5 Ocak 1915...
Salı...
Bu tarih, Aşık Sümmani’nin ya da kendi yöresinde daha yaygın anıldığı haliyle Sümmani Baba'nın (1862-1915) sonsuzluk âlemine göçtüğü günü işaret ediyor. Aynı gün Sarıkamış harekâtının da milletimiz açısından son derece acıklı biçimde sona erdiği gün olacaktır.
Bu da demek oluyor ki bu yazının yayımlanmasından sadece birkaç gün sonra, dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi ozanlardan biri olan -bana göre tabii- ve Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyündeki mütevazı mezarından 21’inci yüzyılın yeni acıklı hallerini seyreden, seyrederken de kim bilir gaipte hangi yeni şiirlerini yazan o halk ozanının, benim kıymetli hemşehrimin vefatının 107'nci yılı.
Elli bin yılın kitabını, insanın lügatini 53 yıllık bir zamana sığdırmış büyük, hünerli, erdemli ozanımızı, onu anladıkça daha da artan derin hayranlığımızla ve rahmet dualarımızla yâd ediyoruz.
★★
Sümmani Baba, birbirinden güzel ve anlamlı şiirlerinden birinde diyordu ki:
Ben razı değilem hicrana gama
Garip gönlüm haldan hala salan var
Sabavetten beri bir yol gözlerim
El zanneder uzahlarda kalan var
Gözümden akıttım kanlı yaşımı
Kurtarmadım karametten başımı
Gönül kalesinin mermer taşını
Hicran kalemiyle kırıp delen var
Dere kenarında ufacık taşlar
Nedir bu feleğin ettiği işler
Deryada balıklar semada kuşlar
Dedim belki yar yanından gelen var
Sümmani'yem ya rab gönlüm hoş eyle
Ya sabır ver ya bağrım taş eyle
Ya bir çift kanat ver ya bir kuş eyle
Tez ulaşam yar bağında talan var
[Sabavet: Çocukluk; Karamet: İşkence, sıkıntı; Hicran: Ayrılık acısı; Talan: Yağmalama]
Nasıl nahif, nasıl zarif, nasıl mânidâr!..
Dili ve düşünceyi, estetik çizgide nasıl hünerle buluşturuyor!
Evvelden onu bilenler zaten biliyorlardır da bilmeyenler de bu dört kıtanın zaviyesinden bakarak ummanın sonsuz ufkunu görebiliyorlar, değil mi?
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun büyük ozanımızın.
★★
Yunus gibi, Veysel, gibi, Pir Sultan Abdal gibi bizim ‘biz’ olmamızda payı olan, yerelden evrensele uzamış biridir o. Narman-Samikale’den başlayan yolculuğu; Kafkasya, Kırım, İran, Afganistan ve Hindistan’a dek sürmüş ve yine Samikale’de son bulmuş.
Onun şiirinin yanına şiir bırakmak ne haddimize...
Bununla beraber sadece bir yankı olsun, ‘Seni işittim, seni anladım, seni sevdim sevgili Sümmani Baba’ demek olsun; bu da bizden Erzurumlu büyük ozanı, yine onun yadigârlarından biriyle, Erzurum ağzıyla yâd ediş olsun:
Sümmani'miz, ben de geldim gidirem
Bazı feryat, bazı sükût edirem
Aşk yolunda zannettim ki nâdirem
Hemi, yandık hepimiz bu çerağdan
Sümmani'miz, ben de Âdem misali
Cennetteki en kısa dem misali
Zayi olmuş güher erdem misali
Göçer oldum mihnet ile bu bağdan
Sümmani'miz nerde sultan, nerde şah
Kimi vezir olmuş kimi padişah
Bize düşen itibâr-ı derd ü âh
Devir döndü, sürgün oldum otağdan
Sümmani'miz hata benim, gaf benim
Ol Rahman'dan dilenecek af benim
Senin yanın, tutulacak saf benim
Mülteciyem, kovulmuşam bu çağdan
Sümmani'miz savaş benim içimde
Üstü açık mahpus benim mülkümde
Vadi, ova, dere, tepe geçtim de
Geçemedim başı karlı bu dağdan
Cür’et ettim, onun şiirinin yanına, onu yâd eden bir şiir bıraktım ve fakat yazımı kendi şiirimle bitirmekten hicap duyar, imtina ederim. Öyleyse Sümmani’mizden bir dörtlükle, hem de içine bütün lügati, tarihi ve felsefeyi sığdıracak tek dörtlükle veda edelim:
Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hâli değildir
Her birini bir efkara yazdılar
★★
Elbette umuyoruz ve diliyoruz ki Sümmani’miz 5 Ocak günü unutulmaz; kültür ve edebiyat bayrağımızı taşıyanlar, vefatının 107’nci yılında hak ettiği biçimde anarlar, daha doğrusu ‘anlarlar’ onu.
Salı...
Bu tarih, Aşık Sümmani’nin ya da kendi yöresinde daha yaygın anıldığı haliyle Sümmani Baba'nın (1862-1915) sonsuzluk âlemine göçtüğü günü işaret ediyor. Aynı gün Sarıkamış harekâtının da milletimiz açısından son derece acıklı biçimde sona erdiği gün olacaktır.
Bu da demek oluyor ki bu yazının yayımlanmasından sadece birkaç gün sonra, dünya edebiyatının gelmiş geçmiş en iyi ozanlardan biri olan -bana göre tabii- ve Erzurum'un Narman ilçesinin Samikale köyündeki mütevazı mezarından 21’inci yüzyılın yeni acıklı hallerini seyreden, seyrederken de kim bilir gaipte hangi yeni şiirlerini yazan o halk ozanının, benim kıymetli hemşehrimin vefatının 107'nci yılı.
Elli bin yılın kitabını, insanın lügatini 53 yıllık bir zamana sığdırmış büyük, hünerli, erdemli ozanımızı, onu anladıkça daha da artan derin hayranlığımızla ve rahmet dualarımızla yâd ediyoruz.
★★
Sümmani Baba, birbirinden güzel ve anlamlı şiirlerinden birinde diyordu ki:
Ben razı değilem hicrana gama
Garip gönlüm haldan hala salan var
Sabavetten beri bir yol gözlerim
El zanneder uzahlarda kalan var
Gözümden akıttım kanlı yaşımı
Kurtarmadım karametten başımı
Gönül kalesinin mermer taşını
Hicran kalemiyle kırıp delen var
Dere kenarında ufacık taşlar
Nedir bu feleğin ettiği işler
Deryada balıklar semada kuşlar
Dedim belki yar yanından gelen var
Sümmani'yem ya rab gönlüm hoş eyle
Ya sabır ver ya bağrım taş eyle
Ya bir çift kanat ver ya bir kuş eyle
Tez ulaşam yar bağında talan var
[Sabavet: Çocukluk; Karamet: İşkence, sıkıntı; Hicran: Ayrılık acısı; Talan: Yağmalama]
Nasıl nahif, nasıl zarif, nasıl mânidâr!..
Dili ve düşünceyi, estetik çizgide nasıl hünerle buluşturuyor!
Evvelden onu bilenler zaten biliyorlardır da bilmeyenler de bu dört kıtanın zaviyesinden bakarak ummanın sonsuz ufkunu görebiliyorlar, değil mi?
Ruhu şâd, mekânı cennet olsun büyük ozanımızın.
★★
Yunus gibi, Veysel, gibi, Pir Sultan Abdal gibi bizim ‘biz’ olmamızda payı olan, yerelden evrensele uzamış biridir o. Narman-Samikale’den başlayan yolculuğu; Kafkasya, Kırım, İran, Afganistan ve Hindistan’a dek sürmüş ve yine Samikale’de son bulmuş.
Onun şiirinin yanına şiir bırakmak ne haddimize...
Bununla beraber sadece bir yankı olsun, ‘Seni işittim, seni anladım, seni sevdim sevgili Sümmani Baba’ demek olsun; bu da bizden Erzurumlu büyük ozanı, yine onun yadigârlarından biriyle, Erzurum ağzıyla yâd ediş olsun:
Sümmani'miz, ben de geldim gidirem
Bazı feryat, bazı sükût edirem
Aşk yolunda zannettim ki nâdirem
Hemi, yandık hepimiz bu çerağdan
Sümmani'miz, ben de Âdem misali
Cennetteki en kısa dem misali
Zayi olmuş güher erdem misali
Göçer oldum mihnet ile bu bağdan
Sümmani'miz nerde sultan, nerde şah
Kimi vezir olmuş kimi padişah
Bize düşen itibâr-ı derd ü âh
Devir döndü, sürgün oldum otağdan
Sümmani'miz hata benim, gaf benim
Ol Rahman'dan dilenecek af benim
Senin yanın, tutulacak saf benim
Mülteciyem, kovulmuşam bu çağdan
Sümmani'miz savaş benim içimde
Üstü açık mahpus benim mülkümde
Vadi, ova, dere, tepe geçtim de
Geçemedim başı karlı bu dağdan
Cür’et ettim, onun şiirinin yanına, onu yâd eden bir şiir bıraktım ve fakat yazımı kendi şiirimle bitirmekten hicap duyar, imtina ederim. Öyleyse Sümmani’mizden bir dörtlükle, hem de içine bütün lügati, tarihi ve felsefeyi sığdıracak tek dörtlükle veda edelim:
Dünyayı sevenler veli değildir
Canı terk edenler deli değildir
İnsanoğlu gamdan hâli değildir
Her birini bir efkara yazdılar
★★
Elbette umuyoruz ve diliyoruz ki Sümmani’miz 5 Ocak günü unutulmaz; kültür ve edebiyat bayrağımızı taşıyanlar, vefatının 107’nci yılında hak ettiği biçimde anarlar, daha doğrusu ‘anlarlar’ onu.