Şecaat: Dinî ve dünyevî hukukunu korumak için canını dahi verecek derecede gösterilen bir yiğitlik olarak tarif edilir.
Necdet: Korku ve dehşet veren bir hâdise anında ve olağanüstü haller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığını koruyup, endişeye kapılmadan sakin bir şekilde hareket etmektir.
Bu hasletlerden her ikisi de Peygamberimiz (asm)'de tam ve mükemmel manada bulunuyordu.
O, insanların en cesuru, en yüreklisi, en kahramanı ve en yiğidi idi. Gençliğinden itibaren hayatının bütün devrelerinde şecaat manasındaki cesaret, Peygamberimiz (asm)'de çok açık bir şekilde görülüyordu.
Peygamberimiz (asm) tebliğinde ve insanları hakka davetinde o derece metanet, sebat ve cesaret gösteriyordu ki, büyük devletler, dinler, kavimler ve kabileler hatta amcası O’na şiddetli düşmanlık ettikleri halde, zerre kadar bir tereddüt eseri, bir telaş, bir korkaklık göstermiyor; tek başına bütün dünyaya meydan okuyor; İslamiyet’i anlatmaya devam ediyordu. Bu sebat ve azmin sonunda nihayet İslamiyet’i dünyaya hakim kıldı.
O’nda (asm), her zaman sarsılmaz ve sağlam bir irade vardı. Bu iradenin ters yüz edilmesi mümkün değildi. Çünkü O’ndaki (asm) iradeyi Cenâb-ı Hakk, gizli meşietiyle biledikçe bilemişti.
Saadet Asrından
İbn Ömer (r.a.)’tan rivayete göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kadın avrettir. Şüphesiz o evinden dışarıya çıktı mı şeytan da onu gözetler durur. Şüphesiz o evinin dip taraflarında olduğundan daha çok (hiçbir yerde) Allah’a yakın olamaz.” [Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsât, III, 422]
***
Ebu Hureyre (r.a.)’tan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Sadaka hiçbir malı eksiltmez. Allah, affeden bir kulun ancak şerefini artırır. Bir kimse Allah için alçak gönüllülük gösterirse Allah o kimsenin ancak derecesini yükseltir.”
Necdet: Korku ve dehşet veren bir hâdise anında ve olağanüstü haller karşısında sabır ve sebat göstererek soğukkanlılığını koruyup, endişeye kapılmadan sakin bir şekilde hareket etmektir.
Bu hasletlerden her ikisi de Peygamberimiz (asm)'de tam ve mükemmel manada bulunuyordu.
O, insanların en cesuru, en yüreklisi, en kahramanı ve en yiğidi idi. Gençliğinden itibaren hayatının bütün devrelerinde şecaat manasındaki cesaret, Peygamberimiz (asm)'de çok açık bir şekilde görülüyordu.
Peygamberimiz (asm) tebliğinde ve insanları hakka davetinde o derece metanet, sebat ve cesaret gösteriyordu ki, büyük devletler, dinler, kavimler ve kabileler hatta amcası O’na şiddetli düşmanlık ettikleri halde, zerre kadar bir tereddüt eseri, bir telaş, bir korkaklık göstermiyor; tek başına bütün dünyaya meydan okuyor; İslamiyet’i anlatmaya devam ediyordu. Bu sebat ve azmin sonunda nihayet İslamiyet’i dünyaya hakim kıldı.
O’nda (asm), her zaman sarsılmaz ve sağlam bir irade vardı. Bu iradenin ters yüz edilmesi mümkün değildi. Çünkü O’ndaki (asm) iradeyi Cenâb-ı Hakk, gizli meşietiyle biledikçe bilemişti.
Saadet Asrından
İbn Ömer (r.a.)’tan rivayete göre; Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:
“Kadın avrettir. Şüphesiz o evinden dışarıya çıktı mı şeytan da onu gözetler durur. Şüphesiz o evinin dip taraflarında olduğundan daha çok (hiçbir yerde) Allah’a yakın olamaz.” [Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsât, III, 422]
***
Ebu Hureyre (r.a.)’tan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Sadaka hiçbir malı eksiltmez. Allah, affeden bir kulun ancak şerefini artırır. Bir kimse Allah için alçak gönüllülük gösterirse Allah o kimsenin ancak derecesini yükseltir.”