“(Gökyüzünü) itaat dışına çıkan her şeytandan koruduk.” (Sâffât 7)
Sâffât suresinin 8-10 ayetleri konuyu şu şekilde devam ettirmektedir: “Onlar, artık mele-i a’lâ’ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar. Onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.”
Bu ayet-i kerimelerin gerçeğini ve nasıllığını Allahü Teâlâ bilir…
Göklerde melekler bulunuyor. İnsanlar, şeytanlar/cinler ise dünya ve dünya seması varlıklarıdır. Cinler şeffaf varlıklar olduklarından dünya semasına ve belki daha derin uzaya ulaşma imkânına sahip olabilirler.
Ayetlerden cinler ile meleklerin aynı boyutları kullanabilen varlıklar oldukları da anlaşılmaktadır. Meleklerin ve cinlerin manevî varlıklar olup değişik hızlara ve algı sistemlerine sahip olmaları, mekânı ve zamanı kullanırken, insandan farklı bir şekilde kullanabildikleri de, ayetler ışığında düşünülebilir.
Haliyle boyutlarının aynı yahut benzer olması bu iki varlık türünün birbirlerinin faaliyetlerine aşinalığını da mümkün kılıyor olabilir.
Ayetlerden yapabileceğimiz bir diğer çıkarım ise şudur: Melekler ve cinler ortak bir iletişim (dil yahut başka tür bir iletişim biçimine) sahiptirler. Cinlerin/şeytanların meleklerin konuşmalarını anlamaları ve faaliyetlerini merak edip bilgi hırsızlığın yönelmeleri bunun kanıtı olabilir.
Şeytanların ‘taşlanarak’ uzaklaştırılmaları, bu merak sahibi yahut casus şeytani cinlerin faaliyetinin engellenmesi, dünyaya yahut dünya semasına dönmelerinin sağlanması şeklinde yorumlanabilir.
‘Bilgi kuvvettir!’ Haliyle cin olsun insan olsun, maddi ve manevi âlemi bilmek için her çabayı gösteregelmişlerdir. İnsanların, ilk rasathaneleri çok eski devirlerde inşa ettikleri bilinmektedir. Bugünün ise, yüzlerce gözlemevinde gelişmiş, teknolojilerle donatılmış cihazlarla, Voyager serisi uzay araçlarıyla, insanlar, gözlerini ve kulaklarını derin göklere dikmiş durumdadırlar.
Dünya atmosferinde konuşlandırılmış Hubble teleskobu gibi cihazlarla da gökler hakkında daha çok bilgi elde edilmeye çalışılmaktadır.
Hemen her millet Astronomi, Astrofizik ve Uzay Bilimleriyle meşgul olmakta, gelişmiş ülkeler, güneş sistemine, onlarca yıl seyahat edebilen uzay araçları salmaya devam etmektedirler.
Ülkemiz de, bu meraktan payını almaktadır: Merkezi Erzurum’da bulunan ‘Dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip üç gözlemevi arasında yer alacak Doğu Anadolu Gözlemevi’ bu yıl sonunda faaliyete geçecektir.
Öte yandan insanın ruhsal mahiyetinin manevi âleme ait olması ve tasavvuftaki kimi yöntemlerle, -ruhsal yolculukla yahut müşahedeye- nail olarak, kader sırlarının yazılı olduğu Levh-i Mahfuz bilgilerine ulaşılıp kimi meleklerle diyalog kurulabildiği de dini kaynaklarda vurgulanmış konulardandır.
Sonuç: Kuran ayetlerinden ve hadislerden, ahiret alemine ait varlıklar olarak, meleklerin, dünyanın olduğu gibi, evrenin yönetimiyle ilgili görevli varlıklar oldukları kabul edilmektedir. Bilginin çok büyük bir değer olması nedeniyle insanların, göklerle ve meleklerle ilgilenmelerinin, pek çok nedeni vardır. Bu nedenler, insanlar gibi, imtihana tabi varlıklar olmaları nedeniyle, cinler için de geçerli olabilir. Ne var ki, şeytani cinler olsun insanlar olsun, gökleri yahut manevi varlıkları (melekeler) bilme ve faaliyetlerini takip etme çabaları hiçbir zaman kesin bir sonuç vermeyecektir. İnsanlar ve cinler, dünya ve dünya seması varlıkları olarak, ‘meley-i a’la’dan bazı bilgiler elde etseler bile, manevî âlem, bütün yönleriyle, kıyamete kadar, bu iki varlık türüne kapalı kalacaktır, denilebilir.
Sâffât suresinin 8-10 ayetleri konuyu şu şekilde devam ettirmektedir: “Onlar, artık mele-i a’lâ’ya (yüce topluluğa) kulak veremezler. Her taraftan taşlanırlar. Kovulup atılırlar. Onlar için sürekli bir azap vardır. Ancak (meleklerin konuşmalarından) bir söz kapan olursa, onu da delip geçen bir parlak ışık takip eder.”
Bu ayet-i kerimelerin gerçeğini ve nasıllığını Allahü Teâlâ bilir…
Göklerde melekler bulunuyor. İnsanlar, şeytanlar/cinler ise dünya ve dünya seması varlıklarıdır. Cinler şeffaf varlıklar olduklarından dünya semasına ve belki daha derin uzaya ulaşma imkânına sahip olabilirler.
Ayetlerden cinler ile meleklerin aynı boyutları kullanabilen varlıklar oldukları da anlaşılmaktadır. Meleklerin ve cinlerin manevî varlıklar olup değişik hızlara ve algı sistemlerine sahip olmaları, mekânı ve zamanı kullanırken, insandan farklı bir şekilde kullanabildikleri de, ayetler ışığında düşünülebilir.
Haliyle boyutlarının aynı yahut benzer olması bu iki varlık türünün birbirlerinin faaliyetlerine aşinalığını da mümkün kılıyor olabilir.
Ayetlerden yapabileceğimiz bir diğer çıkarım ise şudur: Melekler ve cinler ortak bir iletişim (dil yahut başka tür bir iletişim biçimine) sahiptirler. Cinlerin/şeytanların meleklerin konuşmalarını anlamaları ve faaliyetlerini merak edip bilgi hırsızlığın yönelmeleri bunun kanıtı olabilir.
Şeytanların ‘taşlanarak’ uzaklaştırılmaları, bu merak sahibi yahut casus şeytani cinlerin faaliyetinin engellenmesi, dünyaya yahut dünya semasına dönmelerinin sağlanması şeklinde yorumlanabilir.
‘Bilgi kuvvettir!’ Haliyle cin olsun insan olsun, maddi ve manevi âlemi bilmek için her çabayı gösteregelmişlerdir. İnsanların, ilk rasathaneleri çok eski devirlerde inşa ettikleri bilinmektedir. Bugünün ise, yüzlerce gözlemevinde gelişmiş, teknolojilerle donatılmış cihazlarla, Voyager serisi uzay araçlarıyla, insanlar, gözlerini ve kulaklarını derin göklere dikmiş durumdadırlar.
Dünya atmosferinde konuşlandırılmış Hubble teleskobu gibi cihazlarla da gökler hakkında daha çok bilgi elde edilmeye çalışılmaktadır.
Hemen her millet Astronomi, Astrofizik ve Uzay Bilimleriyle meşgul olmakta, gelişmiş ülkeler, güneş sistemine, onlarca yıl seyahat edebilen uzay araçları salmaya devam etmektedirler.
Ülkemiz de, bu meraktan payını almaktadır: Merkezi Erzurum’da bulunan ‘Dünyanın en gelişmiş teknolojisine sahip üç gözlemevi arasında yer alacak Doğu Anadolu Gözlemevi’ bu yıl sonunda faaliyete geçecektir.
Öte yandan insanın ruhsal mahiyetinin manevi âleme ait olması ve tasavvuftaki kimi yöntemlerle, -ruhsal yolculukla yahut müşahedeye- nail olarak, kader sırlarının yazılı olduğu Levh-i Mahfuz bilgilerine ulaşılıp kimi meleklerle diyalog kurulabildiği de dini kaynaklarda vurgulanmış konulardandır.
Sonuç: Kuran ayetlerinden ve hadislerden, ahiret alemine ait varlıklar olarak, meleklerin, dünyanın olduğu gibi, evrenin yönetimiyle ilgili görevli varlıklar oldukları kabul edilmektedir. Bilginin çok büyük bir değer olması nedeniyle insanların, göklerle ve meleklerle ilgilenmelerinin, pek çok nedeni vardır. Bu nedenler, insanlar gibi, imtihana tabi varlıklar olmaları nedeniyle, cinler için de geçerli olabilir. Ne var ki, şeytani cinler olsun insanlar olsun, gökleri yahut manevi varlıkları (melekeler) bilme ve faaliyetlerini takip etme çabaları hiçbir zaman kesin bir sonuç vermeyecektir. İnsanlar ve cinler, dünya ve dünya seması varlıkları olarak, ‘meley-i a’la’dan bazı bilgiler elde etseler bile, manevî âlem, bütün yönleriyle, kıyamete kadar, bu iki varlık türüne kapalı kalacaktır, denilebilir.
Ne varki Türkiye'de insanlar birşeyleri araştırmakta 0 Denilicek kadar geri sarıyor ekonomi insanların düşünmesine ve araştırmasına izin vermiyor gibi bilakis bilerekten yapılan birşey gibi konuya gelincede Herşeyi Hakkıyla Bilen ALLAH'tır .