12 ay ile 24 ay arasında esnek bir yakıt çevrimi süresi vardır. Bu durum daha ekonomik işletilmesini sağlamaktadır. 100% olarak karışık oksit yakıt kullanabilmektedir. Dakikada %3’lük güç değişimi yapabilmektedir. Ani olarak %100 güce dönebilme yeterliliği vardır. Daha gelişmiş bir dijital gözlem ve kontrol (I&C) ve otomasyon sistemleri mevcuttur.
Yeni nesil reaktör kavramında en kötü şartlar düşünülerek hazırlanan Akkuyu ve Sinop nükleer santralleri hem güvenlik açıkları kapatılarak projelendirilmiş hem de tüketim ve üretim enerji potansiyelleri dikkate alınarak kapasiteleri ayarlanmıştır.
Sonuç şu ki Türkiyede kurulması için adım atılan bu santraller için, santralin durdurulmasına yönelik 80li yıllardan bu yana tam 1142 dava sivil toplum kuruluşları ve bazı kurumlar tarafından açılmış hem sahada hem de adli makamlarca savaşarak bugüne kadar bu aşamaya gelmiştir.
Gelişmiş bütün ülkelerin sahip olduğu nükleer gücün, Türkiye’de olmaması için çabalayanlara dikkat edilmesi gerekiyor. Kimler tarafından finanse edildikleri, hangi güçlerin dikte ettiği adımların atıldığını anlamak gerekiyor.
Bir Türk atasözü ekmeği ekmekçiye ver, bir tanede fazladan ver der. Türk milleti de iktidarı teslim ettiği elleri iyi seçmek mecburiyetindedir. Aksi bizi felaketlere sürükleyeceği gibi, edilgen ülke konumuna geri döndürecektir.
Türkiye, dünya üzerinde siyasetini yürütmek istiyor ise, haklarını ve çıkarlarını korumaktan yana tavır takınacak ise bunun temelinde nükleer güç yatmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin kullandığı nükleer enerjiyi bize layık görmeyenler, dahası bu güce sahip olan bir Türkiye’nin tarihin çağırdığı yeri gitmesine engel olmak isteyenler ile aynı mahfillerdir.
Sözümü tekrar etmek istiyorum; Türk milleti her seçimde sandığa giderken bu gerçekler üzerinden hareket etmesi varlık sebebidir. Aksi Bilge Kağan’ın asırların ötesinden söylediği gibi düşmanların yumuşak yüzüne, tatlı sözüne kanarak bölünüp parçalanma tehlikesiyle yüzleşmek durumunda kalacaktır.
Nükleer güç ve teknolojide Türkiye’nin serüvenini aktarmaya devam edeceğim.
Yeni nesil reaktör kavramında en kötü şartlar düşünülerek hazırlanan Akkuyu ve Sinop nükleer santralleri hem güvenlik açıkları kapatılarak projelendirilmiş hem de tüketim ve üretim enerji potansiyelleri dikkate alınarak kapasiteleri ayarlanmıştır.
Sonuç şu ki Türkiyede kurulması için adım atılan bu santraller için, santralin durdurulmasına yönelik 80li yıllardan bu yana tam 1142 dava sivil toplum kuruluşları ve bazı kurumlar tarafından açılmış hem sahada hem de adli makamlarca savaşarak bugüne kadar bu aşamaya gelmiştir.
Gelişmiş bütün ülkelerin sahip olduğu nükleer gücün, Türkiye’de olmaması için çabalayanlara dikkat edilmesi gerekiyor. Kimler tarafından finanse edildikleri, hangi güçlerin dikte ettiği adımların atıldığını anlamak gerekiyor.
Bir Türk atasözü ekmeği ekmekçiye ver, bir tanede fazladan ver der. Türk milleti de iktidarı teslim ettiği elleri iyi seçmek mecburiyetindedir. Aksi bizi felaketlere sürükleyeceği gibi, edilgen ülke konumuna geri döndürecektir.
Türkiye, dünya üzerinde siyasetini yürütmek istiyor ise, haklarını ve çıkarlarını korumaktan yana tavır takınacak ise bunun temelinde nükleer güç yatmaktadır.
Gelişmiş ülkelerin kullandığı nükleer enerjiyi bize layık görmeyenler, dahası bu güce sahip olan bir Türkiye’nin tarihin çağırdığı yeri gitmesine engel olmak isteyenler ile aynı mahfillerdir.
Sözümü tekrar etmek istiyorum; Türk milleti her seçimde sandığa giderken bu gerçekler üzerinden hareket etmesi varlık sebebidir. Aksi Bilge Kağan’ın asırların ötesinden söylediği gibi düşmanların yumuşak yüzüne, tatlı sözüne kanarak bölünüp parçalanma tehlikesiyle yüzleşmek durumunda kalacaktır.
Nükleer güç ve teknolojide Türkiye’nin serüvenini aktarmaya devam edeceğim.