Fanatik Liverpool taraftarı ve İngiliz donanmasının çiçeği burnunda Teğmeni Andy Grant, takımının o ünlü sloganını dövme ile tam da diz kapağının üzerine yazdırır. Alt alta yazılmış dört sözcük: You’ll never walk alone (Asla yalnız yürümeyeceksin)…
Grant, dövmeyi yaptırdıktan kısa süre sonra görevli olarak Afganistan’a gider. Kandehar yakınlarında Taliban mayınına basar ve bacağının dizden aşağısı parçalanır. Dövmenin en alttaki sözcüğü parçalanan bacakla birlikte yok olur.
Geriye You’ll never walk kısmı kalır.
Bu, ‘Asla yürüyemeyeceksin’ demektir…
Umulmadık son…
Hayır, umulmadık son bu değil !
Asıl umulmadık olan, Teğmen Andy Grant’in bu olaydan sonra dövmenin kalan kısmını sildirmemesi ve o yarım dövmenin yarattığı motivasyonla da sadece birkaç yıl içerisinde ülkesinde en ünlü ampüte futbolculardan birine dönüşmesi.
O, şimdi Liverpool ampüte futbol takımının formasını giyiyor.
***
Eğer insan dahil bütün canlılar için ‘mutlak son’ olan ölümü dışta tutarsak onun dışında tamamen sürprizlere açık bir serüvenin içinde geleceğe sürüklendiğimizi söyleyebiliriz.
Öte yandan insan yaşamındaki trilyonlarca olasılık içinde sadece ölümün bir olgu olarak sürpriz sayılmaması ne kadar trajik, değil mi?
Neyse ki o da zamanlamasıyla bir çeşit dengeleme yapıyor; karşımıza nerede, ne zaman, nasıl çıkacağını bilmediğimiz için ölüm bile kısmen sürpriz ögesi içeriyor.
***
İnsan yaşamındaki trilyonlarca olasılık…
Gerçek mi bu?
Elbette gerçek! Hatta daha fazlası bile mümkün:
Düşünsenize, mesela ‘zengin olma ihtimaliniz’…
Tam olarak ne zaman mesela? Birkaç dakika sonrası ile öleceğiniz güne uzayacak belirsiz bir süre içinde yüz binlerce olasılık söz konusu. Bir de bunun ‘nasıl olacağına ilişkin’ milyonlarca permütasyon var. Az sonra kapıyı çalan postacının getireceği miras yazısından tutun da yolda bulacağınız çantanın içindeki piyango biletine büyük ikramiye çıkmasına; kuracağınız şirketin diyelim ki bir ilaç buluşu yapıp inanılmaz bir tırmanışla Wall Street’te işlem görmeye başlamasından tutun da bir biçimde talih kuşunun kafanızın üstüne şeyetmesine kadar…
Sadece ‘zengin olma’ bağlamında olasılıklar, kombinasyonlar, permütasyonlar…
Bunun denizaşırı yolculukları var, ikâmeti var, evlenmesi var, çocuk sahibi olması var, boşanması var; Bakan olma olasılığınız var, Nobel alma olasılığınız var…
Var da var…
Bir de onların her birinin başınıza ‘ne zaman’ geleceğinin hesabı var. Şimdi, yakında, çok sonra veya ömrünüzün sonunda…
Başka başka bağlamlarda, türlü türlü olasılıklar, kombinasyonlar, permütasyonlar…
İşte insan yaşamındaki trilyonlarca olasılıktan söz etmek bu nedenle mümkün ve gerçek.
Abartısız!
***
Ama onca olasılık içinde siz siz olun, asla bir trene selektör yapmayın; diyelim ki yaptınız ve o yolunuzdan çekilmedi…
O zaman, o trenle asla kafa kafaya çarpışmayın! Bırakın geçip gitsin.
???
Anlayamadınız değil mi?
***
Efendim, olay Kayseri-Kocasinan’da yaşanmış. NTV’nin haber arşivinden özet alıyorum:
16 Mayıs 2001…
“Kocasinan ilçesine bağlı Gömeç Köyü yakınındaki bir pavyonda içki içip eğlendikten sonra yolunu şaşırarak 38 FH 643 plakalı otomobiliyle hemzemin geçitte demiryolu üzerine çıkan ve daha sonra Kazım G. yönetimindeki yolcu trenine selektör yaparak yol isteyen Yılmaz Ç. (33), vuku bulan kaza sebebiyle Kayseri Adliyesi’ne sevk edildi. (…) Ehliyetine 3 ay el konulan Çelik hakkında ayrıca, yolcu trenine zarar verdiği için “devlet malına zarar vermek” suçundan dava açıldı.
Olay sırasında %125 promil (buna halk arasında zil zurna deniyor) alkollü olduğu belirlenen Yılmaz Çelik’e, “alkollü araç kullanmak” suçundan 54 milyon 200 bin lira para cezası verildikten sonra serbest bırakıldı.
Kayseri-Sivas karayolu yerine alkollü olduğu için yolunu şaşırarak hemzemin geçitten Kayseri-Sivas demiryoluna çıkan Yılmaz Çelik’in kullandığı otomobile, dün yolcu treni çarpmış, trenin lokomotifinin ön bölümünde maddi hasar meydana gelmiş, demiryolu ulaşımı 45 dakika aksamış ve Çelik’in otomobili hurda haline gelmişti…”
***
İşte böyle…
Kimi güçlü iradesiyle kendi kaderine hükmeder, kimi de trene toslar bu hayatta…
Hayat bir tren aslında.
Sizin için durmaz, sizi beklemez; ama onu yakalarsanız alıp götürür sizi.
Kaçırırsanız…
Üzülmeyin, sonrakini beklersiniz.
Grant, dövmeyi yaptırdıktan kısa süre sonra görevli olarak Afganistan’a gider. Kandehar yakınlarında Taliban mayınına basar ve bacağının dizden aşağısı parçalanır. Dövmenin en alttaki sözcüğü parçalanan bacakla birlikte yok olur.
Geriye You’ll never walk kısmı kalır.
Bu, ‘Asla yürüyemeyeceksin’ demektir…
Umulmadık son…
Hayır, umulmadık son bu değil !
Asıl umulmadık olan, Teğmen Andy Grant’in bu olaydan sonra dövmenin kalan kısmını sildirmemesi ve o yarım dövmenin yarattığı motivasyonla da sadece birkaç yıl içerisinde ülkesinde en ünlü ampüte futbolculardan birine dönüşmesi.
O, şimdi Liverpool ampüte futbol takımının formasını giyiyor.
***
Eğer insan dahil bütün canlılar için ‘mutlak son’ olan ölümü dışta tutarsak onun dışında tamamen sürprizlere açık bir serüvenin içinde geleceğe sürüklendiğimizi söyleyebiliriz.
Öte yandan insan yaşamındaki trilyonlarca olasılık içinde sadece ölümün bir olgu olarak sürpriz sayılmaması ne kadar trajik, değil mi?
Neyse ki o da zamanlamasıyla bir çeşit dengeleme yapıyor; karşımıza nerede, ne zaman, nasıl çıkacağını bilmediğimiz için ölüm bile kısmen sürpriz ögesi içeriyor.
***
İnsan yaşamındaki trilyonlarca olasılık…
Gerçek mi bu?
Elbette gerçek! Hatta daha fazlası bile mümkün:
Düşünsenize, mesela ‘zengin olma ihtimaliniz’…
Tam olarak ne zaman mesela? Birkaç dakika sonrası ile öleceğiniz güne uzayacak belirsiz bir süre içinde yüz binlerce olasılık söz konusu. Bir de bunun ‘nasıl olacağına ilişkin’ milyonlarca permütasyon var. Az sonra kapıyı çalan postacının getireceği miras yazısından tutun da yolda bulacağınız çantanın içindeki piyango biletine büyük ikramiye çıkmasına; kuracağınız şirketin diyelim ki bir ilaç buluşu yapıp inanılmaz bir tırmanışla Wall Street’te işlem görmeye başlamasından tutun da bir biçimde talih kuşunun kafanızın üstüne şeyetmesine kadar…
Sadece ‘zengin olma’ bağlamında olasılıklar, kombinasyonlar, permütasyonlar…
Bunun denizaşırı yolculukları var, ikâmeti var, evlenmesi var, çocuk sahibi olması var, boşanması var; Bakan olma olasılığınız var, Nobel alma olasılığınız var…
Var da var…
Bir de onların her birinin başınıza ‘ne zaman’ geleceğinin hesabı var. Şimdi, yakında, çok sonra veya ömrünüzün sonunda…
Başka başka bağlamlarda, türlü türlü olasılıklar, kombinasyonlar, permütasyonlar…
İşte insan yaşamındaki trilyonlarca olasılıktan söz etmek bu nedenle mümkün ve gerçek.
Abartısız!
***
Ama onca olasılık içinde siz siz olun, asla bir trene selektör yapmayın; diyelim ki yaptınız ve o yolunuzdan çekilmedi…
O zaman, o trenle asla kafa kafaya çarpışmayın! Bırakın geçip gitsin.
???
Anlayamadınız değil mi?
***
Efendim, olay Kayseri-Kocasinan’da yaşanmış. NTV’nin haber arşivinden özet alıyorum:
16 Mayıs 2001…
“Kocasinan ilçesine bağlı Gömeç Köyü yakınındaki bir pavyonda içki içip eğlendikten sonra yolunu şaşırarak 38 FH 643 plakalı otomobiliyle hemzemin geçitte demiryolu üzerine çıkan ve daha sonra Kazım G. yönetimindeki yolcu trenine selektör yaparak yol isteyen Yılmaz Ç. (33), vuku bulan kaza sebebiyle Kayseri Adliyesi’ne sevk edildi. (…) Ehliyetine 3 ay el konulan Çelik hakkında ayrıca, yolcu trenine zarar verdiği için “devlet malına zarar vermek” suçundan dava açıldı.
Olay sırasında %125 promil (buna halk arasında zil zurna deniyor) alkollü olduğu belirlenen Yılmaz Çelik’e, “alkollü araç kullanmak” suçundan 54 milyon 200 bin lira para cezası verildikten sonra serbest bırakıldı.
Kayseri-Sivas karayolu yerine alkollü olduğu için yolunu şaşırarak hemzemin geçitten Kayseri-Sivas demiryoluna çıkan Yılmaz Çelik’in kullandığı otomobile, dün yolcu treni çarpmış, trenin lokomotifinin ön bölümünde maddi hasar meydana gelmiş, demiryolu ulaşımı 45 dakika aksamış ve Çelik’in otomobili hurda haline gelmişti…”
***
İşte böyle…
Kimi güçlü iradesiyle kendi kaderine hükmeder, kimi de trene toslar bu hayatta…
Hayat bir tren aslında.
Sizin için durmaz, sizi beklemez; ama onu yakalarsanız alıp götürür sizi.
Kaçırırsanız…
Üzülmeyin, sonrakini beklersiniz.