“Ve gök açılmış, kapılar haline gelmiştir.” (Nebe 19)
“Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık.” (Kamer 11)
Ahiretle dünya arasında kapılar vardır; Cebrail, Azrail, Mikail (as) ve diğer melekler bu kapılarından girip çıkarak görevlerini yerine getirirler.
Dualar ve yerine getirilen dini emirler manevi birer varlıktır, melekler dua ve amelleri açılan gök kapılarından huzuru ilahiye götürüp takdim ederler.
(Nimetlerin ve azapların kapıları vardır. Kuran’ın Bakara 158, 186, Fatır 10, En’am 44, A’raf 96, Mü’minûn 77, Zümer 71, 72, 73, Hadid 13 ayetlerine bakılabilir.)
Hayat, Kuran emirlerine göre yaşanan bir hayatsa, gök kapıları o insanın dua ve amelleri için daima açıktır. Ölünce de ruh bu rahmet kapılarından geçirilip cennetteki evine ulaştırılır.
Bir hadiste Efendimiz, her mümin için gökte iki kapının olduğunu, bu kapıların birinden rızkın indiğini diğerinden de güzel amellerin çıktığını bildirmiştir.
Kuran okuduğunda, düşmanla savaşıldığında, yağmurlar yağdığında, mazlum insanlar dua ettiğinde, ezanlar okunduğunda göklerin kapıları açılır.
Sadece yerden beslenen insan, hayvan ve bitki gibi, sadece yere ait olur, mümin, gök kapılarından inen Kuran sofasında doyan kimsedir.
Bu uzun bahsi bu kadarla kesip göklere açılan kapı Kubbetü’s Sahra’dan kısaca söz edeceğiz. Kubbesi altın kaplı sekiz köşeli bu mabet, Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’teki Kubbetü’s Sahra’dır. Bu mabet kutlu Kudüs şehrinden göklere açılan değerli bir ev olarak peygamberlerce yapıldı. Mescidü’l Aksa Camii de hemen onun yanı başındadır.
Kubbetü’s Sahra’nın içi göklere açılan gerçek bir kapıdır.
Rabbimizin âleme ‘habibim’ diye tanıttığı Hazreti Muhammed (sav), Hazreti Cibril ve Burak adlı vasıtayla, Kubbetü’s Sahra Kapısı’ndan gökleri aşıp ahrete gitti.
Göklerin yeryüzü temsilcileri, Hazreti Musa, Hazreti Davut, Hazreti Süleyman, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed aleyhisselâm, Kubbetü’s Sahra Kapısı’nı her türlü ululuk makamı bildiler; her birinin bu kutlu mabetle ilgili hatıraları bulunmaktadır.
Hazreti Muhammed (sav) bu kapıdan Miraç’a yükseldi ve döndü; peygamberlerin ruhları, bu kapıdan geçip Kubbetü’s Sahra mescidinde toplandılar. Efendimizi selamlayarak arkasında cemaat olup namaz kıldılar ve Allah’a şükredip Miraç’a eren Resûlullah’ı kutladılar.
Kudüs’te; Kubbetü’s Sahra, Mescid-i Aksa, Bâb-ı Tövbe, Bâb-ı Cennet, Mabed-i Süleyman, Hazreti Davud’un mahkemesi Kubbetü’s Silsile, Zir zemin denilen yerde Hazret-i İsa’nın beşiği ki, burası Hazreti Meryem’in dua kapısıdır, gibi makamlar bulunmaktadır.
Velhasıl Cennet’in ışığının üzerine düştüğü Kudüs-ü Şerif, yeryüzünden göklere açılan kapıların ilkidir. Kudüs’te hikmet ve ibretler vardır; vücuttaki ruhu anlatmak nasıl zor bir işse Kudüs’ün manevi mahiyetini anlatmak da öylece zordur.
Mekke ve Medine gibi, Kudüs de canlıdır! Bunun kanıtı bunca zaman geçmesine rağmen bu şehirlerin kaybolup gitmemiş olmasıdır.
‘Bir varlığın içi nurla dolmuşsa, o dünya durduğu müddetçe bayındır olmuş ve güzel görünmüştür.’
İmanı ve aklı olana bu kadar işaret yeter, Kudüs’ün ‘tevhidi hayatın’ nasıl kadim bir başkenti olduğunu gidip kendi gözüyle görmesi her Müslümanın üzerine bir kulluk görevidir.
“Biz de derhal nehir gibi devamlı akan bir su ile göğün kapılarını açtık.” (Kamer 11)
Ahiretle dünya arasında kapılar vardır; Cebrail, Azrail, Mikail (as) ve diğer melekler bu kapılarından girip çıkarak görevlerini yerine getirirler.
Dualar ve yerine getirilen dini emirler manevi birer varlıktır, melekler dua ve amelleri açılan gök kapılarından huzuru ilahiye götürüp takdim ederler.
(Nimetlerin ve azapların kapıları vardır. Kuran’ın Bakara 158, 186, Fatır 10, En’am 44, A’raf 96, Mü’minûn 77, Zümer 71, 72, 73, Hadid 13 ayetlerine bakılabilir.)
Hayat, Kuran emirlerine göre yaşanan bir hayatsa, gök kapıları o insanın dua ve amelleri için daima açıktır. Ölünce de ruh bu rahmet kapılarından geçirilip cennetteki evine ulaştırılır.
Bir hadiste Efendimiz, her mümin için gökte iki kapının olduğunu, bu kapıların birinden rızkın indiğini diğerinden de güzel amellerin çıktığını bildirmiştir.
Kuran okuduğunda, düşmanla savaşıldığında, yağmurlar yağdığında, mazlum insanlar dua ettiğinde, ezanlar okunduğunda göklerin kapıları açılır.
Sadece yerden beslenen insan, hayvan ve bitki gibi, sadece yere ait olur, mümin, gök kapılarından inen Kuran sofasında doyan kimsedir.
Bu uzun bahsi bu kadarla kesip göklere açılan kapı Kubbetü’s Sahra’dan kısaca söz edeceğiz. Kubbesi altın kaplı sekiz köşeli bu mabet, Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs’teki Kubbetü’s Sahra’dır. Bu mabet kutlu Kudüs şehrinden göklere açılan değerli bir ev olarak peygamberlerce yapıldı. Mescidü’l Aksa Camii de hemen onun yanı başındadır.
Kubbetü’s Sahra’nın içi göklere açılan gerçek bir kapıdır.
Rabbimizin âleme ‘habibim’ diye tanıttığı Hazreti Muhammed (sav), Hazreti Cibril ve Burak adlı vasıtayla, Kubbetü’s Sahra Kapısı’ndan gökleri aşıp ahrete gitti.
Göklerin yeryüzü temsilcileri, Hazreti Musa, Hazreti Davut, Hazreti Süleyman, Hazreti İsa ve Hazreti Muhammed aleyhisselâm, Kubbetü’s Sahra Kapısı’nı her türlü ululuk makamı bildiler; her birinin bu kutlu mabetle ilgili hatıraları bulunmaktadır.
Hazreti Muhammed (sav) bu kapıdan Miraç’a yükseldi ve döndü; peygamberlerin ruhları, bu kapıdan geçip Kubbetü’s Sahra mescidinde toplandılar. Efendimizi selamlayarak arkasında cemaat olup namaz kıldılar ve Allah’a şükredip Miraç’a eren Resûlullah’ı kutladılar.
Kudüs’te; Kubbetü’s Sahra, Mescid-i Aksa, Bâb-ı Tövbe, Bâb-ı Cennet, Mabed-i Süleyman, Hazreti Davud’un mahkemesi Kubbetü’s Silsile, Zir zemin denilen yerde Hazret-i İsa’nın beşiği ki, burası Hazreti Meryem’in dua kapısıdır, gibi makamlar bulunmaktadır.
Velhasıl Cennet’in ışığının üzerine düştüğü Kudüs-ü Şerif, yeryüzünden göklere açılan kapıların ilkidir. Kudüs’te hikmet ve ibretler vardır; vücuttaki ruhu anlatmak nasıl zor bir işse Kudüs’ün manevi mahiyetini anlatmak da öylece zordur.
Mekke ve Medine gibi, Kudüs de canlıdır! Bunun kanıtı bunca zaman geçmesine rağmen bu şehirlerin kaybolup gitmemiş olmasıdır.
‘Bir varlığın içi nurla dolmuşsa, o dünya durduğu müddetçe bayındır olmuş ve güzel görünmüştür.’
İmanı ve aklı olana bu kadar işaret yeter, Kudüs’ün ‘tevhidi hayatın’ nasıl kadim bir başkenti olduğunu gidip kendi gözüyle görmesi her Müslümanın üzerine bir kulluk görevidir.