
Psikolog Fatma Altınay, Ramazan ayında oruç tutan bireylerin yaşadığı öfke artışını değerlendirirken, öncelikle fizyolojik mekanizmalara dikkati çekiyor. Altınay, “Kan şekerimizin düşmesi sinir sistemimizi etkiliyor. Bu durum, stres hormonlarının salgılanmasına ve dolayısıyla öfke seviyelerimizin yükselmesine neden oluyor” diyerek, açlık durumunun bedensel tepkiler üzerindeki etkisini vurguluyor. Yani, oruç tutarken yaşanan kan şekeri düşüşü, bireyde otomatik olarak artan bir stres ve öfke tepkisine zemin hazırlıyor.
Engellenme hissi
Öfkenin sadece fizyolojik bir sonuç olmadığını belirten Altınay, psikolojik etkenlere de değiniyor. Ramazan ayında uygulanan orucun, bazı kişilerde “engellenme” veya “set çekilme” hissine yol açabildiğini ifade ediyor. Bu duygu, kişinin kendini istem dışı kısıtlanmış hissetmesine sebep olarak öfke patlamalarına zemin hazırlayabiliyor. Araştırmalar, nafile oruç tutan bireylerde, orucun kendi isteğiyle ve bilinçli olarak gerçekleştirildiğinde, bu engellenme hissinin ortaya çıkmadığını ve dolayısıyla öfke seviyelerinin daha düşük seyrettiğini ortaya koyuyor. Böylece, orucun manevi boyutunun doğru algılanmasının ve gönüllü bir irade ile yerine getirilmesinin, duygusal denge açısından büyük önemi olduğu anlaşılıyor. Psikolog Altınay şunları söyledi; “Engellenme, set çekiliyor hissi, yasakların oluşu kişide öfke yükselmesine ve bu da saldırgan davranışlara sebep olabilir. Yapılan araştırmalara göre nafile oruç tutan kişilerde oruç tutma süresi aynı olsa bile, kişinin kendi isteğiyle olduğu için, öfkeye daha az sebep olduğudur. Yani ramazan ayıyla aynı oranda tutulan nafile oruç engellenme hissi olmadığından öfke ya da saldırganlık daha az oluyor.”
Toplumsal ve günlük yaşama yansımalar
Ramazan ayının ruhani atmosferine rağmen, öfke problemleri toplumsal yaşamda çeşitli aksaklıklara neden oluyor. Trafikte artan korna sesleri, alışveriş kuyruklarındaki sabırsızlık ve aile içinde yükselen ses tonları, orucun özündeki barış ve hoşgörü mesajıyla çelişiyor. Bu durum, sadece bireysel sağlığı değil, aynı zamanda toplumsal uyumu da zedeliyor.
Öfkeyle başa çıkma yöntemleri
Fatma Altınay, öfkenin her ne kadar geçici ve kontrol altına alınabilir bir duygu olduğunu belirtirken, bu dönemde yapılması gerekenlere dair önerilerde de bulunuyor. Ramazan ayının ‘engellenmişlik’ hissiyle ilişkilendirilmemesi, orucun gönüllü olarak gerçekleştirildiğinin bilincinde olunması önemli adımlardan biri olarak öne çıkıyor. Altınay, özellikle saldırgan davranışların önüne geçebilmek için şu yöntemlere dikkati çekiyor:
“Ramazan ayının anlamıyla uyuşmayan bu davranışların önüne geçmek için yapacağımız bazı şeyler var. Bunlardan bazıları; ramazan ayını ‘engellenmişlik’ hissiyle bağdaştırmamak, oruç ibadetini gönüllü olarak yaptığımızı hatırlamak. Özellikle ramazan ayında saldırgan davranışların olmaması gerektiğini kendimize telkin etmek. Hoşgörüyü karşı taraftan beklemeyip, kendimiz sağlamak. Herhangi bir saldırgan tutum sergileyeceğimiz aşamaları iyi bilip o aşamaya gelmeden, eğer mümkünse ortamdan uzaklaşmak. Mümkün değilse sakinleşme amaçlı konuşmayı kesmek ve birkaç dakika beklemek. Tüm duygular gibi öfke de geçici bir duygudur ve baş edilebilir. Sağlıklı düşünceler her zaman saldırganlığın önüne geçebilir.”
Psikolog Altınay, ramazan ayının aslında arınma, sabır ve hoşgörü gibi manevi değerleri barındırdığını; fakat açlık ve engellenme hissinin getirdiği öfkenin, bu dönemin anlamından sapmalara yol açabileceğini belirtiyor. Ramazan, doğru anlaşıldığında ve öfkeyle mücadelede bilinçli adımlar atıldığında, bireylere hem ruhsal hem de sosyal anlamda denge ve huzur kazandırabilir. Bu nedenle, öfke nöbetlerinin sebeplerini doğru tespit etmek ve zamanında müdahale etmek, hem kişisel hem de toplumsal yaşamın sağlığı açısından büyük önem taşıyor.
Ahmet Volkan Çelik
Genede siz pide kuyrugunda ve kadayif kuyrugunda cok dikkatli olun