“Kısmetindir gezdiğin yer, yer seni
Arşa çıksan âkıbetin illaki yer, yer seni
Ânın içün ânın adı ‘yer’ oldu
Önce besler sonra kendi yer seni”
…
Çok muhteşem!
Ve çok trajik!..
1469-1534 yılları arasında yaşamış Osmanlı şeyhülislamı -ve şairi- İbn-i Kemal, şiirlerinde kullandığı mahlas ile Kemalpaşazâde, Dakâyıku’l-Hakâyık (Anlaşılması Güç Gerçekler) adlı kitabında geçen bu kıta ile henüz 16. Yüzyıl başlarında yerin -toprağın- korkunç doyumsuzluğuna vurgu yapıyordu.
Ama bugün insanın doyumsuzlukta toprak ile yarıştığını, belki de onu geride bıraktığını söylesek herhalde yanılmış olmayız. İşin trajik yanı, bu saptamada başkalarını özne yaptığımızda cümleler cümleleri, paragraflar paragrafları izler. Başkalarına söyleyeceğimiz çok şey vardır. Onlar eleştirilmeyi hak etmişlerdir çünkü!
Ve fakat…
Kendimizi özne yapalım şimdi.
‘Benim doyumsuzluğum, benim açgözlülüğüm toprak ile yarışır’ diyelim bir…
Diyebilirsek tabii…
Arkası gelir mi? Cümleler, paragraflar, aynı bereketle türer mi?
Zor!
Muhtemelen öyle olmaz.
Peki niye böyleyiz?
★★
Kafanız karıştı. Toprak doymaz nasılsa…
Hoooop, şimdi başka bir dala sıçrayalım:
Dün mü?
Geçen hafta mı?
Çok eskiden mi?..
Peki bu yedi sorunun yedisine de ‘yakın geçmişle ilgili’ ve olumlu yanıtlar veren, yedisine de ‘Evet; dün, iki üç gün önce, geçen hafta…’ falan filan diyen var mı içinizde?
!?!
Duyamadım !..
Arşa çıksan âkıbetin illaki yer, yer seni
Ânın içün ânın adı ‘yer’ oldu
Önce besler sonra kendi yer seni”
…
Çok muhteşem!
Ve çok trajik!..
1469-1534 yılları arasında yaşamış Osmanlı şeyhülislamı -ve şairi- İbn-i Kemal, şiirlerinde kullandığı mahlas ile Kemalpaşazâde, Dakâyıku’l-Hakâyık (Anlaşılması Güç Gerçekler) adlı kitabında geçen bu kıta ile henüz 16. Yüzyıl başlarında yerin -toprağın- korkunç doyumsuzluğuna vurgu yapıyordu.
Ama bugün insanın doyumsuzlukta toprak ile yarıştığını, belki de onu geride bıraktığını söylesek herhalde yanılmış olmayız. İşin trajik yanı, bu saptamada başkalarını özne yaptığımızda cümleler cümleleri, paragraflar paragrafları izler. Başkalarına söyleyeceğimiz çok şey vardır. Onlar eleştirilmeyi hak etmişlerdir çünkü!
Ve fakat…
Kendimizi özne yapalım şimdi.
‘Benim doyumsuzluğum, benim açgözlülüğüm toprak ile yarışır’ diyelim bir…
Diyebilirsek tabii…
Arkası gelir mi? Cümleler, paragraflar, aynı bereketle türer mi?
Zor!
Muhtemelen öyle olmaz.
Peki niye böyleyiz?
★★
Kafanız karıştı. Toprak doymaz nasılsa…
Hoooop, şimdi başka bir dala sıçrayalım:
- En son ne zaman ‘kendinizi gerçekleştirdiğiniz’ hissine kapıldınız?
- En son ne zaman gözleriniz yaşarıncaya kadar, katıla katıla güldünüz?
- En son ne zaman ‘Bu mutluluk bana günlerce yeter’ dediniz ve gerçekten de o mutluluk size birkaç gün yetti?
- En son ne zaman iki gün üst üste huzur içinde uyandınız?
- En son ne zaman birine öyle içinizden gele gele ‘İyi ki varsın!’ dediniz?
- En son ne zaman biri size bütün hücrelerinizi ısıtan bir ses tonuyla ‘İyi ki varsın!’ dedi?
- En önemlisi geliyor, sıkı durun: En son ne zaman ‘iyi ki böyleyim, iyi ki kendim olarak bu hayattayım’ dediniz?
Dün mü?
Geçen hafta mı?
Çok eskiden mi?..
Peki bu yedi sorunun yedisine de ‘yakın geçmişle ilgili’ ve olumlu yanıtlar veren, yedisine de ‘Evet; dün, iki üç gün önce, geçen hafta…’ falan filan diyen var mı içinizde?
!?!
Duyamadım !..