Modern savrulmalar insanlığın maneviyatını ahlakını derinden sarstı.
Savrulmalar küresel düzeyde pozitivist felsefenin ‘yeni amentü’ kabul edilmesiyle kurumsallaştı.
Müslümanlar için konuşursak durumumuz her şeyini kaybeden ‘Züğürt Ağa’nın durumundan pek farklı gözükmüyor.
İslam’ın, Cumhuriyet’in başında kaldırılan kurumsal yapıları olmayınca, kurumsal yapılara bağlı olarak çalışan ahlak ilkeleri de artık bir işe yaramaz oldu.
Ahlakımızın toplumsal karşılığı kalmadı.
Müslümanlar bugün hukuk alanını, ekonomik alanı, kültürel alanı, siyasi alanı, eğitim alanını vb. dinî alanları kaybetmiş gözüküyorlar.
İlahiyat fakültelerimizin hocaları TV’lerde salonlarda bunları konuşmuyorlar; onlar asansörde kadın ve erkek baş başa kalabilir mi? Kuran’ın lafzı Hz. Peygamber’e mi ait? böyle şeyleri tartışıp konuşuyorlar.
Cemaatler, tarikatlar önderlerinin kitaplarını alıp cennete götüren dualarını ezberliyor; şekle şemaile bir tarz verip sarığa cübbeye bürünerek görünüyorlar.
Şimdi onların da modası var; her cemaat ve tarikat kendi gardırobunu oluşturuyor.
Müslüman aktivistler, özellikle üniversitelere alınmayan başörtüsü mağduru genç kızlar, şurada burada toplanıp sistemden haklarını talep ederlerdi.
Sonra hakları verildi! Ardından tesettür tüketim toplumu kıstaslarına uygun moda haline getirildi ve tesettür defileleri tertiplenir oldu. Şimdi Müslüman kızlarımız her yıl her mevsim değişen tesettür kıyafetleri ve makyajları ile daha güzel nasıl görünürüzün derdindeler.
Demek tesettür bile aslında hiç anlaşılmamış!
Tesettürsüz kalsalardı daha mi iyi olurdu? diye insanın aklına gelmiyor değil.
Dinin ‘siyasi İslamlaşması’ diğer ideolojiler gibi siyasi bir akım mıydı?
Diğer ideolojiler gibi siyasi İslamcılık da geldi geçti mi?
Öyle gözüküyor!
Fakat din duruyor!
Peki din nerede duruyor?
Bunu düşünmemiz ve sorgulamamız gerekiyor.
Savrulmalar küresel düzeyde pozitivist felsefenin ‘yeni amentü’ kabul edilmesiyle kurumsallaştı.
Müslümanlar için konuşursak durumumuz her şeyini kaybeden ‘Züğürt Ağa’nın durumundan pek farklı gözükmüyor.
İslam’ın, Cumhuriyet’in başında kaldırılan kurumsal yapıları olmayınca, kurumsal yapılara bağlı olarak çalışan ahlak ilkeleri de artık bir işe yaramaz oldu.
Ahlakımızın toplumsal karşılığı kalmadı.
Müslümanlar bugün hukuk alanını, ekonomik alanı, kültürel alanı, siyasi alanı, eğitim alanını vb. dinî alanları kaybetmiş gözüküyorlar.
İlahiyat fakültelerimizin hocaları TV’lerde salonlarda bunları konuşmuyorlar; onlar asansörde kadın ve erkek baş başa kalabilir mi? Kuran’ın lafzı Hz. Peygamber’e mi ait? böyle şeyleri tartışıp konuşuyorlar.
Cemaatler, tarikatlar önderlerinin kitaplarını alıp cennete götüren dualarını ezberliyor; şekle şemaile bir tarz verip sarığa cübbeye bürünerek görünüyorlar.
Şimdi onların da modası var; her cemaat ve tarikat kendi gardırobunu oluşturuyor.
Müslüman aktivistler, özellikle üniversitelere alınmayan başörtüsü mağduru genç kızlar, şurada burada toplanıp sistemden haklarını talep ederlerdi.
Sonra hakları verildi! Ardından tesettür tüketim toplumu kıstaslarına uygun moda haline getirildi ve tesettür defileleri tertiplenir oldu. Şimdi Müslüman kızlarımız her yıl her mevsim değişen tesettür kıyafetleri ve makyajları ile daha güzel nasıl görünürüzün derdindeler.
Demek tesettür bile aslında hiç anlaşılmamış!
Tesettürsüz kalsalardı daha mi iyi olurdu? diye insanın aklına gelmiyor değil.
Dinin ‘siyasi İslamlaşması’ diğer ideolojiler gibi siyasi bir akım mıydı?
Diğer ideolojiler gibi siyasi İslamcılık da geldi geçti mi?
Öyle gözüküyor!
Fakat din duruyor!
Peki din nerede duruyor?
Bunu düşünmemiz ve sorgulamamız gerekiyor.