Türkiye’de tarımın ne olup olmadığını yeteri kadar anlayabilmiş değiliz. Örneğin bugünlerde iktidar eleştirisi yapan muhalif kesimlere göre, yanlış politikalar nedeniyle Türk tarımı geriye gitmiştir. Bu eleştiri yapanların Türkiye’nin son 50-70 yıllık tarım politikasının ne olduğunu anlatamazlar. Çünkü eleştirileri çoğunlukla iktidarı yermek üzerine kuruludur.
Türkiye’nin dünden bugüne kadar bir tarım politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. Ne planlı kalkınma dönemlerinde, ne öncesinde ve nede günümüzde. Tarımın en önemli sorununun tespiti ve çözümüne dair politika üretilmemiş ve üretilememektedir.
Bir diğer sorun tarımın yalnızca beslenme unsuru olduğunu düşünmektir. Tarım politikaları bakımından özellikle son 10 yıldır bir iyileşme olduğunu söylemek gerekiyor. O kadar. Tarım, yalnızca bir beslenme unsuru değildir. Aslında Türk toplumunun kırsalda seyrekleşmesi nüfus sorununu da getirmektedir.
Şehirlere göç, şehir hayatında yaşam koşullarının güçlüğü ve geçim darlığı gibi faktörler nedeniyle nüfus artış hızı düşmektedir. Köy ve kırsaldaki ailelerde nüfus artış hızı daha yüksek seyrederken, şehirlerde tam tersi bir durum söz konusudur. Yani tarım aynı zamanda nüfus artış hızı bakımından önem arz etmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ısrarla “en az 3 çocuk” çağrısı birçok kesim tarafından ya yanlış anlaşıldı, yada doğru anlaşıldığı için acımasızca eleştirildi. ‘Bedenimiz bize ait’ diye sloganlar geliştirilerek eylemler yapıldı. Yani nüfus artış hızı, tarım kadar stratejik unsurdur.
Köy – kırsal şenlendirilmelidir!
Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine aktarılan sosyolojik bir gerçek, ülkenin köylü-kırsal nüfus ağırlıklı yapıya sahip olmasıydı. Hani bir dönemlere kadar okul kitaplarında altı çizilen ‘Kendine yeten 7 Ülke’ hikayesinin sebebi kırsal ve köy nüfusunun yoğun olduğu dönemi içermektedir.
Cumhuriyetin başlangıcında ihtiyaç yetişmiş ve teknik insan ihtiyacıydı. Cumhuriyetin ilk 50 yılı özellikle yetişmiş insan ihtiyacının fazla olduğu dönemdir. Aynı yıllarda ise köy nüfusu şehir nüfusundan fazladır.
1980’lerden sonra şehirlere göçte ivme artmaya başlamış, 2000’ler sonrasında göç hızı yükselmiştir. Hatta günümüzde kırsal nüfus bütün nüfusun yalnızca yüzde 6.5’ini oluşturmaktadır. Yaş ortalaması ise 52.5’tur.
Bu nüfusla tarımda ilerleme kaydedilmesi imkansızdır.
Yani tarım ile insan ilişkisi önemlidir ve köye – kırsala bir yönelişin planlaması ve alt yapısı yapılmadan tarımın gelişmesinin sorunlu olduğunu görmek gerekiyor.
Hükümetin, son yıllarda tarım ürünleriyle ilgili teşvikleri önemlidir, ancak teşvikler de köye yönelişi veya göçü önleyememektedir. Çözüm için daha planlı bir yapılanma şart görülmelidir.
Bunun için Ziraat Fakültelerini, Tarım Bakanlığının teşkilatlarının yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu konuları da sonraki yazılarda ele alalım.
Türkiye’nin dünden bugüne kadar bir tarım politikası olduğunu söylemek mümkün değildir. Ne planlı kalkınma dönemlerinde, ne öncesinde ve nede günümüzde. Tarımın en önemli sorununun tespiti ve çözümüne dair politika üretilmemiş ve üretilememektedir.
Bir diğer sorun tarımın yalnızca beslenme unsuru olduğunu düşünmektir. Tarım politikaları bakımından özellikle son 10 yıldır bir iyileşme olduğunu söylemek gerekiyor. O kadar. Tarım, yalnızca bir beslenme unsuru değildir. Aslında Türk toplumunun kırsalda seyrekleşmesi nüfus sorununu da getirmektedir.
Şehirlere göç, şehir hayatında yaşam koşullarının güçlüğü ve geçim darlığı gibi faktörler nedeniyle nüfus artış hızı düşmektedir. Köy ve kırsaldaki ailelerde nüfus artış hızı daha yüksek seyrederken, şehirlerde tam tersi bir durum söz konusudur. Yani tarım aynı zamanda nüfus artış hızı bakımından önem arz etmektedir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ısrarla “en az 3 çocuk” çağrısı birçok kesim tarafından ya yanlış anlaşıldı, yada doğru anlaşıldığı için acımasızca eleştirildi. ‘Bedenimiz bize ait’ diye sloganlar geliştirilerek eylemler yapıldı. Yani nüfus artış hızı, tarım kadar stratejik unsurdur.
Köy – kırsal şenlendirilmelidir!
Osmanlıdan Türkiye Cumhuriyetine aktarılan sosyolojik bir gerçek, ülkenin köylü-kırsal nüfus ağırlıklı yapıya sahip olmasıydı. Hani bir dönemlere kadar okul kitaplarında altı çizilen ‘Kendine yeten 7 Ülke’ hikayesinin sebebi kırsal ve köy nüfusunun yoğun olduğu dönemi içermektedir.
Cumhuriyetin başlangıcında ihtiyaç yetişmiş ve teknik insan ihtiyacıydı. Cumhuriyetin ilk 50 yılı özellikle yetişmiş insan ihtiyacının fazla olduğu dönemdir. Aynı yıllarda ise köy nüfusu şehir nüfusundan fazladır.
1980’lerden sonra şehirlere göçte ivme artmaya başlamış, 2000’ler sonrasında göç hızı yükselmiştir. Hatta günümüzde kırsal nüfus bütün nüfusun yalnızca yüzde 6.5’ini oluşturmaktadır. Yaş ortalaması ise 52.5’tur.
Bu nüfusla tarımda ilerleme kaydedilmesi imkansızdır.
Yani tarım ile insan ilişkisi önemlidir ve köye – kırsala bir yönelişin planlaması ve alt yapısı yapılmadan tarımın gelişmesinin sorunlu olduğunu görmek gerekiyor.
Hükümetin, son yıllarda tarım ürünleriyle ilgili teşvikleri önemlidir, ancak teşvikler de köye yönelişi veya göçü önleyememektedir. Çözüm için daha planlı bir yapılanma şart görülmelidir.
Bunun için Ziraat Fakültelerini, Tarım Bakanlığının teşkilatlarının yeniden ele alınması gerekmektedir. Bu konuları da sonraki yazılarda ele alalım.