“Yine onlardan Peygamberi inciten ve O, bir kulaktır, diyen kimseler de vardır. De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah’a inanır, Müminlere inanır. İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah’ın Resulünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır.” (Tevbe 61)
Mekke’nin, Medine’nin nüfuzlu münafıkları, Hz. Peygamber’in, kendileri gibi, itibarlı kimselerle muhatap olmasını, sadece kendilerini dinlemesini ve söylediklerine göre hareket etmesini beklemiş ve istemişlerdir. Oysa Hz. Peygamber (sav), herkesi kabul etmiş ve dinlemiştir. Münafıklar, Efendimizin bu yüksek insani vasfını saflık olarak değerlendirmiş ve “O, bir kulak; geleni dinliyor, gideni dinliyor!” sözleriyle Efendimizi eleştirmeye cür’et etmişlerdir.
Ayet-i kerimede yer alan, “De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah’a inanır, Müminlere inanır. İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir…” ilahi ifade, alemlere rahmet Hz. Muhammed (sav)’in herkesi dinlemesinin, herkesin her söylediğinin etkisinde kalıp hareket ettiği manasını taşımadığını bize göstermektedir. Münafık tipler bilmiyordu ki, dinlemek başka inanmak ve güvenmek başkadır. O kutlu Nebi, kim hangi niyetle huzuruna girerse girsen, kim hangi niyetle ne söylerse söylesin, ondan işitecekleri cevap Allah’ın ve Müslümanların razı olacağı bir cevaptan başkası olmayacaktır. Münafıkların rahatsız olduğu husus işte budur: Hz. Muhammed (sav)’in herkesi dinlemesi, fakat Hakk’ın yanında durması ve hayrı tavsiye etmesidir.
Çıkar çevrelerinin konuşmalarında, tutum ve davranışlarında, daima bir tarafgirlik vardır. Bir önceki yazıda ifade ettiğimiz gibi, münafık zenginin psikolojisi, zamanların değişmesiyle değişmemektedir. Onlar ister ki, sular kendi arzularına göre aksın! Nehirler sadece onların tarlalarını, bahçelerini sulasın. Para hep onların kasasına aksın. Yönetici olan kimseler de onların çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davransınlar. Arada fakirin biri çıkıp bana da aş ekmek, bizim bahçeye tarlaya da su, dediği zaman yönetici onu dinlemesin!
Öte yandan Hz. Muhammed (sav)’in herkesi dinlemesi, bugünkü literatürle ifade etmeye çalışırsak iletişim başarısıdır. Çünkü iletişim olmadan ne dini inanç kabul görür, yayılır, ne ticaret ve siyaset hedefine ulaşır. Her iletişim bir alıcı verici arasında gerçekleşir; iletişim, bir aktarıcıyı ve bir de aktarılanı zorunlu kılar. Dinin aktarıcısı Hz. Muhammed (sav)’in görevi, insanlarla diyalog kurup onlara İslam’ı tebliğ etmektir. Efendimiz bu görevini yaparken özel kalem müdürü kullanmamıştır, o çapta bir şahsiyetin huzuruna insanlar âdeta ellerini kollarını sallayarak girmiş ve sözlerini bir engele takılmadan söyleyebilmişlerdir.
Malûm; iletişim olmadan işler yürütülemez. Hz. Muhammed (sav), sadece beşerle değil, melek ve cin gibi varlıklarla da iletişim kurmuştur. Cebrail (as) ile yirmi iki yıldan fazla süren bir iletişim geçmişi var Efendimizin. Kuran, bu iletişimin bir sonucudur. Efendimiz, yine, cinlerle de iletişim kurmuş ve onlara İslam’ı tebliğ etmiştir… Hz. Muhammed (sav) ‘heva’sından konuşmadığından, onun huzuruna gelen kişilerin sözlerine kulak olması, hakkın tebliği gayesine matuftur. Yoksa haşa, Peygamberimizin gayesi, dedi kodu yapmak, malayani söz söylemek ve dinlemek değildir. Bunu Efendimiz’den bekleyen ve isteyenler işte o münafık kodamanlar olmuştur.
Sonuç: Müslümanlar da Hz. Muhammed (sav) gibi, daima iletişime açık olmalıdırlar; fakat gayeleri Allahü Teâlâ’nın rızasına uygun davranmak olmalıdır. Aksi takdirde zehirlenmekten kendilerini kurtaramazlar. Meşhur sözdür: İnsan, kulağından zehirlenir! Müslüman midesine girip çıkan gıdayı, içeceği bilmeye mecbur olduğu gibi kulağına girip çıkan sözü de bilmeye mecburdur. Aksi takdirde madden ve manen hasta olmaktan kurtulamayacaktır! Bugün modern toplum Müslümanlığında, dedi kodu, malayani başını alıp gitmiştir. Müslümanlar, ideolojik kamplara bölünmüş, birbirleri aleyhine söz ve davranışların kaynağı haline gelmişlerdir. O yüzden fitne her yanı sarıp sarmalamış ve İslam milletini –ki, Allah, Müminleri kardeş ve tek millet yapmıştır- parçalamış, İslam dünyasında kanı ve gözyaşını çoğaltmıştır. Amerika’ya, Avrupa Birliği’ne, Rusya’ya, daha şuna buna değil, sadece Allah’a, O’nun Resulu Muhammed’e (sav), Kuran’a ve Kuran’ı söyleyene kulak kesilenler, inşallah her iki alemde saadete erecek kimseler olacaklardır.
Mekke’nin, Medine’nin nüfuzlu münafıkları, Hz. Peygamber’in, kendileri gibi, itibarlı kimselerle muhatap olmasını, sadece kendilerini dinlemesini ve söylediklerine göre hareket etmesini beklemiş ve istemişlerdir. Oysa Hz. Peygamber (sav), herkesi kabul etmiş ve dinlemiştir. Münafıklar, Efendimizin bu yüksek insani vasfını saflık olarak değerlendirmiş ve “O, bir kulak; geleni dinliyor, gideni dinliyor!” sözleriyle Efendimizi eleştirmeye cür’et etmişlerdir.
Ayet-i kerimede yer alan, “De ki: O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah’a inanır, Müminlere inanır. İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir…” ilahi ifade, alemlere rahmet Hz. Muhammed (sav)’in herkesi dinlemesinin, herkesin her söylediğinin etkisinde kalıp hareket ettiği manasını taşımadığını bize göstermektedir. Münafık tipler bilmiyordu ki, dinlemek başka inanmak ve güvenmek başkadır. O kutlu Nebi, kim hangi niyetle huzuruna girerse girsen, kim hangi niyetle ne söylerse söylesin, ondan işitecekleri cevap Allah’ın ve Müslümanların razı olacağı bir cevaptan başkası olmayacaktır. Münafıkların rahatsız olduğu husus işte budur: Hz. Muhammed (sav)’in herkesi dinlemesi, fakat Hakk’ın yanında durması ve hayrı tavsiye etmesidir.
Çıkar çevrelerinin konuşmalarında, tutum ve davranışlarında, daima bir tarafgirlik vardır. Bir önceki yazıda ifade ettiğimiz gibi, münafık zenginin psikolojisi, zamanların değişmesiyle değişmemektedir. Onlar ister ki, sular kendi arzularına göre aksın! Nehirler sadece onların tarlalarını, bahçelerini sulasın. Para hep onların kasasına aksın. Yönetici olan kimseler de onların çıkarlarına halel getirmeyecek şekilde davransınlar. Arada fakirin biri çıkıp bana da aş ekmek, bizim bahçeye tarlaya da su, dediği zaman yönetici onu dinlemesin!
Öte yandan Hz. Muhammed (sav)’in herkesi dinlemesi, bugünkü literatürle ifade etmeye çalışırsak iletişim başarısıdır. Çünkü iletişim olmadan ne dini inanç kabul görür, yayılır, ne ticaret ve siyaset hedefine ulaşır. Her iletişim bir alıcı verici arasında gerçekleşir; iletişim, bir aktarıcıyı ve bir de aktarılanı zorunlu kılar. Dinin aktarıcısı Hz. Muhammed (sav)’in görevi, insanlarla diyalog kurup onlara İslam’ı tebliğ etmektir. Efendimiz bu görevini yaparken özel kalem müdürü kullanmamıştır, o çapta bir şahsiyetin huzuruna insanlar âdeta ellerini kollarını sallayarak girmiş ve sözlerini bir engele takılmadan söyleyebilmişlerdir.
Malûm; iletişim olmadan işler yürütülemez. Hz. Muhammed (sav), sadece beşerle değil, melek ve cin gibi varlıklarla da iletişim kurmuştur. Cebrail (as) ile yirmi iki yıldan fazla süren bir iletişim geçmişi var Efendimizin. Kuran, bu iletişimin bir sonucudur. Efendimiz, yine, cinlerle de iletişim kurmuş ve onlara İslam’ı tebliğ etmiştir… Hz. Muhammed (sav) ‘heva’sından konuşmadığından, onun huzuruna gelen kişilerin sözlerine kulak olması, hakkın tebliği gayesine matuftur. Yoksa haşa, Peygamberimizin gayesi, dedi kodu yapmak, malayani söz söylemek ve dinlemek değildir. Bunu Efendimiz’den bekleyen ve isteyenler işte o münafık kodamanlar olmuştur.
Sonuç: Müslümanlar da Hz. Muhammed (sav) gibi, daima iletişime açık olmalıdırlar; fakat gayeleri Allahü Teâlâ’nın rızasına uygun davranmak olmalıdır. Aksi takdirde zehirlenmekten kendilerini kurtaramazlar. Meşhur sözdür: İnsan, kulağından zehirlenir! Müslüman midesine girip çıkan gıdayı, içeceği bilmeye mecbur olduğu gibi kulağına girip çıkan sözü de bilmeye mecburdur. Aksi takdirde madden ve manen hasta olmaktan kurtulamayacaktır! Bugün modern toplum Müslümanlığında, dedi kodu, malayani başını alıp gitmiştir. Müslümanlar, ideolojik kamplara bölünmüş, birbirleri aleyhine söz ve davranışların kaynağı haline gelmişlerdir. O yüzden fitne her yanı sarıp sarmalamış ve İslam milletini –ki, Allah, Müminleri kardeş ve tek millet yapmıştır- parçalamış, İslam dünyasında kanı ve gözyaşını çoğaltmıştır. Amerika’ya, Avrupa Birliği’ne, Rusya’ya, daha şuna buna değil, sadece Allah’a, O’nun Resulu Muhammed’e (sav), Kuran’a ve Kuran’ı söyleyene kulak kesilenler, inşallah her iki alemde saadete erecek kimseler olacaklardır.