Kendi hâlini bilmek en büyük bilgidir…
İnsan kendi hâlini bilirse ona göre tedbir alır; kötü huyları varsa onlardan kurtulmaya çalışır, iyilik yolunu bulur ve ‘tevhidi hayat’ ederek, o yolda ilerler.
İnsan ömrünün çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık gibi evreleri var.
Her evresini bir konak kabul edersek, yaşlılığa eren kişi, üç konakta da yaşamış demektir.
Fakat konaklarda ‘tevhidi hayat’ edememişse kişinin sürdüğü ömür boşa gitmiş sayılır.
Oysa ömrün her üç hâli için de kaygılanmalıdır, fakat insan çocukken kaygı nedir, bilir mi ki?
Cennet, hangi çocuğun umurundadır; çocuğun derdi oyundur, gönül eğlemektir.
Çocukluk geçip gençlik gelince insan artık başka bir insandır: Ancak gencin hayatı da hemen hemen gafletle geçer, ‘tevhidi hayatı,’ çocuklar gibi, gençler de anlayıp pek uygulayamazlar.
Genç insanların aklı fikri de zevklerde ve eğlencelerdedir.
Gençler, helale ve harama pek aldırmaz, süslenip püslenip caddelerde ve mekânlarda gezinip dururlar.
Derken kişi kendini kocalık konağında bulur. Artık gücü kuvveti azalmış, bedeni zayıflamış, hastalıklar gözükmüştür.
Fakat ölüm korkusuyla birlikte, ahreti kendilerine yakın hissedip tevhidi heyecanlar yaşasalar da, hırsları, hâlâ insanların peşindedir!
Kendilerini olduğu kadar, ailelerini de düşünen yaşlıların ekseriyetinin aklı fikri, malda mülkte ve parada puldadır, denilebilir.
Müstesnalar olmasına rağmen, hemen her insanın ömrü bu minval üzere gelip geçer ve sonunda insan o çok sevdiği dünyayı ‘tevhidi hayat’ kılamadan bırakarak ölüm konağına geçer.
Hani ibadet, nerede kulluk, nerede iman ışığında yaşanan tevhidi hayat?
Tevhidi hayatı hayatının yegâne projesi yapamayan her insan dünya imtihanını kaybetmiş olabileceğinden derin kaygı duymalıdır.
İnsan kendi hâlini bilirse ona göre tedbir alır; kötü huyları varsa onlardan kurtulmaya çalışır, iyilik yolunu bulur ve ‘tevhidi hayat’ ederek, o yolda ilerler.
İnsan ömrünün çocukluk, gençlik ve ihtiyarlık gibi evreleri var.
Her evresini bir konak kabul edersek, yaşlılığa eren kişi, üç konakta da yaşamış demektir.
Fakat konaklarda ‘tevhidi hayat’ edememişse kişinin sürdüğü ömür boşa gitmiş sayılır.
Oysa ömrün her üç hâli için de kaygılanmalıdır, fakat insan çocukken kaygı nedir, bilir mi ki?
Cennet, hangi çocuğun umurundadır; çocuğun derdi oyundur, gönül eğlemektir.
Çocukluk geçip gençlik gelince insan artık başka bir insandır: Ancak gencin hayatı da hemen hemen gafletle geçer, ‘tevhidi hayatı,’ çocuklar gibi, gençler de anlayıp pek uygulayamazlar.
Genç insanların aklı fikri de zevklerde ve eğlencelerdedir.
Gençler, helale ve harama pek aldırmaz, süslenip püslenip caddelerde ve mekânlarda gezinip dururlar.
Derken kişi kendini kocalık konağında bulur. Artık gücü kuvveti azalmış, bedeni zayıflamış, hastalıklar gözükmüştür.
Fakat ölüm korkusuyla birlikte, ahreti kendilerine yakın hissedip tevhidi heyecanlar yaşasalar da, hırsları, hâlâ insanların peşindedir!
Kendilerini olduğu kadar, ailelerini de düşünen yaşlıların ekseriyetinin aklı fikri, malda mülkte ve parada puldadır, denilebilir.
Müstesnalar olmasına rağmen, hemen her insanın ömrü bu minval üzere gelip geçer ve sonunda insan o çok sevdiği dünyayı ‘tevhidi hayat’ kılamadan bırakarak ölüm konağına geçer.
Hani ibadet, nerede kulluk, nerede iman ışığında yaşanan tevhidi hayat?
Tevhidi hayatı hayatının yegâne projesi yapamayan her insan dünya imtihanını kaybetmiş olabileceğinden derin kaygı duymalıdır.