Pazartesi akşam Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. Dedi ki, “Küresel ekonomik işleyiş, salgın süreciyle birlikte yeni bir seviyeye evrilmektedir. Dünya millî gelirinin 3’te 2’sini oluşturan hizmetler sektöründe salgın döneminde yaşanan çöküşün, imalat sanayiinde de duraksamaya yol açtığı gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Aziz milletim, Böyle bir ortamda; ya ülkemizde eskiden beri hâkim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçeceğiz ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek mücadele edeceğiz. Biz, her zamanki gibi mücadeleden yanayız.
Türkiye belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir. Dünyanın içinden geçtiği şu kritik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız.
Ülkemizde önceliğimiz olan istihdamı artırmanın yolunun yatırımdan, üretimden, ihracattan, büyümeden geçtiği konusunda kimsenin şüphesi olmasın. Yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızla Türkiye Cumhuriyeti için en doğru olanı yapmakta kararlıyız.
Biz ne yaptığımızı, ne için yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. İnşallah önümüzdeki aylardan itibaren politikalarımızın günlük hayattaki olumlu yansımalarını görmeye başlayacağız.”
Erdoğan, tek bir enflasyonla mücadele yöntemi olmadığını, enflasyon sorunu bulunmayan ülkelerin ortak özelliğinin cari açık vermemeleri olduğunu söyledi. Dünyada bir süredir yaşanan ve salgın süreciyle hızlanan gelişmelerin ekonomik işleyişin klasik iktisat teorileriyle açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine vurgu yaptı.
MHP Lideri Salı günü grupta “Milli ve bağımsız ekonomi” vurgusunu yineledi ve hükümetin arkasında olduklarını açıkladı. Erdoğan gibi, mandacı iktisatçıların umdukları döviz faiz sarmalından vaz geçmenin kurtuluşun kapısı olduğunu söyledi.
Deyim vardır bilirsiniz, ‘ateş sana kim üfürdü” diye. Döviz aynı gün yüzde 10’un üzerinde artış kaydetti. Muhalif bir gurup sosyal medyada istifa çağrısı yaptı, siyasiler bizde varız dediler. Hatta bir siyasi ‘Erdoğan istifa etsin, dolar 5 lira birden düşer’ talihsiz açıklamaya imza attı.
Dövizin ateşinin çıkması için ekonomik bir sebep yoktu.
Yüzde 10 artışa ne sebep oldu.
Erdoğan ve Bahçeli’nin ekonomik bağımsızlık mücadelesi vurgusu yapan konuşmalarından başka bir sebep yoktu.
Ne isteniyor?
Acil faiz artışı.
Niçin, döviz kuru aşağı insin diye!
Peki faizle ülkeye binen yükü kim ödeyecek?
Bu millet!
Erdoğan diyorki, sıkıntıları biliyoruz, fiyat artışlarının can yaktığının farkındayız ancak biz ne yaptığımızı biliyoruz. Döviz faiz sarmalını kırmak zorundayız. Az kaldı ve bu mücadeleyi kazanacağız. Refah çok yakında.
20 yılda ülkeyi bir yerden başka yerlere taşıyan Erdoğan’a bir 6 ay, 1 yıl güvenerek ne kaybedeceğiz! Şayet başaramayacaksa seçim 2023’te değil mi?
Milli mücadeleyi verirken, neyimiz vardı?
Öyleyse küresel efendilerin bizi döviz ve faiz sarmalıyla esir almalarına, soymalarına daha ne kadar tahammül edeceğiz!.
Aziz milletim, Böyle bir ortamda; ya ülkemizde eskiden beri hâkim olan anlayışı sürdürerek yatırımdan, üretimden, büyümeden, istihdamdan vazgeçeceğiz ya da kendi önceliklerimize göre yolumuza devam ederek mücadele edeceğiz. Biz, her zamanki gibi mücadeleden yanayız.
Türkiye belki de tarihinde ilk defa kendi ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun bir ekonomi politikası izleme fırsatı elde etmiştir. Dünyanın içinden geçtiği şu kritik dönemin önümüze açtığı fırsatları değerlendirmekte kararlıyız.
Ülkemizde önceliğimiz olan istihdamı artırmanın yolunun yatırımdan, üretimden, ihracattan, büyümeden geçtiği konusunda kimsenin şüphesi olmasın. Yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı ekonomi politikamızla Türkiye Cumhuriyeti için en doğru olanı yapmakta kararlıyız.
Biz ne yaptığımızı, ne için yaptığımızı, nasıl yaptığımızı, hangi risklerle karşı karşıya bulunduğumuzu, sonunda ne elde edeceğimizi gayet iyi biliyoruz. İnşallah önümüzdeki aylardan itibaren politikalarımızın günlük hayattaki olumlu yansımalarını görmeye başlayacağız.”
Erdoğan, tek bir enflasyonla mücadele yöntemi olmadığını, enflasyon sorunu bulunmayan ülkelerin ortak özelliğinin cari açık vermemeleri olduğunu söyledi. Dünyada bir süredir yaşanan ve salgın süreciyle hızlanan gelişmelerin ekonomik işleyişin klasik iktisat teorileriyle açıklanamayacak yeni bir seviyeye evrildiğine vurgu yaptı.
MHP Lideri Salı günü grupta “Milli ve bağımsız ekonomi” vurgusunu yineledi ve hükümetin arkasında olduklarını açıkladı. Erdoğan gibi, mandacı iktisatçıların umdukları döviz faiz sarmalından vaz geçmenin kurtuluşun kapısı olduğunu söyledi.
Deyim vardır bilirsiniz, ‘ateş sana kim üfürdü” diye. Döviz aynı gün yüzde 10’un üzerinde artış kaydetti. Muhalif bir gurup sosyal medyada istifa çağrısı yaptı, siyasiler bizde varız dediler. Hatta bir siyasi ‘Erdoğan istifa etsin, dolar 5 lira birden düşer’ talihsiz açıklamaya imza attı.
Dövizin ateşinin çıkması için ekonomik bir sebep yoktu.
Yüzde 10 artışa ne sebep oldu.
Erdoğan ve Bahçeli’nin ekonomik bağımsızlık mücadelesi vurgusu yapan konuşmalarından başka bir sebep yoktu.
Ne isteniyor?
Acil faiz artışı.
Niçin, döviz kuru aşağı insin diye!
Peki faizle ülkeye binen yükü kim ödeyecek?
Bu millet!
Erdoğan diyorki, sıkıntıları biliyoruz, fiyat artışlarının can yaktığının farkındayız ancak biz ne yaptığımızı biliyoruz. Döviz faiz sarmalını kırmak zorundayız. Az kaldı ve bu mücadeleyi kazanacağız. Refah çok yakında.
20 yılda ülkeyi bir yerden başka yerlere taşıyan Erdoğan’a bir 6 ay, 1 yıl güvenerek ne kaybedeceğiz! Şayet başaramayacaksa seçim 2023’te değil mi?
Milli mücadeleyi verirken, neyimiz vardı?
Öyleyse küresel efendilerin bizi döviz ve faiz sarmalıyla esir almalarına, soymalarına daha ne kadar tahammül edeceğiz!.