“İşte sana da emrimizin ruhunu vahyetmekteyiz. Yoksa sen kitap nedir, iman nedir bilmiyordun. Fakat biz o ruhu, dilediğimiz kulları doğruya ileteceğimiz bir nur kıldık. Sen, doğru yolu gösteriyorsun.” (Şûrâ 52)
Kuran; kalplere hayat, akla ve vicdana hikmet iletmekte, insanın manevi ve maddi bütün sorularını ve ihtiyaçlarını cevaplandırıp karşılamaktadır.
İnsan sosyoekonomik bir varlıktır: Kuran ayetleri de bu nedenle insanın sosyal, ekonomik, politik hayatına, hatta psikolojisine yön vermek üzere indirilmiş evrensel gerçeklik olan ilahi tek yoldur.
Surenin elli üçüncü son ayetinde, “O yol göklerin ve yerin sahibi Allah’ın yoludur. Dikkat edin bütün işler Allah’a döner,” ifadesiyle, alternatifsiz, değişmesi mümkün olmayan bu gerçeklik yolu onaylanmıştır.
Hak Dinin son peygamberi Hazreti Muhammed (sav)’in baş görevi işte bu Allah’ın yolunu, Kuran’ı, insanlığa anlatmak, öğretmek ve uygulamalarıyla ilahi yolda nasıl yürüneceğini temsil etmektir. O, Müslümanların rol modelidir. Sünneti bu rolün nasıllığını öğretir.
Sonuç: İnsan akıl sahibidir: okuyarak, düşünerek, fikir sahibi olarak âlemin zorunlu bir yaratıcısı olduğunu anlayabilir. Fakat toplumsal kültür tarafından ele geçirilmiş kaç insan bu beceriyi gösterip şirke bulaşmadan Rabbinin yolunu bulabilir ki! Bu, nerdeyse mümkün olmayan bir sosyal ve psikolojik gerçeklik olduğundan Rabbimiz, -insanlığa, üzerinde yürümelerini istediği kendi yolunu-, peygamberleri vasıtasıyla öğretmiştir. Ayetteki ‘sirâtin mustakîm’ ve son ayetteki ‘sirâtillâh’ ifadeleri Resulullah (sav)’in insanlığa tebliğ ettiği Allah Teâlâ’nın Kuran-ı Kerim’i olan gerçek hayat yoludur.
M. Talât Uzunyaylalı
Ayette geçen ‘emrimizin ruhunu’ ifadesiyle Hazreti Muhammed (sav)’e vahyedilen Kuran işaret edilmektedir. Böylece Kuran’ın benzersiz fonksiyonu vurgulanmaktadır. Şöyle ki: İman sahibi olmayan insan manen ölüdür. Cesetler nasıl içlerinde ruh olduğu zaman canlı bir hayata sahipse manevi ölü durumundaki ruhlar da ancak vahyin nurunun kalbe ve akla ulaşmasıyla dirilmektedir.
Kuran; kalplere hayat, akla ve vicdana hikmet iletmekte, insanın manevi ve maddi bütün sorularını ve ihtiyaçlarını cevaplandırıp karşılamaktadır.
İnsan sosyoekonomik bir varlıktır: Kuran ayetleri de bu nedenle insanın sosyal, ekonomik, politik hayatına, hatta psikolojisine yön vermek üzere indirilmiş evrensel gerçeklik olan ilahi tek yoldur.
Surenin elli üçüncü son ayetinde, “O yol göklerin ve yerin sahibi Allah’ın yoludur. Dikkat edin bütün işler Allah’a döner,” ifadesiyle, alternatifsiz, değişmesi mümkün olmayan bu gerçeklik yolu onaylanmıştır.
Hak Dinin son peygamberi Hazreti Muhammed (sav)’in baş görevi işte bu Allah’ın yolunu, Kuran’ı, insanlığa anlatmak, öğretmek ve uygulamalarıyla ilahi yolda nasıl yürüneceğini temsil etmektir. O, Müslümanların rol modelidir. Sünneti bu rolün nasıllığını öğretir.
Sonuç: İnsan akıl sahibidir: okuyarak, düşünerek, fikir sahibi olarak âlemin zorunlu bir yaratıcısı olduğunu anlayabilir. Fakat toplumsal kültür tarafından ele geçirilmiş kaç insan bu beceriyi gösterip şirke bulaşmadan Rabbinin yolunu bulabilir ki! Bu, nerdeyse mümkün olmayan bir sosyal ve psikolojik gerçeklik olduğundan Rabbimiz, -insanlığa, üzerinde yürümelerini istediği kendi yolunu-, peygamberleri vasıtasıyla öğretmiştir. Ayetteki ‘sirâtin mustakîm’ ve son ayetteki ‘sirâtillâh’ ifadeleri Resulullah (sav)’in insanlığa tebliğ ettiği Allah Teâlâ’nın Kuran-ı Kerim’i olan gerçek hayat yoludur.
M. Talât Uzunyaylalı