Marjinal Porter Nevelli Sosyal Medya Direktörü Umut Ersoy, Türkiye’de sosyal medya konusundaki en yetkin analistlerden biri.
Ersoy, geçtiğimiz yılın aralık ayı sonlarında ulusal ağa sahip bir özel öğretim kurumunun iletişim sorumlularına yönelik bir seminer gerçekleştirmişti. Seminerin bir kısmına gözlemci olarak ben de katılmıştım.
Konu ‘Sosyal Medyada İtibar Yönetimi’ idi.
★★
Bugünün iletişim koşullarında sosyal medyanın önemini yadısıyabilir miyiz?
İster kurumlar ister kişiler açısından bakın, sosyal medyanın etkisini önemsememek, yadsımak mümkün değil!
Nitekim Ersoy’un andığım o eğitimde söyledikleri gösteriyordu ki sosyal medya sadece eğlence ve sosyalleşme açısından değil, ‘itibar’ açısından da oldukça önemli işlevler üstleniyor.
Peki ‘itibar’ sözcüğünün içine neler sığıyor?
Prestij, saygınlık, kabul görme, takdir edilme, marka değeri, kaliteli-pozitif popülerite, tüm paydaşların memnuniyeti ve bağlılığı, yüksek aidiyet duygusu…
Vesaire vesaire…
Başlarken sözünü ettiğim eğitimle ilgili ne yazık ki ‘haber vermenin’ ilerisine geçemiyorum; fikri mülkiyet ve telif hukuku meselesi… Ama başlıkta da vurgulamaya çalıştığım gibi karşımızda atakta olan, inanılmaz biçimde ilgi gören bir bilgi ve iletişim kaynağı var: Sosyal medya…
Öyle kolay ölçümlenebilir boyutlarda değil, müthiş, muazzam bir atak söz konusu. Sınırlar ışık hızıyla genişliyor.
Bunu konuşabiliriz:
İlk elektronik postanın 1971’de gönderildiğini…
Artık vazgeçilmez sayılan www’nin (World Wide Web) 1980’de doğduğunu…
1995’te ilk blog’un (classmates.com) kurgulandığını…
Facebook’un 2004’te....
Twitter’ın 2006’da…
Instagram’ın 2010’da oluşturulduğunu düşünürsek…
Kısa zaman önce Ersoy’un paylaştığı çarpıcı verilerle, en uzunu 40 yıllık olan hikâyeler içinden bugün atağa geçmiş ve diğer bütün iletişim yollarını alt etmiş bu genç enformasyon kanalının (sosyal medyanın) kısa analizini yapalım:
Hesapları yöneten insanların çok önemli kısmı, ‘yurttan ve dünyadan haberler’ söz konusu olduğunda yine sosyal medya aracılığıyla, bu kez başkalarının hesaplarından bilgi çekiyor.
Devasa bir döngü.
O halde inanılmaz atağıyla gazete, radyo ve televizyonların yerini almaya başlayan sosyal medyanın harikulade dinamik (hızlı güncellenen) yapısıyla artık toplumsal algıları (kimin, hangi konuda, ne düşüneceğini) belirleyici bir rol üstlendiğini de söyleyebiliriz.
★★
Evet, sosyal medyanın yayılım ivmesi gerçekten müthiş!
Ama bu nereye varır, bizi nasıl bir bilgi ve iletişim evrenine sürükler; sömürüye ve diktaya karşı hukuku, insan haklarını, çevre duyarlılığını ve demokrasiyi yaygınlaştırıp geliştirir mi; yoksa aksine kötü niyetli kimseler, mesela küresel sermayeye hükmedenler, tröstler, troller veya antidemokratik hükumetler, sosyal medyayı ele geçirip bir silaha ya da dezenformasyonun kara deliğine dönüştürür, yerel kültürleri ve bütün olumlu kültürel referansları onun maharetiyle yutup yok edebilirler mi veya bütün bunları karmaşık bularak kestirmeden ‘yasaklayıp geçerler mi’; ileride hangisinin olacağını bugünden kestirmek güç.
Tahmin geliştirebilmek için küreselleşmenin, başka bir deyişle vahşi kapitalizmin ve doymak bilmez emperyalizmin kolektif yol haritasını iyi bilmek lazım. Onlar hangi cephelerde, hangi yeni stratejilerle ilerleyecekler; zor ama nerelerde ve hangi engellerle karşılaşıp duraksayacaklar, bunları dünya gözüyle bir görmek lazım.
Fakat bu yarı belirsizliğe (?) rağmen, sosyal medya çoğumuzun ‘birincil bilgi ve haber kaynağına’ çoktan dönüştü bile. Bakın;
Ve böyleyken…
Sosyal medyanın akıl almaz atağı karşılaştırmalı olarak da kolayca teyit edilebiliyor! Doğru; sosyal medya, önlenemez ve rekabet edilemez biçimde ilgi görüyor ve genişliyor...
Ama şaşırmayın; bunda muhtemelen sizin de ‘parmağınız’ var! Like’layan, post yapan, re-post’layan, yorumlar gönderen şu meraklı parmağınızdan söz ediyorum... Öyle değil de gönül rahatlığıyla ‘Hayır, benim böyle bir alışkanlığım yok!’ diyebiliyorsanız, o halde hemen burada özür diliyorum ve sizi kutluyorum.
Demek ki siz hakikaten farklısınız.
Ersoy, geçtiğimiz yılın aralık ayı sonlarında ulusal ağa sahip bir özel öğretim kurumunun iletişim sorumlularına yönelik bir seminer gerçekleştirmişti. Seminerin bir kısmına gözlemci olarak ben de katılmıştım.
Konu ‘Sosyal Medyada İtibar Yönetimi’ idi.
★★
Bugünün iletişim koşullarında sosyal medyanın önemini yadısıyabilir miyiz?
İster kurumlar ister kişiler açısından bakın, sosyal medyanın etkisini önemsememek, yadsımak mümkün değil!
Nitekim Ersoy’un andığım o eğitimde söyledikleri gösteriyordu ki sosyal medya sadece eğlence ve sosyalleşme açısından değil, ‘itibar’ açısından da oldukça önemli işlevler üstleniyor.
Peki ‘itibar’ sözcüğünün içine neler sığıyor?
Prestij, saygınlık, kabul görme, takdir edilme, marka değeri, kaliteli-pozitif popülerite, tüm paydaşların memnuniyeti ve bağlılığı, yüksek aidiyet duygusu…
Vesaire vesaire…
Başlarken sözünü ettiğim eğitimle ilgili ne yazık ki ‘haber vermenin’ ilerisine geçemiyorum; fikri mülkiyet ve telif hukuku meselesi… Ama başlıkta da vurgulamaya çalıştığım gibi karşımızda atakta olan, inanılmaz biçimde ilgi gören bir bilgi ve iletişim kaynağı var: Sosyal medya…
Öyle kolay ölçümlenebilir boyutlarda değil, müthiş, muazzam bir atak söz konusu. Sınırlar ışık hızıyla genişliyor.
Bunu konuşabiliriz:
İlk elektronik postanın 1971’de gönderildiğini…
Artık vazgeçilmez sayılan www’nin (World Wide Web) 1980’de doğduğunu…
1995’te ilk blog’un (classmates.com) kurgulandığını…
Facebook’un 2004’te....
Twitter’ın 2006’da…
Instagram’ın 2010’da oluşturulduğunu düşünürsek…
Kısa zaman önce Ersoy’un paylaştığı çarpıcı verilerle, en uzunu 40 yıllık olan hikâyeler içinden bugün atağa geçmiş ve diğer bütün iletişim yollarını alt etmiş bu genç enformasyon kanalının (sosyal medyanın) kısa analizini yapalım:
- Aralık-2021’in dünyasında 4,72 milyar internet kullanıcısı var. Bu arada dünya nüfusu ise 7,9 milyar. Bu durumda yaşayan insanların en az %59’u internet kullanıyor.
- 4,33 milyar insan sosyal medya kullanıyor. Başka bir deyişle internet kullanıcılarının %91’i aynı zamanda sosyal medya kullanıcısı.
- Dünya genelinde internet kullanım standardı günlük 6,56 saate yükselmiş.
- Bu 6,56 saatin 2,22 saati -neredeyse üçte biri- sosyal medyada geçirilen zaman.
- Türkiye’de ise günlük internet kullanımı ortalaması 7,29 saat ve bunun 2,51 saati sosyal medyada geçirilen zaman... Ayda değil, haftada değil, her gün yaklaşık 3 saat! Düşünsenize…
- Bir çarpıcı rakam daha: Türkiye’de 9 milyon 100 binin üzerinde sosyal medya hesabı var!
Hesapları yöneten insanların çok önemli kısmı, ‘yurttan ve dünyadan haberler’ söz konusu olduğunda yine sosyal medya aracılığıyla, bu kez başkalarının hesaplarından bilgi çekiyor.
Devasa bir döngü.
O halde inanılmaz atağıyla gazete, radyo ve televizyonların yerini almaya başlayan sosyal medyanın harikulade dinamik (hızlı güncellenen) yapısıyla artık toplumsal algıları (kimin, hangi konuda, ne düşüneceğini) belirleyici bir rol üstlendiğini de söyleyebiliriz.
★★
Evet, sosyal medyanın yayılım ivmesi gerçekten müthiş!
Ama bu nereye varır, bizi nasıl bir bilgi ve iletişim evrenine sürükler; sömürüye ve diktaya karşı hukuku, insan haklarını, çevre duyarlılığını ve demokrasiyi yaygınlaştırıp geliştirir mi; yoksa aksine kötü niyetli kimseler, mesela küresel sermayeye hükmedenler, tröstler, troller veya antidemokratik hükumetler, sosyal medyayı ele geçirip bir silaha ya da dezenformasyonun kara deliğine dönüştürür, yerel kültürleri ve bütün olumlu kültürel referansları onun maharetiyle yutup yok edebilirler mi veya bütün bunları karmaşık bularak kestirmeden ‘yasaklayıp geçerler mi’; ileride hangisinin olacağını bugünden kestirmek güç.
Tahmin geliştirebilmek için küreselleşmenin, başka bir deyişle vahşi kapitalizmin ve doymak bilmez emperyalizmin kolektif yol haritasını iyi bilmek lazım. Onlar hangi cephelerde, hangi yeni stratejilerle ilerleyecekler; zor ama nerelerde ve hangi engellerle karşılaşıp duraksayacaklar, bunları dünya gözüyle bir görmek lazım.
Fakat bu yarı belirsizliğe (?) rağmen, sosyal medya çoğumuzun ‘birincil bilgi ve haber kaynağına’ çoktan dönüştü bile. Bakın;
- Gazetelerin tirajları düşüyor, sektörün en büyükleri bile tükenme ya da son kaleye -internet portallarına- sığınma noktasında!
- Dergiler, gazetelerden de beter durumda. Halbuki kültürün, sanatın, bilimin, sporun esas aktörleri, dergiler etrafında buluşup organize oluyordu…
- Televizyon kanallarının çoğu, izlenebilmek için artık ahlak sınırları zorluyorlar…
- Radyolar, kısa otomobil yolculuklarına sıkışmış durumdalar…
- Kitap zaten okunmuyor; dürüst olalım, bizim bugünkü egemen popüler kültürümüzde kitapların yazılmasını da okunmasını da teşvik edici, ‘gerçekçi’ ne yasamız ne girişimimiz ne de toplumsal bir talebimiz var! Zaten bu bağlamda veriler yüz kızartıcı. Bakınız kâğıtta fiyatlandırma ve vergi politikaları, bakınız basılı yayınlardan alınan vergiler, bakınız kitap basımına yönelik o var olmayan teşvikler, bakınız gerçek okur-yazar oranımız vs vs... Devlet ve toplum bu konuya sırt çevirmişken okullardaki birkaç idealist kampanya, sonra LGS’de YKS’de göstermelik uzun okuma metinleri, bu sorunu toplumsal çapta çözmeye yetmiyor.
Ve böyleyken…
Sosyal medyanın akıl almaz atağı karşılaştırmalı olarak da kolayca teyit edilebiliyor! Doğru; sosyal medya, önlenemez ve rekabet edilemez biçimde ilgi görüyor ve genişliyor...
Ama şaşırmayın; bunda muhtemelen sizin de ‘parmağınız’ var! Like’layan, post yapan, re-post’layan, yorumlar gönderen şu meraklı parmağınızdan söz ediyorum... Öyle değil de gönül rahatlığıyla ‘Hayır, benim böyle bir alışkanlığım yok!’ diyebiliyorsanız, o halde hemen burada özür diliyorum ve sizi kutluyorum.
Demek ki siz hakikaten farklısınız.