13 sene önce gittiği hastanede üveit hastası olduğunu öğrenen Emrah Koçer, stresten uzak durmak için kendini doğaya saldı.
Doktorların genetik bir hastalık olduğunu ve kesin tedavisinin henüz bulunamadığını, hastalığı baskı altında tutmak için bağışıklık düşürücü ağır ilaçlar kullanmaya başladığını kaydeden Emrah Koçer, bunun üzerine kendini doğaya adadığını belirtti.
Tedavi sürecinde doktorun en büyük tavsiyesinin stresten uzak bir yaşantı kurmam gerektiği olduğunu belirten Koçer, “Bir yanımda geçimimi sağladığım stresli bir iş hayatım vardı diğer yanda hastalıktan kurtulmak için tercih etmem gereken daha sakin bir yaşam. Çocukluğum, babamın işten gelmesini beklerken annemin piknik sepetini hazırlama telaşıyla geçmişti. Her ne kadar şehir hayatına adapte olmuş olsam da çocukluğumda ailemin bana miras bıraktığı doğa sevgisi içimde bir yerlerde dışa vuracağı anı bekliyordu. Ben bir tercih yapmak yerine her iki hayatı birlikte yaşayabilirim dedim ve kamp hayatına adım attım. İki hayatı yaşamak için fedakarlık yapmam gerekiyordu. Buna konfor anlayışımı değiştirerek başladım. Daha az uyudum, daha hızlı hareket ettim. İşime, aileme ve sevdiklerime ayırdığım zamanı planlayarak hafta içi sabah 9 akşam 6 takım elbise giyerken hafta sonları outdoor kıyafetlerimi giyip doğaya koştum. Hastalıktan sağlığa bir yol oldu benim için.” dedi. Amacının şehir hayatına virgül koymak olduğunu belirten Emrah Koçer, “Şehrin karmaşası, iş stresi, gelecek baskısı derken bir şekilde şehir hayatının getirdiği yükler kısa süre sonra katlanılmaz hale geliyor. Hafta sonları kamp yaparak bu gürültüden, bu sorunlardan uzaklaşıyorum. Kendimi dinleme fırsatını buluyorum. Hatta doğanın sessizliği içinde şehir hayatımdaki adımlarımın kararını daha sağlıklı alır oldum. Kurumsal şirketler büyük bütçeler harcayarak kişisel gelişim eğitimleri veriyor. Doğa bize bunları bedava deneyimleme fırsatı sunuyor. Zaman yönetimi, planlama, organizasyon beceresi, karar alma, öfke kontrolü gibi birçok konuyu doğada deneyimleyerek öğrenmek mümkün. İnsanlar hayallerine ulaşmak için eğitimlerini ya da tutundukları meslek dallarını bırakıyor. Oysa ufak fedakarlıklarla her ikisini bir arada yürütmek mümkün. Bazen sadece bir kahve bazen bir yemek bazen ise sadece yürümek için doğadayım. Doğada vakit geçirebilmek bana göre şehir hayatının açtığı yaralara yara bandı yapıştırmak.” diye konuştu.
Koçer, “Uzun zamandır doğanın içinde olduğumdan birçok arkadaşım bana, mantar, yenilebilir bitkiler ve ağaç türleri gibi birçok alanda soru soruyordu. Fakat neredeyse tüm sorulara bilmiyorum cevabını veriyordum. Bir arkadaşım ‘sen de bu işlere yabancısın’ dedi ve Doğadaki yabancı adı ortaya çıktı. Bu yabancılığı gidermek ve öğrendiklerimi insanlara aktarmak için önce instagram daha sonra dogadakiyabanci.com bloğumu açtım. Kamp hayatı birçok konuda alışkanlıklarımı ve yaşam tarzımı değiştirmişti. Ağaç parçasından yapılan kuksa bardak, deri işleme, yontma gibi birçok farklı konuda hobi edindim. Evimdeki süs eşyasını dahi ormanda bulduğum ağaç parçalarını değerlendirerek kendim yaptım. Eşim ve kızım doğduğu günden bu yana birçok kampımda benimle birlikte. Eşim her ne kadar kamp hayatını sevmese de kızımızın, doğada daha özgür ve daha güçlü olduğunu gördüğü için mutlu. Hem şehir hayatında da bu konuda çok büyük artılarını görüyoruz. Evimize giren bir sineğin dahi yaşam hakkı olduğunu bilen kızım, evin tüm pencerelerini açıp onun özgür olması için kendi çapında mücadele veriyor.” ifadelerini kullandı.
Bu hafta sonunu Erzincan'da kamp yaparak geçiren Koçer, daha sonra yaşadığı İstanbul'a döndü. İHA
Doktorların genetik bir hastalık olduğunu ve kesin tedavisinin henüz bulunamadığını, hastalığı baskı altında tutmak için bağışıklık düşürücü ağır ilaçlar kullanmaya başladığını kaydeden Emrah Koçer, bunun üzerine kendini doğaya adadığını belirtti.
Tedavi sürecinde doktorun en büyük tavsiyesinin stresten uzak bir yaşantı kurmam gerektiği olduğunu belirten Koçer, “Bir yanımda geçimimi sağladığım stresli bir iş hayatım vardı diğer yanda hastalıktan kurtulmak için tercih etmem gereken daha sakin bir yaşam. Çocukluğum, babamın işten gelmesini beklerken annemin piknik sepetini hazırlama telaşıyla geçmişti. Her ne kadar şehir hayatına adapte olmuş olsam da çocukluğumda ailemin bana miras bıraktığı doğa sevgisi içimde bir yerlerde dışa vuracağı anı bekliyordu. Ben bir tercih yapmak yerine her iki hayatı birlikte yaşayabilirim dedim ve kamp hayatına adım attım. İki hayatı yaşamak için fedakarlık yapmam gerekiyordu. Buna konfor anlayışımı değiştirerek başladım. Daha az uyudum, daha hızlı hareket ettim. İşime, aileme ve sevdiklerime ayırdığım zamanı planlayarak hafta içi sabah 9 akşam 6 takım elbise giyerken hafta sonları outdoor kıyafetlerimi giyip doğaya koştum. Hastalıktan sağlığa bir yol oldu benim için.” dedi. Amacının şehir hayatına virgül koymak olduğunu belirten Emrah Koçer, “Şehrin karmaşası, iş stresi, gelecek baskısı derken bir şekilde şehir hayatının getirdiği yükler kısa süre sonra katlanılmaz hale geliyor. Hafta sonları kamp yaparak bu gürültüden, bu sorunlardan uzaklaşıyorum. Kendimi dinleme fırsatını buluyorum. Hatta doğanın sessizliği içinde şehir hayatımdaki adımlarımın kararını daha sağlıklı alır oldum. Kurumsal şirketler büyük bütçeler harcayarak kişisel gelişim eğitimleri veriyor. Doğa bize bunları bedava deneyimleme fırsatı sunuyor. Zaman yönetimi, planlama, organizasyon beceresi, karar alma, öfke kontrolü gibi birçok konuyu doğada deneyimleyerek öğrenmek mümkün. İnsanlar hayallerine ulaşmak için eğitimlerini ya da tutundukları meslek dallarını bırakıyor. Oysa ufak fedakarlıklarla her ikisini bir arada yürütmek mümkün. Bazen sadece bir kahve bazen bir yemek bazen ise sadece yürümek için doğadayım. Doğada vakit geçirebilmek bana göre şehir hayatının açtığı yaralara yara bandı yapıştırmak.” diye konuştu.
Koçer, “Uzun zamandır doğanın içinde olduğumdan birçok arkadaşım bana, mantar, yenilebilir bitkiler ve ağaç türleri gibi birçok alanda soru soruyordu. Fakat neredeyse tüm sorulara bilmiyorum cevabını veriyordum. Bir arkadaşım ‘sen de bu işlere yabancısın’ dedi ve Doğadaki yabancı adı ortaya çıktı. Bu yabancılığı gidermek ve öğrendiklerimi insanlara aktarmak için önce instagram daha sonra dogadakiyabanci.com bloğumu açtım. Kamp hayatı birçok konuda alışkanlıklarımı ve yaşam tarzımı değiştirmişti. Ağaç parçasından yapılan kuksa bardak, deri işleme, yontma gibi birçok farklı konuda hobi edindim. Evimdeki süs eşyasını dahi ormanda bulduğum ağaç parçalarını değerlendirerek kendim yaptım. Eşim ve kızım doğduğu günden bu yana birçok kampımda benimle birlikte. Eşim her ne kadar kamp hayatını sevmese de kızımızın, doğada daha özgür ve daha güçlü olduğunu gördüğü için mutlu. Hem şehir hayatında da bu konuda çok büyük artılarını görüyoruz. Evimize giren bir sineğin dahi yaşam hakkı olduğunu bilen kızım, evin tüm pencerelerini açıp onun özgür olması için kendi çapında mücadele veriyor.” ifadelerini kullandı.
Bu hafta sonunu Erzincan'da kamp yaparak geçiren Koçer, daha sonra yaşadığı İstanbul'a döndü. İHA