davet edilmelerine rağmen yiğitliklerine güvenerek kasabalarını canları pahasına korumaya karar verdiler. Selçukluların saldırıları başladığında büyük bir direnişle karşılaştılar ve mücadele altı gün sürdü. Şehri kuşatma ile alamayacağını anlayan İbrahim Yınal ganimet arzusundan vazgeçip şehri ateşe verdi ve şehri baştanbaşa yaktı. Ateş ve ok atışlarına fazla dayanamayan halk kurtuluşu kaçmakta buldu. İbrahim Yınal ve adamlarının Arzen şehrini ele geçirme safhasını Urfalı Matheos da şu şekilde anlatmaktadır:
"Artzın (Erzen) denilen çok kalabalık ve meşhur Ermeni şehrine geldiler. Türkler, Artzın'ı sursuz vaziyette lâkin sayısız erkek ve kadın, hesapsız altın ve gümüş ile dolu buldular. Şehir halkı Müslüman askerleri görünce, hep birlikte onlara karşı geldiler. Artzın çevresinde şiddetli bir çarpışma oldu. Mücadele bütün gün devam etti. Tarlalar kanla boyandı. Zira ne bir sığınılacak yer, ne de yardım ümidi vardı. Artzınlılar kurtuluş çaresi olarak önlerinde sadece ölümü görüyorlardı. Şehrin savunucuları, sonunda Müslümanların çokluğu altında, ezilerek firara mecbur kaldılar. Ellerinde yalın kılıçları ile kaçanları takiben Artzın'a giren (Selçuklular) çok sayıda insanı öldürttüler. Ele geçirilen altını, gümüşü ve kıymetli kumaşları söylemeye gerek yoktur. Çünkü bunların miktarını kalem ile ifade etmek imkân haricindedir. Herkesin bu arada sık sık Davtug/ David denilen korepiskoposun hazinesi ve evinden 800 altınlık öküz yükü çıkıyordu. Buna dair haberi ben şahsen duydum. Artzın'da baş âyin icra edilen 800 kilise vardır. İşte güzel ve muhteşem Artzın şehri acımasız yok etme ve ölüm ile mahvolmuştur. Toprağa gömülmeyip, hayvanlara yem olan ileri gelenlerin ve din adamlarının kaybı ... Kadınlar ve çocuklar da birlikte esir olarak İran'a götürüldüler."
Altı gün süren kuşatmadan sonra Arzen, Selçuklu ordusu tarafından ele geçirilmiştir. İbrahim Yınal ve ordusu Arzen galibiyetinden sonra İslam tarihçilerine göre yüz bin esir ve on beş bin araba dolusu altın, gümüş, mücevherat ve kıymetli eşya ile bölgeden ayrılıp Basean Ovası'na geçtiler. Arzen halkı ise Teodosiopolis olarak isimlendirilen bugünkü Erzurum şehri kalesine sığınmak zorunda kalmıştır. Arzen şehri bu kuşatmadan sonra yıkılıp yakılmış ve bir kez daha imar edilmeyerek harabe şehir halini almıştır. Bu yıkımdan sonra bir daha Erzen/Arzen şehri şenlenmedi. Sağ kalabilen ahalisi Karın (Kalıkala/Theodosioplis) şehrine çekilip yerleştiler. Bundan sonra, her halde ovada ve Erzurum'a göre kışlak sayıldığından veya kuzeyde bulunduğundan veya yanıklığından dolayı ve toprağın karamsı olmasından dolayı yıkık Arzen şehrine Oğuzlar "Kara-Arzen/ Arz adını verdiler ve bugün bu yöredeki köye "Karas/Karaz/ Kara-Arz" denilmeye başlandı. Karaz, 2008 yılında çıkarılan idare kanunu ile bu gün Aziziye ilçesine bağlı bir mahalleye dönüşmüştür.