Son dönemde -bir algı yanılması bu tabii- vatandaşlığın da kardeşliğin de dindaşlığın da soydaşlığın üzerine çıkmış gibi gözüken bir başka işteşlik ilişkisinin etkisindeyiz: Sorundaşlık
Toplumun hangi kesimden olursak olalım yaşadığımız derin geçim sıkıntısı, daha doğrusu bugün TÜİK’in de onayladığı haliyle hayat standardımızın aşağıya doğru ivmelenmiş, tam anlamıyla pikeye geçmiş olması bizi, sözünü ettiğim o işteşlik ilişkisine zorluyor.
İstesek de istemesek de.
Benzeşen sorunlarımız, ekonomi en başta olmak üzere çözümü geciken problemlerimiz artık en büyük ortak paydamızmış gibi gözüküyor. ‘Neren ağırırsa canın ordadır’ hesabı...
İşsizlik, geçim sıkıntısı, paramızın sürekli değer kaybedişi, devasa dış borç, durdurulamayan cari açık, artan kiralar ve diğer faturalar vesaire vesaire...
Ve bunlardan oluşan devasa lav kütlesi, tüm diğer ortak değer ve kaygılarımızın, üstelik sadece olumsuz şeylerin değil, en önemli olumlu potansiyellerin de üzerine çullanıyor. Çok yakıcı, müthiş tahrip edici.
‘Sanki’ diyorum, ‘algı yanılması’ diyorum; çünkü bence bu kötü durum, ne kadar kötü olursa olsun gerçeğin sadece bir kısmı, bütünü değil ve mutlaka geçici bir durum.
Hiçbir düşüş sonsuza dek sürmez çünkü!
Şimdiki de dahil.
★★
Sorundaşlığımız aslında hep vardı. Bu yeni bir şey değil:
Her kriz döneminde, her kurtuluş çabamızda, her işgal, darbe ve büyük tehdit karşısında; biz hep ölümüne sorundaş olduk.
Çoğunda da ‘kol kırıldı, yen içinde kaldı’; aynı zamanda ‘sırdaş’ olduk...
Bugüne kadarki kısa veya uzun sürmüş krizlerde sorundaşlık bizi daima çözümün türlü yollarına yönlendirdi. Bilginin yetemediği yerde Einstein’ın o güzel saptamasındaki gibi ‘hayal gücümüz’ bizi hep ileriye itekledi. Önümüzdeki olumlu seçenekleri artırdı, çözümün kabullenilmesini kolaylaştırdı ve fedakârlıkları daha kolektif, daha adil hale getirdi. Yönetenler ve yönetilenler, işçiler ve işverenler, zenginler ve yoksullar, her kesimden insanlar ‘sorundaşlık bilinciyle’ suçlayıcılıktan uzaklaşıp çözüm ortaklığına, yağmacılıktan çıkıp paylaşımcılığa yanaştı.
Bakınız: Kurtuluş Savaşımız
Bakınız: Kıbrıs Barış Çıkarması
Bakınız: 1984’ten beri PKK’ye, YPG’ye, PYD’ye karşı süren kararlı mücadelemiz
Bakınız: Ermeni tezlerine karşı bütün dünyaya karşı yekvücut duruşumuz
Bakınız: 15 Temmuz’da sergilediğimiz anti-emperyalist tutum
Bakınız: Bugün doğa, çevre, kadın, çocuk, insan, hayvan hakları ya da hayatımızda hiç gitmediğimiz bir yerdeki zeytin ağaçları söz konusu olduğunda sergilediğimiz kararlı karşı çıkış, aktivizm, hukuka uygun hızlı sosyal refleks...
Bütün bunlar, sorundaşlığımızın son derece güçlü, modern ve yapıcı ürünleridir.
Demokrasi, budur!
[Maşallah!..]
★★
Bitti mi?
Hayır, bitmedi. Esas mevzu şu:
Eğer demokrasiden, farklı görüşlerden, özgür düşünceden, yapıcı eleştiriden ve birbirimizden korkmazsak; birbirimizi samimiyetle daha iyiye yol açmak niyetiyle eleştirebilirsek; eleştiri yaparken ortaya konmuş iyi örneklere vefayla kol kanat gerebilirsek sorundaşlığımız bizi yine, bir kere daha felaha, feraha, refaha, huzura, barışa götürecek...
Hak ettiğimiz hayata...
Ve eğer demokrasiden, farklı görüşlerden, özgür düşünceden ve birbirimizden, farklı renklerimizden korkarsak; bütün gücümüzü, aklımızı, enerjimizi birbirimizi aldatmak, dolandırmak, birbirimizi ezip üste çıkmak, karşımızdakini önce ötekileştirip sonra da o ötekinin haklarını hileyle, entrikayla gasp etmek için harcarsak; o iğrenç ve merhametsiz reaksiyon, an itibariyle güçlüymüş ve ölümsüzmüş gibi görünsek de günün birinde bizim de sonumuzu getirecek!
Öyle davranan, ilk gerçek mağdur olacak!
Bakınız: 16 Türk devletinin yıkılış hikâyesi
[Maazallah!..]
Toplumun hangi kesimden olursak olalım yaşadığımız derin geçim sıkıntısı, daha doğrusu bugün TÜİK’in de onayladığı haliyle hayat standardımızın aşağıya doğru ivmelenmiş, tam anlamıyla pikeye geçmiş olması bizi, sözünü ettiğim o işteşlik ilişkisine zorluyor.
İstesek de istemesek de.
Benzeşen sorunlarımız, ekonomi en başta olmak üzere çözümü geciken problemlerimiz artık en büyük ortak paydamızmış gibi gözüküyor. ‘Neren ağırırsa canın ordadır’ hesabı...
İşsizlik, geçim sıkıntısı, paramızın sürekli değer kaybedişi, devasa dış borç, durdurulamayan cari açık, artan kiralar ve diğer faturalar vesaire vesaire...
Ve bunlardan oluşan devasa lav kütlesi, tüm diğer ortak değer ve kaygılarımızın, üstelik sadece olumsuz şeylerin değil, en önemli olumlu potansiyellerin de üzerine çullanıyor. Çok yakıcı, müthiş tahrip edici.
‘Sanki’ diyorum, ‘algı yanılması’ diyorum; çünkü bence bu kötü durum, ne kadar kötü olursa olsun gerçeğin sadece bir kısmı, bütünü değil ve mutlaka geçici bir durum.
Hiçbir düşüş sonsuza dek sürmez çünkü!
Şimdiki de dahil.
★★
Sorundaşlığımız aslında hep vardı. Bu yeni bir şey değil:
Her kriz döneminde, her kurtuluş çabamızda, her işgal, darbe ve büyük tehdit karşısında; biz hep ölümüne sorundaş olduk.
Çoğunda da ‘kol kırıldı, yen içinde kaldı’; aynı zamanda ‘sırdaş’ olduk...
Bugüne kadarki kısa veya uzun sürmüş krizlerde sorundaşlık bizi daima çözümün türlü yollarına yönlendirdi. Bilginin yetemediği yerde Einstein’ın o güzel saptamasındaki gibi ‘hayal gücümüz’ bizi hep ileriye itekledi. Önümüzdeki olumlu seçenekleri artırdı, çözümün kabullenilmesini kolaylaştırdı ve fedakârlıkları daha kolektif, daha adil hale getirdi. Yönetenler ve yönetilenler, işçiler ve işverenler, zenginler ve yoksullar, her kesimden insanlar ‘sorundaşlık bilinciyle’ suçlayıcılıktan uzaklaşıp çözüm ortaklığına, yağmacılıktan çıkıp paylaşımcılığa yanaştı.
Bakınız: Kurtuluş Savaşımız
Bakınız: Kıbrıs Barış Çıkarması
Bakınız: 1984’ten beri PKK’ye, YPG’ye, PYD’ye karşı süren kararlı mücadelemiz
Bakınız: Ermeni tezlerine karşı bütün dünyaya karşı yekvücut duruşumuz
Bakınız: 15 Temmuz’da sergilediğimiz anti-emperyalist tutum
Bakınız: Bugün doğa, çevre, kadın, çocuk, insan, hayvan hakları ya da hayatımızda hiç gitmediğimiz bir yerdeki zeytin ağaçları söz konusu olduğunda sergilediğimiz kararlı karşı çıkış, aktivizm, hukuka uygun hızlı sosyal refleks...
Bütün bunlar, sorundaşlığımızın son derece güçlü, modern ve yapıcı ürünleridir.
Demokrasi, budur!
[Maşallah!..]
★★
Bitti mi?
Hayır, bitmedi. Esas mevzu şu:
Eğer demokrasiden, farklı görüşlerden, özgür düşünceden, yapıcı eleştiriden ve birbirimizden korkmazsak; birbirimizi samimiyetle daha iyiye yol açmak niyetiyle eleştirebilirsek; eleştiri yaparken ortaya konmuş iyi örneklere vefayla kol kanat gerebilirsek sorundaşlığımız bizi yine, bir kere daha felaha, feraha, refaha, huzura, barışa götürecek...
Hak ettiğimiz hayata...
Ve eğer demokrasiden, farklı görüşlerden, özgür düşünceden ve birbirimizden, farklı renklerimizden korkarsak; bütün gücümüzü, aklımızı, enerjimizi birbirimizi aldatmak, dolandırmak, birbirimizi ezip üste çıkmak, karşımızdakini önce ötekileştirip sonra da o ötekinin haklarını hileyle, entrikayla gasp etmek için harcarsak; o iğrenç ve merhametsiz reaksiyon, an itibariyle güçlüymüş ve ölümsüzmüş gibi görünsek de günün birinde bizim de sonumuzu getirecek!
Öyle davranan, ilk gerçek mağdur olacak!
Bakınız: 16 Türk devletinin yıkılış hikâyesi
[Maazallah!..]