İşte geldin, Arafat’tasın… Güneşin parıltıları altında sırtı okşanan masum bir çocuk gibisin. Duyufurrahman ( Allah’ın Misafiri ) diyorlar sana. Sanki Allah’ın Habibi, gönlümüzün ilacı, başımızın tacı, iki cihan serveri Muhammet Mustafa (sav) orada. Tıpkı Veda Haccı’ndaki gibi tüm insanlığa son menifestosunu okuyor. Seni ötelerin ötesine götürecek, alayı illiyine yükseltecek evrensel şifreleri bir bir söylüyor.
Güneş en tepeye geldi ve burada komutları artık o verecek. Haydi vakfeye dur! Dök içini ne varsa. Pişmanlıklarını, günahlarını, hem yapıp hem de yapamadığın ne kadar amel varsa … itiraf et.
Buraya gelirken sana emanet edilen ne kadar dua varsa usulünce arzet Rahman’a. Kansere dönüşmüş, urlaşmış ne varsa hepsini dök. Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak yağdığı, güneş ışınlarının tüm maddi ve manevi hastalıkları tedavi ettiği, yeryüzünün en zengin ve en büyük kemoterapi merkezidir, Arafat!..
Ayakların yere sağlam bassın ve ruhunda bir yalvarış, affedilme umudu. Mağfiret beratını almadan asla kıpırdama yerinden. Yeryüzünün en zengin mana sofrasından ruhunu teskin edene kadar ye. Bir an bile tereddüt etme ve unutma! Allah affedicidir ve affetmeyi sevendir. Allahın İbrahim’e emrettiği İsmail’i boğazla emri, senin için de geçerli.
***
Senin İsmail’in ne? Paran mı? Makamın mı? Bilgin mi? Rütben mi? Gençliğin mi? Ailen mi?
Seni gerçeği itiraf etmeden alıkoyan, Allah yolunda seni yavaşlatan, seni kendine bağlayıp ilahi mesajdan alıkoyan, suiistimallerde dolu teviller ve seni İbrahimi özelliklerden, Muhammedi ruhdan geri durduran ne varsa işte o! Senin İsmail’in o… Onun ne olduğunu sen biliyorsun.
Vakfe bitti, etrafında şükreden gözü yaşlılar, buğulu gözlerle kollarını açmış sana doğru gelen hacılar, dalga dalga üzerine yağan rahmet…
Hadi durma sende sarıl kardeşlerine, onlarla kucaklaş tebrikleş. Milyonların vahdet de nasıl bir olduğunu kemali iştiyakle seyret. Ruhani lezzetin tadına vakıf ol.
Güneş zevale dönüyor ve batıya doğru yöneliyor, bu komut yine senin için. Kabe’den geldiğin yöne doğru göç başlıyor. Kabe’den Arafat’a gelmekte şahit olduğun yeryüzü hayatının başlangıcından yine Arafat’dan Kabe’ye dönüşte insanın yaratılışının gerçek gayesini, bilgi ile başlayıp şuurla süslenip aşkla taçlanan bu yolculukta, çamurdan yaratılan bedeninin miraca çıkan ruha dönüştüğünü anla.!
Şimdi sana düşen görev, al İsmail’ini götür Mina’ya orada kurban et. Tıpkı yüzü devirmiş, ihtiyar bir Peygamber ömrünün son deminde koca bir asrı, çileyle, cihatla, acılarla, putlarla, Nemrut’un zulmü ile mücadele etmiş İbrahim misali, kurban et.
“Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler yine davamdan vazgeçmem” diyen, Lat’ı, Menat’ı yerle bir eden, Serveri ser bülentimiz, Hazreti Pir Efendimiz, Muhammet Mustafa’mız (sav)’ın izinde yürü. İslami ve insani bir ruhla seni yolundan alıkoyan ne varsa kurban et!...
Güneş en tepeye geldi ve burada komutları artık o verecek. Haydi vakfeye dur! Dök içini ne varsa. Pişmanlıklarını, günahlarını, hem yapıp hem de yapamadığın ne kadar amel varsa … itiraf et.
Buraya gelirken sana emanet edilen ne kadar dua varsa usulünce arzet Rahman’a. Kansere dönüşmüş, urlaşmış ne varsa hepsini dök. Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak yağdığı, güneş ışınlarının tüm maddi ve manevi hastalıkları tedavi ettiği, yeryüzünün en zengin ve en büyük kemoterapi merkezidir, Arafat!..
Ayakların yere sağlam bassın ve ruhunda bir yalvarış, affedilme umudu. Mağfiret beratını almadan asla kıpırdama yerinden. Yeryüzünün en zengin mana sofrasından ruhunu teskin edene kadar ye. Bir an bile tereddüt etme ve unutma! Allah affedicidir ve affetmeyi sevendir. Allahın İbrahim’e emrettiği İsmail’i boğazla emri, senin için de geçerli.
***
Senin İsmail’in ne? Paran mı? Makamın mı? Bilgin mi? Rütben mi? Gençliğin mi? Ailen mi?
Seni gerçeği itiraf etmeden alıkoyan, Allah yolunda seni yavaşlatan, seni kendine bağlayıp ilahi mesajdan alıkoyan, suiistimallerde dolu teviller ve seni İbrahimi özelliklerden, Muhammedi ruhdan geri durduran ne varsa işte o! Senin İsmail’in o… Onun ne olduğunu sen biliyorsun.
Vakfe bitti, etrafında şükreden gözü yaşlılar, buğulu gözlerle kollarını açmış sana doğru gelen hacılar, dalga dalga üzerine yağan rahmet…
Hadi durma sende sarıl kardeşlerine, onlarla kucaklaş tebrikleş. Milyonların vahdet de nasıl bir olduğunu kemali iştiyakle seyret. Ruhani lezzetin tadına vakıf ol.
Güneş zevale dönüyor ve batıya doğru yöneliyor, bu komut yine senin için. Kabe’den geldiğin yöne doğru göç başlıyor. Kabe’den Arafat’a gelmekte şahit olduğun yeryüzü hayatının başlangıcından yine Arafat’dan Kabe’ye dönüşte insanın yaratılışının gerçek gayesini, bilgi ile başlayıp şuurla süslenip aşkla taçlanan bu yolculukta, çamurdan yaratılan bedeninin miraca çıkan ruha dönüştüğünü anla.!
Şimdi sana düşen görev, al İsmail’ini götür Mina’ya orada kurban et. Tıpkı yüzü devirmiş, ihtiyar bir Peygamber ömrünün son deminde koca bir asrı, çileyle, cihatla, acılarla, putlarla, Nemrut’un zulmü ile mücadele etmiş İbrahim misali, kurban et.
“Güneşi sağ elime, ayı sol elime verseler yine davamdan vazgeçmem” diyen, Lat’ı, Menat’ı yerle bir eden, Serveri ser bülentimiz, Hazreti Pir Efendimiz, Muhammet Mustafa’mız (sav)’ın izinde yürü. İslami ve insani bir ruhla seni yolundan alıkoyan ne varsa kurban et!...
Selam ve dua ile
Erzurumlu Hacı Metin Göğebakan